Sait Faik’ten Bir Kısa Hikaye: Tüneldeki Çocuk
Bir çocuğun mutluluğunun hikayesi
Bugün sizlere Sait Faik’in 1955 yılında basılan kitabına ismini veren hikayesinden, yani Tüneldeki Çocuk’tan bahsetmek istiyorum. Sait Faik’in dilinin akıcılığı ile beslenen bu eseri kitap basıldıktan neredeyse 70 yıl sonra bile okuyup anlamak hiç zorlayıcı değil ki şu anda bile bu hikaye kendinden bahsettiriyorsa kalıcılığı yakaladığı da çok net bir şekilde söylenebilir. Hikaye de zaten bir muhabbet esnasında anlatılan hikayelere benziyor. Ana karakterin gözlemlerini oluşturuyor çoğu kısım. Kayışlı bir ulaşım aracı olan tünele ilk kez binen fakir bir çocuğun mutluluğunu gözlemliyor bu ana karakter. Hatta gözlemlerinden biri bana oldukça komik geldi. Çocuğun mutluluğunu dışarıya belli edemediğini söyleyen ana karakter, muhtemelen eve gittikten sonra annesine tüm heyecanını anlatacağından bahsediyor. Bu da bir nevi ana karakterin yaptığı şeye benziyor aslında. Kendi fikirlerini orada çocuğa anlatamayan ana karakter, bir heves ile okuyucuya sunuyor tüm gözlemlerini. Masum bir mutluluğu anlatıyor bir yandan hepimizin zamanında yaşadığı. Yeni bir şey deneyimleyen bir çocuğun mutluluğu bu. İlk kez karşılaşılan hoş bir duygunun heyecanı ile karnında kelebekler uçuşması insanın… Böyle bir mutluluk içinde işte bu çocuk ancak saklamaya çalışıyor mutluluğunu, bilmem neden. Belki gözlemciden çekiniyordur, belki diğer yolculardan, belki zamanında birçok kez susması söylenmiştir böyle anlarda, belki çalınacağından korkuyordur mutluluğunun… Yine de ana karakterin görüşlerinden birine katılıyorum: Bu mutluluğu başka çocukların elinden almamalıyız. Bu da tıpkı ana karakterin dediği gibi sağlanabilir aslında, hayallere vesile olmak lazım. Çocuk tünele binince mi mutlu oluyor? O tüneli üretebilmek gerek. Özellikle son iki paragraftaki eleştiri bunu çok güzel özetliyor aslında, o dönem tünel kayışının ülkemizde üretilememesini eleştiriyor bu paragraflar. Bir nevi güçlenmemizin, kendi kendimize yetinebilmemizin gerekliliği üzerinde vurgu var. Neden mi? Çocuğu, yaşlısı, fakiri, acizi derken gerçekleşmesi gereken bir ton hayal var da ondan. Sait Faik’in eserinde de dediği gibi: Şu insanlara hiçbir şey çok değil.