Saldırganlığın Psikolojik Analizi
Arka plandaki çaresizliklerle bizim işimiz!
Günümüzde özellikle cinsel ve sosyal birçok suça eşlik eden bir dışa yönelim bozukluğu olan saldırganlığa bazı kuramcıların gözünden bakalım istiyorum. Bu tarz davranışların toplum için son derece örseleyici ve iç karartıcı olmalarına karşılık propagandalar yapıp sesimizi duyurmaya çalışmak son derece normal olmakla birlikte bunların nasıl bir psikolojik arenada oluşup yükseldiğini görmek, çözüm üretme noktasında vurguya değer bir noktadır, diye düşünüyorum. Bu davranışların bilinçaltında motivasyon kaynakları var mıdır, bu davranış bozukluğunun genlerle anneden yavruya geçme ihtimali nedir, bizler en çok hangi durumlarda saldırı için güdüleniriz, riskli sınıfta olup olmadığımızı yetişme koşulları veya aile sevgisi hangi bakımdan etkiler, bu davranışa çocukluktan eğilimli olan bir bireyin yetişkinlikte bunu iyileştirme şansı nedir gibi soru işaretleriyle yola çıkıp heybemize tatmin edici cevaplar almak için yolculuğa çıkmaya ne dersiniz? Cevabı olumlu olanlarla başlayalım o halde.
Öncelikle hepimizin bildiği üzere saldırganlık davranışıyla ilk olarak açığa çıkan duygu öfkedir. Ya da ilk olarak gördüğümüz içte biriken bir enerjinin yıkıcı etkilere yol açma riskini göz ardı ederek açığa çıkmasıdır. Bir dışa yönelim bozukluğu olarak adlandırdığımız bu tutumun bilinçaltında kendimizi öldürme isteğinden ileri geldiğini söylesem ne düşünürsünüz? Freud'a göre herkes bilinçaltında kendini öldürme isteği duyar. Ancak sağlıklı olan bireyler bunu bilinçaltı bataklığından çıkarıp dışa yöneltir ve bu güdüyü diğer insanlara yansıtarak ortaya çıkarır. Yani bu davranışlardaki öfke emarelerini görmek o kişiyi anlamaya yetmez çoğu zaman. Perdeyi biraz daha aralarsak kişinin bilinçsiz bir şekilde bazı güçler tarafından harekete geçirildiğini söyleyebiliriz. Psikanalizin bu derin bakış açısı kesinlikle ilgi çekicidir. Ancak yine de koşulların kışkırtıcılığına gereksinim duyulur bu enerjinin boşalması için.
Mesai bitimi evinize doğru yol aldığını düşünün ve arkanızda gitgide hızlanan bir adamın ayak sesleri duyuyorsunuz ve artık adamın nefesini neredeyse hissedecek yakınlıkta olduğunuzun farkındasınızdır. Böyle bir durumda ilk yapacağınız şey ne olur? Muhtemelen saldırıya geçmek olacaktır veya yardım çığlıkları atmak için daha fazla beklemeyeceksiniz. Ancak adamın belki de tempolu bir spor yürüyüşüne çıktığını aklınızın ucundan bile geçirmeyeceksiniz ve harekete geçme ihtiyacı hissedeceksiniz. Peki bizi böyle mantıksal arka planı susturup bir şeyler yapmaya iten durum nedir, hiç düşündünüz mü? Yapılan araştırmalara göre zihnimiz belirsizlik durumlarını tehdit olarak algılar ve saldırıya geçme ihtiyacı hisseder. Eğer adamın spor yaptığını kesin bir şekilde anlasak onun adımlarının yaklaşması bizim huzurumuzu o kadar da kaçırmaz. Burada keyifsizliğe yol açan şey adamın ne yaptığının belli olmamasıdır. İşte bilişsel kuramcıların savunduğu temel sav budur.
Peki şöyle bir ilkokul yıllarınıza sizi götürelim. Her okulda fiziksel gücünü kullanarak okul ve oyun hayatında üstünlük sağlayan hilebaz sevimli arkadaşlara rastlamışsınızdır. Ayırıcı özellik yaklaşımcılarının yaptıkları araştırmada deney grubuna dahil edilen çocuklardan saldırgan olanlar otuzlu yaşlarında yine araştırmaya alındığında evlerinde eşlerine kötü muamele yaptıkları ve iş ortamında uyumsuz davranışları olan bireyler oldukları saptanmıştır. Halk arasında 'İnsan yedisinde neyse yetmişinde odur' deyişinin psikoloji deryasında da deneylerle doğrulanmış olduğunu görüyoruz. Ancak burada altı çizilmesi gereken bir nokta daha var: çocuklar okulda böyle davranışları sergilerken diğerleri de tehdidin kendilerine yönelmemesi adına bu yapıcı olmayan davranışın tezahüratçısı olurlar. Böylece davranış kuramcılarının da belirttiği üzere zaten öğrenilmiş olan davranış pekişir, söndürülmesi zorlaşır.
Ancak biyolojik yaklaşımcılar çevre faktörünü pek dikkate almazlar ve bu davranışın da genetik faktörler tarafından oluşturulup desteklendiği görüşünde pozisyon alırlar. Peki sizce böyle bir gen varsa bu nasıldır, ya da bu beyindeyse beynimizin hangi bölümündeki aktivasyon bu davranışları göstermeye daha meyilli hale getirir bizi?Bunlar benim ilerideki yazılarım içim araştırma sorusu olacak.
Bazen bu tarz davranışları açıklamak için o kadar psikoloji bilmeye gerek yoktur. Hatta kafamızı şöyle bir kaldırıp çevremize baktığımızda bile ailesinin ilgisinden ve sevgisinden yoksun bırakılan insanların küçük bir hayal kırıklığı yaşadıklarında bile bir davada kendi haklarını savunmak ister gibi saldırganlığı bunun için bir araç olarak kullandıklarını görebiliriz. İşte insancıl kuramcıların da savunduğu budur: eğer bir bireyin yetişme koşulları iyi değilse ve sevgiden uzaksa ondaki soylu güçler küser ve çaresizliğini uygun olmayan ortamlarda bile göstermeye eğilimli hale gelir. Ancak bizler saldırganlık davranışının yıkıcılığından ötürü bu arka sahneleri pek görmek istemeyiz. Bunda her gün haberlerde gördüğümüz manşetlerin ve kültürel kodların etkisini görebiliriz.
SABIRLA BURAYA KADAR OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.