Şamanizmde Kadın

Şaman inancında kadın ve yeri.

Şamanizm cinsiyetten üstün bir olgudur. Günümüzde var olan dini ve ahlaki inançlarda manevi ve toplumsal bazı mevkilerin yalnız kadınlarca veyahut erkeklerce yerine getirilebileceğini görürüz. Fakat Şaman inanç ve kültürlerinde ''erlik'', ''kam'', ''tanrı'' gibi kilit kavramlar cinsiyetsizdir. Herhangi bir olum veya alanda bir cinsiyet atfı veya gerekliliği bulunmamaktadır. Böylece şamanizmin genelgeçer kuramlarca cinsiyet ayrımı yapan bir inanç biçimi olmadığını söyleyebiliriz. ''Şamanizmde Kadın'' başlığını ele aldığımızda karşımıza çıkabilecek konu kadının doğaya olan yakınlığıdır.

Şamanizmde doğa kadındır. Doğanın bize sunduğu tüm şartlar kadının anaçlığıyla bağdaştırılır. Toprak, su, hava gibi bizi beslerken aynı zamanda koruyan tüm olgular, üreme eylemini gerçekleştirdikten sonra bizi himayesi altına alan 'ana, anne'' ile bağdaştırılır. Soy devamlılığı gibi yaşam döngüsünün kilit taşı olan üreme eylemi bir kadın olmadan gerçekleştirilemeyeceğinden, şaman kültüründe kadın tektir. Onun bu özelliği de kadını kutsal yapan olgudur. Doğası itibariyle kadın şamandır.

Şifacı, otçu, falcı ve kâhin figürleri çoğunlukla kadınlardır. Ve bu figürlerin en korkunç ve güçlü olanlarının kadınlar olduğu söylenir. Bu konumlarda olan aktiflikleri göze alındığında toplumdan geri kalma ve dışlanma gibi bir durumun söz konusu olmamasıyla beraber anaçlığı da göze alındığında kadının hem evde hem kamuda yapı taşı hâlinde olması göz ardı edilemez.

Bazı inançlarda kadın kamların daha güçlü olduğu söylenir. Tam güç ve yetkinliğe ulaşmayı amaçlayan erkek kamlara kutsal ruhlar kadın manyağı giymesi, toplum içinde ve ruhsal kendiliklerinde kadınlaşmaları gerektiğini söylermiş. Aynı cübbe giyilme durumu erkek kam kadınlaşmak istemediği takdirde eğer kendi manyağı yoksa bir kadına ait olanı da giyebilirdi. Normalde ibadet edilirken, ritüeller gerçekleştirilirken giyilen manyak herhangi bir cinsiyette atfedilmemiştir.

Tüm bunlardan yola çıkarak şaman toplumlarında kadınlara karşı negatif ayrımcılığın olmadığıyla birlikte değer gördüklerini ve kısıtlanmadıklarını söyleyebiliriz.