SANAL ORTAMDA TÜKENMİŞLİK SENDROMU: ZOOM FATIGUE

Korona virüs salgınından dolayı yaşadığımız karantina sürecinde, evde olmamıza rağmen kendinizi daha yorgun ve uykulu hissettiğiniz oldu mu? Özellikle evden işlerini yürütmek zorunda kalıp sürekli çevrimiçi toplantılarında vakit geçiren bireylere sorumu yöneltmek istiyorum. Cevabınız evet ise yalnız değilsiniz.

Covid-19 pandemisi sebebiyle, birçoğumuz evlerimizden çalışmaya başladık ve öğrenciler de eğitimlerine evden devam etmek zorunda kaldılar. Bu süreçte, işlere ve eğitimlere ara verilmemesi için çevrimiçi buluşmalar ve toplantılar yapılmasını sağlayan Zoom, Skype, Google Hangouts ve benzeri uygulamalar ile çevrimiçi toplantılar ve sınıf ortamları oluşturulmaya çalışıldı. Sadece iş ve eğitim alanında değil, yoga, pilates gibi bazı egzersiz aktiviteleri, çeşitli dans dersleri, seminerler hatta konserler de çevrimiçi uygulamalar sayesinde devam ettirildi. Bu uygulamalar ile hem günlük hayatın aksaması bir yere kadar engellendi hem de insanlar sosyal mesafeyi koruyarak iletişimde kalmaya ve sosyalleşmeye devam ettiler. Ancak, bu çevrimiçi buluşmaların beyin üzerinde birtakım tahrip edici etkisi olabileceği düşünülmemişti ve bunların bireyler üzerindeki etkileri oldukça şaşırtıcıydı.

Karantina sürecinde ben de birçok kişi gibi home-office çalışma sistemine geçmiştim ama benim çevrimiçi toplantılara katılma durumum olmamıştı. Elektronik postalar ve kısa telefon görüşmeleri ile işlerimi yürütebiliyordum. Ancak, bu dönemi değerlendirmek için tüm gün Zoom uygulaması üzerinden verilen yoga derslerine katılıyordum. Belli bir süre sonra çok fazla yoga pratiği yapmama ve sağlığıma dikkat etmeme rağmen eskiye göre daha çabuk ve daha fazla yorulduğumu fark ettim. Bunun yaşadığımız pandemi sürecinden kaynaklandığını düşünsem de karşıma çıkan bir kavram durumun düşündüğümden çok daha farklı olduğunu anlamamı sağladı: ''Zoom Fatigue''. Bu terimin türkçe bir karşılığı henüz yok ancak bu terimi 'Zoom tükenmişliği' veya 'Zoom yorgunluğu' olarak ifade edebiliriz. Ayrıca bu tükenmişlik hissi sadece Zoom kullananlarda değil Zoom gibi tüm görüntülü arama sağlayan uygulamaları kullananlar için geçerlidir.

İnsanlar sadece konuşarak iletişim kurmazlar. İnsanlar sessizlikte bile karşıdan gelen işaretler ile (mesela jest ve mimikler sayesinde) iletişimde kalmaya devam etmektedirler ve tüm bu işaretler karşımızdaki insanı bütünüyle ve az bir çabayla anlamayı sağlamaktadır. Hislerimiz ve tutumlarımız, ağzımızdan çıkan kelimelerden ziyade daha çok jest, mimik, duruş ve ses tonu gibi sözlü olmayan işaretlerle karşı tarafa iletilmektedir. Yüz yüze görüşmelerde beynimiz karşı tarafı dinlerken bu işaretler sayesinde de bilgi işlemeye devam etmektedir. Ayrıca, fiziksel mekanlarda yüz yüze yapılan toplantıların tek amacı bilgi alışverişi değildir. Bu toplantılar sayesinde insanlar bir araya gelmekte ve iş yoğunluğuna rağmen sosyalleşme imkânı bulmaktadırlar. Yine yüz yüze görüşmeler bireyler arasında tutum ve duyguların iletilmesi için ortam yaratmaktadır. Üstelik yaratıcılığımızın ve empati yeteneğimizin de sürekli gelişmesini sağlamaktadır. Özellikle ilk ve ortaokul çağındaki öğrencilerin sosyal becerilerinin gelişimi için fiziksel etkileşimler oldukça önemlidir. Ancak, görüntülü konuşma bu iletişimin bütününü bozmakta ve karşımızdakini sadece ağzından çıkan kelimelerle anlamak için yoğun ve sürekli bir çaba gerektirmektedir. Karşıdaki kişi sadece omuzlarından yukarısı ile sınırlı olduğunda vücut dilini anlamak neredeyse imkansızlaşır. Hatta video kalitesi de düşükse yüz ifadelerinden anlama umudu da kesilecektir. Dinleyici karşı tarafı anlamak için daha çok çabalamakta ve bu da enerjisinin daha çabuk bitmesine sebep olmaktadır. Üstelik Zoom buluşmalarında genellikle bir konuşmacı olur veya herkes sırayla söz hakkı alır ve diğer herkes tek bir konuşmacıya odaklanmak zorunda kalır. Bu da grup içi paralel konuşmaların oluşmasına imkan tanımamakta ve etkin olmayan katılımcıların davranışlarını inceleme fırsatı vermemektedir. Ayrıca toplantılara giderken yolda yapılan mini konuşmalar bile kişilerin yaratıcılığını arttırmaktadır. Ancak çevrimiçi görüşmeler kişinin sadece iş odaklı hareket etmesine sebep olmakta ve masasından toplantı odasına yürürken sosyalleşme fırsatını elinden almaktadır.

Aynı şekilde, çevrimiçi buluşmalarda sürekli kendi surat ifademizi görmek bir süre sonra rahatsızlık verebilmekte ve kendi kendimizi strese sokmamıza sebep olabilmektedir. Yine eğitim amaçlı yapılan buluşmalarda, eğitimciler kamerası olmayan öğrencilerin kontrolünü ve derse odaklanmalarını sağlamakta zorlanmaktadır.

Çevrimiçi buluşmalarda teknolojik sıkıntıların yaşanması da kişiyi strese sokmaktadır. Hatta her an görüntü gidebilir, internet kesilebilir, acaba karşıdaki susuyor mu yoksa dondu mu gibi düşünceler bile kişileri strese sokmaya yetecektir.

Kısacası, sanal odalarda iletişim kurmak, sözsüz iletişime engel olacağından bireylerin karşı tarafı anlamak için daha çok çaba sarf etmesine bu sebeple de daha çok enerji harcamasına ve daha yorgun hissetmesine sebep olmaktadır.


Tüm bunların yanında, bazı psikologlar, sosyal kaygısı olan veya otizm gibi iletişim güçlüğü yaşayan kişilerin sanal ortamda kendilerini daha iyi ifade edebildiklerini ve sanal ortamların onlara iletişim fırsatı tanıdığını ileri sürerek çevrimiçi buluşmaların bu kişiler için olumlu etkileri olduğunu ileri sürmektedir.

Zoom Tükenmişliğini ile Nasıl Mücadele Ederiz?

Harvard Business Review dergisinde yayınlanan bir makalede çevrimiçi görüşmelerin olumsuz etkilerini azaltmak ve verimliliği arttırmak için birkaç metot önerilmektedir. Öncelikle “çok-görevli” (multitasking) olmaktan kaçınılmalıyız. Aynı anda birçok işi yapmaya çalışmak nasıl kişinin dikkatini parçalara ayırıyor ve verimliliği %40 azaltıyorsa, sanal ortamdaki görüşmelerde de ekranda başka sayfalara bakmak verimliliği azaltacaktır. Aynı şekilde bir çevrimiçi görüşme sırasında telefona bakmamak da yine verimin azalmasını engelleyecektir.

Uzun süren çevrimiçi buluşmalarda kendinize mini aralar verebilirsiniz. Konuşma ekranını simge durumuna alabilir veya birkaç dakika da olsa bilgisayarın uzağında bir yere bakarak gözlerinizi dinlendirebilirsiniz. Toplantıyı organize eden kişi 1 saatten uzun toplantılar yerine 25 veya 50 dakikalık toplantılar düzenleyerek mini molalar yapılmasını sağlayabilir.

Başka bir çözüm ekranda yer alan uyarıcıların azaltılmasıdır. Araştırmalara göre çevrimiçi toplantılarda kişi kendi görüntüsüne durmadan bakıp ifadelerini takıntı haline getirebilmektedir. Kendi görüntüsünü saklamak bir çözüm olabilir. Aynı şekilde diğer katılımcıların da arka planları dikkat dağıtabilmekte ve beynin tüm bu arka planları işlerken fazlasıyla enerji harcamasına sebep olabilmektedir. Bundan kaçınmak için tüm grup, sade bir arka plan seçimi konusunda veya konuşmayan kişilerin görüntülerini kapatması gibi bir kuralda anlaşabilir.

Görüntülü konuşmalar yerine telefonla konuşmayı tercih etmek bazı zamanlarda daha iyi olacaktır.  Çünkü telefonla konuşma esnasında sadece sese odaklanılır ve böylelikle diğer uyarıcılar otomatik olarak ortadan kalkacaktır. Ayrıca telefonla konuşurken bulunduğunuz ortamda yürüyerek de yine yaratıcılığınızı arttırabilirsiniz.

Henüz kesin bir aşının bulunamamış ve vakaların sürekli artıyor olması bize gösteriyor ki, bu pandemi süreci düşündüğümüzden daha uzun sürecek ve çevrimiçi toplantılara daha çok maruz kalacağız. Çevrimiçi buluşmaların bizde yarattığı fiziksel ve bilişsel etkilerin farkında olursak yan etkilerini de o kadar azaltabiliriz. En azından artık anlamlandıramadığımız aşırı yorgunluğun sebebini biliyoruz ve bulunduğumuz koşullara göre kendimize en uygun çözümleri üretmek için çabalayabiliriz.