Sanat Sineması (İkinci Sinema) Nedir?

İkinci sinema nedir?


Şimdi şöyle düşün; sinemaya gidiyorsun ama bu sefer patlamış mısır, büyük bütçeli efektler, kahramanlar ya da net bir “kötü adam” hikâyesi yok. Her şey biraz daha ağır, daha düşünceli, daha… garip belki. İşte tam da bu, sanat sinemasının alanı.

Sanat sineması, ana akım sinemaya bir alternatif gibi. Yani gişe kaygısıyla değil, daha çok bir şey anlatmak, bir duyguyu, düşünceyi izleyiciye yaşatmak için yapılır. Bazen buna "karşı sinema" da denir çünkü klasik anlatı yapısına bayağı ters gidebilir. “Modern sinema” ya da “auteur sineması” gibi isimlerle de karşılaşabilirsin, ama hepsi aynı kökten besleniyor aslında.


Kış Uykusu (2014)


Bu türde filmler seni sadece duygulandırmak ya da güldürmek için değil, düşündürmek için var. Her şey illa açıklanmak zorunda değil. Bazen olaylar yarım kalıyor, bazen sonu belirsiz oluyor. Filmin sonunda “Ee noldu şimdi?” diye kalırsan, doğru yerdesin diyebiliriz :)

Kurgusu da alıştığımız gibi değil. Zaman çizgisi karışabiliyor; geçmiş, şimdi ve gelecek iç içe geçiyor. Hatta bazen karakterlerin hayal mi görüyor, gerçekten mi yaşıyor olduğunu anlamakta bile zorlanıyorsun. Gerçeklik ile iç dünya arasında ince bir çizgide gidip geliyorsun.

Persona (1966)


Karakterler genellikle kendilerini yalnız hissediyor, bir yere ait değiller. Bunu izleyiciye hissettirmek için yönetmenler alışılmışın dışında teknikler kullanıyor: uzun sessizlikler, sabit kamera, doğallıktan uzak diyaloglar... Ama bunların hepsi bir amaç uğruna. Çünkü sanat sineması, “Dünya kusursuz değil,” diyor ve bunu açıkça gösteriyor.

Belki de en önemli fark şu: Bu sinema sana cevaplar vermiyor, sorular sorduruyor. “Şu şöyleydi, bu da böyle bitti,” demiyorsun genelde. Tam tersi, herkes farklı bir şey anlayabiliyor. İzleyiciyi biraz serbest bırakıyor yani. Ne hissettiğin, ne düşündüğün önemli oluyor.

Avrupa ve Dünya’dan birkaç örnek istersen:

  • Persona (1966) – Ingmar Bergman
  • La Dolce Vita (1960) – Federico Fellini
  • L’Avventura (1960) – Michelangelo Antonioni
  • Stalker (1979) – Andrei Tarkovsky
  • Blue (1993) – Krzysztof Kieślowski

Türk sinemasında da çok güzel örnekler var:

  • Sevmek Zamanı (1965) – Metin Erksan
  • Anayurt Oteli (1987) – Ömer Kavur
  • Bir Zamanlar Anadolu’da (2011) – Nuri Bilge Ceylan
  • Kış Uykusu (2014) – Nuri Bilge Ceylan

Kısacası, sanat sineması biraz sabır, biraz dikkat, ama bolca düşünce isteyen bir sinema türü. Kolayca tüketilmiyor, sindirilmesi zaman alıyor. Ama eğer içine girersen, insanı gerçekten başka bir seviyeye taşıyabiliyor.