Sanat ve Kimlik Arayışında: Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi'nde Stephen Dedalus'un Yolculuğu
Masumiyetten Bağımsızlığa.
James Joyce'un "Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi" adlı eseri, 20. yüzyılın başındaki İrlanda koşullarına karşı zorlu bir keşif yolculuğuna çıkan ana karakteri Stephen Dedalus'un zihnini kapsamlı bir şekilde inceler. Joyce; kimlik, din, milliyetçilik ve sanatsal ifade konularını sofistike anlatı teknikleri ve derin düşünceyle ele alan bir yetişkin olma romanı (künstlerroman) yaratır. Bu yazı, Stephen'ın öz farkındalık yolculuğunu anlatan Joyce'un kullandığı çeşitli temaları ve edebî stratejileri inceleyecektir.
Kitabın geri kalan kısmı, modernizmin parçalanmış benlik (fragmented-self) ve bilinç akışını tekniğini nasıl kullandığını tartışır. Bu dönemde, İzlenimcilik ve İmgecilik de James Joyce tarafından sıklıkla tercih edilmiştir. Çalışma, baş karakterin ahlaki ve psikolojik gelişimini çocukluktan yetişkinliğe kadar izlerken, gösteren (signifier) ve gösterilen (signified) sorgulanmıştır.
Yunan mitolojisi, ana karakterin soyadına ilham verdi; olağanüstü yetenekli bir mucit, mimar ve zanaatkâr. Minotor ve labirent efsanesindeki rolü fazlasıyla bilinir. Dedalus'un yaşamı ve mitolojideki Dedalus’un öyküsünün akışı aynı yönde devam eder. Annesinin derin bir Katolik olduğu göz önüne alındığında, eğitimini de derin bir Katolik olan dadısı Dante'den alır. Dolayısıyla, dinî eğitimi için yatılı okula gönderilir. Sınıfta tembel olmasına rağmen yazı, kurgu ve estetiklere yoğun bir tutkusu vardır.
Okulda bile, etrafındaki bazı adaletsiz durumların farkındaydı. Onu yaşıtlarından ayıranda buydu, gözlemlerdi. Oynamak yerine bahçedeki diğer çocukları izlerdi; onun hassas noktası ritim ve edebiyattı. Kurgu ve şiir onun dikkatini çekti. Yazmaya olan ilgisini bilen arkadaşları onu bir makale yarışmasına katılmak için cesaretlendirdiler. Stephen, bu deneme yarışmasındaki zaferi sayesinde ailesine harika bir akşam yemeği sunabildi. Geçmişi hakkında duygusal olan ve alkolik bir babaya sahip olan baş kahramanımız, babasının yerini aldı; çünkü hayatın değerini görmüyordu ve gerçeklikten kaçmak istiyordu.
Bir gün bir kadınla yatmasının ve bunun onun için alışkanlık olmasının ardından hem gururlu hem de korkmuş hissettiği için günlerce ve haftalarca Tanrı'ya dua etmeye başlar. Onun için Tanrı'nın tek kurtuluş olduğuna dair inancı mutlaktır. Stephen D. dış dünyadan gelen koku ve güzelliğin onu baştan çıkarmasını bastırmaya çalışır. Özellikle bir din adamı tarafından verilen bir konferansın sonunda beyninden vurulmuşa döner. Suçlu ve günahkâr hissettiği için, "Tanrı beni neden öldürmedi?" diye sormaktan günlerce kendini alıkoyamaz.
Zamanla Dedalus; çekingen, sakar ve yeteneksiz bir gençten cesur, zeki ve farkındalığı yüksek bir çocuğa dönüşür. Ailesine, Tanrı'ya ve ülkesine güvenmeyi bırakarak sanatsal hedeflerini takip etmek için onları geride bırakmaya karar verir. Kendi yaşam yolunu çizeceğini açıklayarak, Joyce'un sanatsal uyanış ve bağımsızlık yolunu gözler önüne serer.
Stephen, kitabı ünlü alıntısıyla sonlandırır: "Deneyimin gerçekliğiyle milyonuncu kez karşılaşmaya ve ruhumun demirhanesinde ırkımın yaratılmamış vicdanını dövmeye gidiyorum."(I go to encounter for the millionth time the reality of experience and to forge in the smithy of my soul the uncreated conscience of my race). Bu alıntı, Stephen'ın kendi fikirlerini takip ederken yaşamaya kararlılığını özetler.