Şeffaflık Toplumu
Byung-Chul Han'ın Bakış Açısından Şeffaflık Dayatması
Güney Koreli filozof Byung-Chul Han'ın ayrıntılı şekilde ele aldığı Şeffaflık Toplumu kavramı, şeffaflığın güven toplumu oluşturmaktan ziyade bir kontrol toplumu yarattığını açıklar. Günümüz kamusal söylemleri üzerinde büyük bir hakimiyet kuran, iletişim ve sermaye alanlarının daha hızlı ve işlevsel hale getirilmesi ve bu süreçte engellerin kaldırılması için bir ideoloji olarak ortaya koyulan şeffaflığın, kendisini bir olumluluk toplumu olarak gösterdiğini anlatır.
"Şeyler, her türlü olumsuzluktan arındıklarında, pürüzsüzleştirildiklerinde, düzleştirildiklerinde, sermayenin, iletişim ve enformasyonun pürüzsüz akıntılarına direnç göstermeksizin katıldıklarında şeffaflaşırlar." der Han. Eylemlerin hesaplanabilir ve kontrol edilebilir hale gelmesiyle şeffaflaşma gerçekleşir ve bu şeffaflaşma sonucu ortaya çıkan topluluk, Han'ın deyişiyle; aynının cehennemidir. Şeffaflık, toplumsal süreçlerin tümünü kapsar ve onları köklü bir değişikliğe uğratır. Günümüzdeki toplumsal sistem, bu süreçleri hızlandırmak amacıyla şeffaflığı dayatır. Aynının cehennemindeki aynılar, ötekiyi ve yabancıyı istemez çünkü onların olumsuzluğu aralarındaki iletişimi bozar. "Şeffaflık ötekiyi, yabancıyı devre dışı bırakarak sisteme istikrar ve hız kazandırır."
Şeffaflık, kişisel alanların tamamen yok sayılmasını beraberinde getirir çünkü bunun, içi görülebilir bir iletişime yol açacağını savunur. Elbette bu, insanın doğasına terstir çünkü insan, tek kalabileceği, kendisiyle baş başa olacağı alanlara ihtiyaç duyar. Han, özel alanı tamamen devre dışı bırakan şeffaflık dayatmasının, insanda ruhsal tükenişe yol açacağını söyler. "Hayatı hayat yapan kendiliğindenlik, olay doluluk ve özgürlük şeffaflığa izin vermez." der. Mahrem alanların yok olma tehlikesine karşılık olarak mesafe tutkusunu hayata geçirmemiz gerektiğini ifade eder çünkü mesafe ve utanç, iletişimin ve enformasyonun hızlandırılmış dolaşımına dahil edilemez.
Şeffaflığı dokuz farklı alt başlık çerçevesinde inceleyen Han, tüm bu süreçlerin sonunda bir kontrol toplumu oluştuğunu, bu kontrol toplumunun son aşamasında ise dijital bir topluma dönüşmenin gerçekleştiğini söyler. Dijital toplumda kontrol, sosyal medya aracılığıyla yapılır ve sosyal medya, toplumsallığı disiplin altına alan ve sömüren bir dijital panoptikon niteliği taşır. Panoptikon aslında 1785 yılında Jeremy Bentham tarafından tasarlanmış bir hapishane modelidir. Bu modelin en temel özelliği ise tek bir merkezden herkesin gözetlenebiliyor oluşudur. Yeni iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte bu gözetleme halinin dijital ortama taşınmasını ifade eden dijital panoptikonun, geleneksel olandan en büyük farkı merkez-çevre ayrımını bulundurmamasıdır. 21'inci yüzyılın dijital panoptikonu belirli bir merkezden, "despotik bakışın her şeye kadir gücü tarafından" gözetlenmemektedir. Han bu farkı, "(Geleneksel panoptikonda) Kurnazca bir teknikle sürekli gözetim yanılsaması yaratılır. Şeffaflık burada tek yanlıdır. Güç ve hakimiyet yapısının temelini oluşturan perspektiflilik işte buradadır. Perspektifsizlikte ise merkezi bir göz, merkezi bir öznellik ya da egemenlik ortaya çıkmaz. Bentham'ın panoptikonunun içinde yer alanlar gözcünün sürekli varlığının farkında iken dijital panoptikonun sakinleri özgür olduklarını zannederler." şeklinde açıklar.
Gözetleme tekniklerinin sürekli evrimleştiği toplumda fütürist David Brin, herkesin birbirini gözetlemesini yani gözetlemenin demokratikleştirilmesini savunur. Bu demokratikleştirmenin şeffaf topluma yol açacağını öne sürer fakat "bu topyekun gözetleme 'Şeffaf Toplum'u insanlık dışı bir kontrol toplumu haline getirir." Şeffaflığın böylesine egemen olduğu bir toplumda ise güvenden söz edilemez çünkü her şeyin açık olduğu ve bilindiği bir yerde güven gerekli değildir. Bu açıdan şeffaflık toplumu, "bir güvensizlik ve şüphe toplumudur."
Şeffaflık dayatması günümüzde ekonomik bir emirdir. Kendini şeffaflaştıran herkes aslında sömürüye teslim olur. Şeffaflaşan birey, dijital panoptikonun yeni mahkumudur. Kişiler, panoptik gözetime gönüllü olarak teslim olur. Bu teslim oluşla beraber artık sistemin içerisini sorgulayacak bir dışarısı kalmaz ve içerisini dışarıdan ayıran duvar ortadan kalkar. Bu koşullarda gözetleme, özgürlüğe saldırı şeklinde değil aksine gönüllü şekilde gerçekleşir. Dijital panoptikonun oluşuna katkıda bulunan "mahkumlar", Han'ın dediği gibi hem kurban hem de faildir.