Sessiz Kalmak: Tavır mı, Kaçış mı?

Her kelimenin ağırlığını taşımaya hazır hissetmiyorum." diyenlerden misin?

"Bazen susuyorum. Elim telefonda, ekrana bakıyorum ama yazacak bir şey bulamıyorum. Bir şey paylaşmak geliyor içimden ama aynı anda susmak da istiyorum. Çünkü ne söylesem eksik kalacak gibi, yetersiz, hatta bomboş... Özellikle memleket yangın yerine döndüğünde bu çelişki içimde yankılanıyor. Bir yanda suskunluğumun yanlış anlaşılmasından korkuyorum, diğer yanda her kelimenin ağırlığını taşımaya hazır hissetmiyorum." diyenlerden misin?

Sosyal medyada sessiz kalanlar çok kolay eleştiriliyor. “Niye hiçbir şey yazmadın?” diye soruluyor mesela. Birçok sebep var, biliyoruz; güvensizlik var, korku var. Bazen o sessizlik, ne kaçış ne de ilgisizlik. Sadece biraz bekleyiş. İnsanların sustuğu an, belki de içinde en çok bağırdığı andır.

Peki herkesin ses çıkarma biçimi aynı mı? Herkes aynı anda bağırmak zorunda mı? Evet ve aynı zamanda hayır. Ses çıkarma biçimlerimiz ve zamanlarımız farklı olabilir ancak bazı kritik zamanlar vardır ki o ses ancak aynı anda çıkarsa gür çıkar, ancak duyulur sağır ve uzak kulaklardan. Bazen o kadar doluyoruz ki, tek bir cümle kursak arkasından ne geleceğini bile kestiremeyiz. Sanki o ses taşacak, kontrolsüzce dağılacak gibi olur. Bir an gelir engel olsan da tutamazsın o kalabalık taşkını.

Her susan korkuyor demek değildir ancak zamanında cılız seslere destek vermeyen sesler bir gün suskunluğa mahkum kalabilir. Bu yüzden sessizliği anlamakla beraber bu korkunun kimlere zarar vereceğini de biliyorum ve bu korkuyu kimin yönettiğini. Her şeyin bu kadar hızlı aktığı bir dünyada, yeri gelir sessizlik en büyük tavır olabilir. Kimi sessizlik, taş gibi ağır bir duruştur. Yeri ve zamanı bilindiğinde...