Seyahat Notlarım #8: Kadınların Ülkesi "İspanya" Salvador Dali'yi Daha Yakından Tanıyalım!
Salvador Dali'yi daha önce hiç keşfetmeyenler ve tekrar keşfetmek isteyenler hadi burada buluşalım!
Merhaba Sevgili Seyahat Severler,
Bu hafta Salvador Dali'nin hayatına, ortaya çıkardığı eserleri ile düşüncelerine, iç dünyasına yakınlaşma ve onu daha iyi tanıma fırsatı yakalamak için tekrardan beraberiz.
Salvador Dali, 11 Mayıs 1904 tarihinde İspanya'nın Fransa yakınlarındaki Figueres şehrinin Girona kentinde doğmuştur. Çocukluk ve gençliğini orada geçiren Dali,ailesinin biriciği, tek oğludur. Özellikle annesi için çok kıymetli olan Dali, ne yazık ki babası için pek öyle olduğu söylenemez.
Bir baba oğluna, evladına, nasıl kıymet vermez? Diyecekseniz de buna cevabım; her aile -özellikle de o dönemlerde bu düşünce yoğunlukta olmak üzere- kendi çocuğu için aklında bir gelecek resmeder. Hatta çoğu zaman çocuğa bunu sormayı bile düşünmez. Hele bir de geride bırakacağı büyük bir serveti ve statüsü varsa çocuğun bu işten hiç kaçar yolu yoktur. İşte Dali'nin de hikayesi birazcık buradan nasibini almıştır. Babası önemli bir noter ve çokça da toprak sahibi biridir. Annesi ise, o dönem kadınlarının birçoğu gibi kendini evine ve çocuklarına adamış biridir.
Farkettiniz değil mi? Çocukları dedim.
Evet, Dali'nin kendisinden önce doğan bir abisi varmış fakat abisi çok küçük bir yaşta vefat etmiş olması sebebiyle, aşırı Katolik olan bu aileyi özellikle de anneyi yıpratıyor ve depresyona girmesine hatta psikoz nöbetleri geçirmesine sebep oluyor. Dualar ediyor, adaklar adıyor.
Tabii ki de bu kadar acının verdiği hasardan dolayı soluğu doktorda alıyorlar. Doktor ise bir çocuğun daha olması anneye daha iyi gelip onun yaralarını sarabileceğini düşünerek Dali'nin anne ve babasını yeni bir çocuk sahibi olmak için teşvik ediyor.
Bu teşvikler karşılığını buluyor ve Dali dünyaya gözlerini açıyor.
Fakat burada onu annesi için özel yapan başka bir unsur daha var. Dali, vefat eden abisine o kadar çok benziyor ki, herkes bu duruma inanamıyor. Bu da tabii ki anne için çocuğuna çok daha kenetlendirici bir etken oluyor. Dali'nin ilerleyen zamanlarda ünlü bir tasarımcı ve ressam olduktan sonra onunla yapılan röportajlarda "Annemin bazen beni severken abimi mi gördüğü için sevdiğini yoksa gerçekten beni mi sevdiğini hiç anlayamazdım. Bu yüzden hep iki kişiliğim varmış gibi hissederdim." dediğine çokça şahit oluyoruz.
Bu büyük etkenden dolayı da fazla şımartılmış bir çocuk olarak okulda tek yeteneği olan ders -her büyük ressam da olduğu gibi- resim dersidir. Resim öğretmeni ondaki bu yeteneği fark edince dayanamaz ve ona daha da ilgi gösterir, ailesine de oğullarını teşvik etmeleri gerektiğini söyler.
Ama yazımın en başında demiştim ya, babanın oğlu için çok başka hayalleri vardır. "Bizim bir şirketimiz ve paramız var ve çocuğumuz da bunun başına geçecek" dese de anne, her zaman oğlunun arkasında durur.
Bu yaşanan fikir çatışması baba ve oğul arasındaki ilk büyük çatırdamadır ve aralarında bir daha kapanamayacak boşluklar bırakır.
Hatta ilerde çok başarılı ve lüks bir hayata sahip olduğunda o dönem çok pahalı olan Cadillac arabadan alıp eşi ile birlikte ailesinin yanına gider. Der ki babasına "Bak! Sen benim resim ile hiçbir şey yapamayacağımı söyledin ama insanlar benim resimlerimi almak için yarışıyorlar bana o kadar çok para veriyorlar ki ben de bu arabayı aldım." Babası ise buna cevap olarak: "Evet, sen bir şeyleri başarmışsın belki ama hâlâ daha adam olamamışsın!" Der ve bir daha oğlu ile görüşmek istemez.
Bu da yukarıda anlatmak istediğim boşluğa çok yeterli bir örnek olmuştur diye düşünüyorum.
Bir baba için ne kadar üzücü olsa da bir evlat için ne kadar yaralayıcıdır değil mi?
Destek görememek, onaylanmamak, tebrik edilmemek...
Ama Dali'ye iyi gelen biri vardır.
Sadece sırtını görerek aşık olduğu kadın, eşi:GALA
Evet, yanlış okumadınız sadece sırtını görmüştür Gala'nın. Sıcak bir günde evlerinin çatısına güneşlenirken bir diğer çatıda güneşlenen bir kadın görmesi ile o kadına sırılsıklam aşık oluyor ve o andan itibaren kendini nasıl aşık edeceğini bulmak için çabalarken birden aklına bir fikir geliyor ve saçının bir kısmını kesiyor. Sonra da Gala'nın karşısına çıkıyor. Tabiki de kadın bu durumun ne kadar gülünç olduğuna kayıtsız kalamayıp gülmeye başlıyor. Ve işte Dali'nin meşhur olan o "Bir kadını kendinize aşık etmek istiyorsanız, onu güldürün" sözü ortaya çıkıyor. Bu şekilde de ilk tanışmaları gerçekleşmiş olup, muhteşem bir bağlılıkla ilişkileri devam ediyor.
Fakat bu bağlılık hikayesinde "küçük" bir pürüz vardır. Gala'nın bağlılığı çocuklarının babası olan eşine değil kendisinden 10 yaş küçük olan bu bir anda hayatının merkezine düşen adamadır. Gala eşini aldatmak istemez ve gerçeği ona tümüyle anlatarak ondan ayrılır ve ömrünün sonuna kadar da Dali ile birlikte yaşar.
Nihayet bu aşık çift birbiriyle evlenir ama tahmin edebileceğimiz üzere baba, bu evlilikte oğluna destek çıkmaz. Çünkü oğlu onun istediğini yapmamıştır bir kere ama Gala onun sonsuz destekçilerinden biri olur.
Salvador Dali hayatının bu kısmına kadar hep iyi şartlarda büyümüş biridir. İyi okullarda okumuş, iyi evlerde yaşamış, kaliteli bir kesim ile sosyal ilişkilere girmiştir. Bu sebeple ne olursa olsun yine zenginlerin arasında saygın biri olarak kalabilmek ister.
Adının markalaşmasını ister...
Şuraya ufak bir hatırasını da iliştireyim: Zengin olduğu zaman Dali, herhangi bir restorana gidip yemek yedikten sonra o restorana para ödemezmiş. Hesap geldikten sonra bir peçeteye imzasını atarak, "Bu ileride çok değerli olacak!" dermiş.
Nitekim, haklı da çıkmıştır.
Yemek yiyip, imza bıraktığı tüm restoranlar şu an imzasını göstererek paraya para demiyorlar!
Dali'nin daha toy bir döneminde Picasso, Kubik Sanat ile tüm Avrupa'yı kasıp kavuruyormuş. Bu sebeple -bu işe başlayan her toy bir öğrenci gibi- Dali, Picasso'nun kapısını çalmış ve ondan ona yardım etmesini,elinden tutmasını istemiş. Ne yazık ki Picasso'nun kapısından eli boş dönmüştür. Çünkü bunun çok net bir ideolojik farklılıklardan kaynaklı bir sebebi vardır: Picasso halkın yanında, eşit ve özgür bir yaşayış biçimini savunan sosyalist biri olmasıyla beraber Dali ise,en büyük sevdalısı olduğu paranın dolayısıyla da Kapitalizmin destekçisi olan bir sanatçıdır. Hatta Picasso kendisinin kapısına geldiği pek çok anda onu (Dali'yi) bu sebeplerden dolayı da aşağılamıştır.
Bu olay tabiki de onu yıldırmasa da Dali'yi ülkede yaşanan olaylar çok farklı yerlere sürüklemiştir.İspanya iç savaşı çıkınca Dali soluğu ABD'de alıyor. Oradaki ünlü Brodway afişlerini tasarlıyor ve yaptığı eserleri Amerika'nın çok ünlü olan Metropalitan müzesinde sergileniyor.
Savaşın bitiminde ise İspanya'ya tekrar dönüyor. Dönüşü gidişinden tabiki daha güçlü Amerika'da sesinin duyurmuş olması İspanya'da onun için farklı fırsatları karşısına çıkarıyor. Bunlardan biri; savaş sonrasında farkındalık yaratabilmek adına ondan "Açlıkla mücadele" hakkında bir resim yapmasını istemeleridir.
Dali'nin -işi ile ilgili olan birçok şeye olduğu gibi- verdiği cevap ise: "Paran varsa yaparım." olmuştur. Hatta bazen de resim yapması istendiğinde para yerine yaptığı resimlere karşılık mücevherler gibi önemli şeyleri de almayı kabul ediyormuş.
İlginç biri değil mi?
Konumuza geri dönecek olursak bu istek karşısında Dali öyle bir ekmek resmi yapıyor ki, bu eseri onu İspanya'da daha da çok ünlenmesini ve herkes tarafından tanınmasını sağlıyor.
İlginç ve başarı dolu kariyerini ölümsüzleştirmek isteyen Dali, hemen kolları sıvıyor ve kendi müzesini kendisi yapıyor. Tasarımı dahil birazdan içinde de göreceğiniz herbir detay ile ayrı ayrı ilgileniyor. Benim için etkileyici olan taraflarından biri ise ailesi ile arasında her ne olursa olsun tiyatro salonundan yarattığı bu müzeyi doğduğu yer olan, Girona kentine yapıyor ve kendisini, hayatını, ilk aşkını burası ile ölümsüzleştiriyor.
Hadi dilerseniz şimdi bu müzeyi beraber gezelim!
Dışarıdan oldukça etkileyici olan bu yapının tarihine bakacak olursak şu an gözlerimizi alamadığımız bu görkemli muazzam bir sürrealist eser olma özelliği taşıyan müze, aslında bir tiyatro merkeziymiş. İspanya'daki iç savaş sırasında bombalanarak yüzüne bakılmayacak kadar hasar alan bu binayı Dali, muazzam sanatçı gözüyle ince eleyip sık dokuyarak bu hâle getirmiştir.
Müzeye dıştan bir baktığımızda rengi dışında dikkatleri çekecek 3 unsur ile karşılaşıyoruz. Yumurta, Oscar ödülü ve Katalonyan ekmeği!
Bunları seçme sebepleri çizdiği ekmek ile ünlenmiş olması,en sevdiği yiyeceğin yumurta ve onun değerini bilip buraya onu ziyarete gelen herkese adadığı Dünya'nın en önemli ödüllerinden olan Oscar'ı ziyaretçilerine adamış olmasıdır.
En az dışı kadar gösterişli olan içinde de Oscar ödüllerini görmeye devam ediyoruz. Ama öncelikle söylemeden geçmeyelim, burası Dali'nin zihninde bir denizaltını simgeliyor. Fotoğrafta da gördüğünüz görsel denizaltı dünyasından bir karakter.
Bakışlarımızı biraz daha yukarı kaldırdığımızda ise eşi Gala ile yaptığı deniz seyahatlerine bir göndermede bulunduğunu görüyoruz. Bu arada Dali, bu müze içerisinde yarattığı her bir eserde kendi hayatından bir parça da eklediği için içeride dolaşırken bolca Gala'dan söz edeceğiz.
Gemiden bakışlarımızı aşağı indirdiğimizde bizi dönemin efsanesi olan bir Cadillac model araba karşılıyor. Bu araba babasına bir gönderme olarak orada bulunurken, detayları incelemeye başladığınızda ise yağmurlu havada suikasta uğramış bir mafya babasını canlandırdığını görüyoruz.
Giriş kısmından emin adımlarla yürüyerek içeri geçtiğimizde kıpkırmızı bir alan bizleri karşılıyor. Kırmızı duvarların üzerinde Dali'nin tüm eserleri ile ve eserlerinin arkasındaki anlamlar ile tanışıyoruz.
Burada bahsedemeyeceğim kadar çok esere sahip olan bu usta ressama ben kesinlikle doyamadım. Oldukça kalabalık olması nedeniyle doya doya resimleri inceleyememiş olmak beni hüzünlendirse de tekrar buranın kapısını çalmak için bir bahanemin olduğunu düşünüyorum:) Her baktığınızda ayrı detaylar bulacağınız, belki de ilk bakışta anlamlandıramayacağınız kadar güzel ve aslında bir o kadar derin eserler olduğu kanısındayım.
Bu arada küçük bir not olarak bahsetmem gerekirse Dali de kendini bulmak isteyen her bir kişi gibi kendini keşfedene kadar ilk önce kendi ustalarından esinlenmiş, yani Picasso'dan.
İlk eserlerine baktığınız zaman oldukça benzerlikler görüyorsunuz. Zaten Dali, kariyerinin ilerleyen dönmelerinde ondan ilham alarak eserler yarattığını kabul etmiştir.
Sol tarafta gördüğünüz eser Picasso'ya aittir, sağ tarafta kalan ise Salvador Dali'ye. Benzerliklerin büyük bir çoğunluğu -bir ressam olmayarak haddime olmasa da- anlatmaya çalıştığı şeyi daha geometrik şekilleri kullanarak "Kübizm" olarak adlandırılan bu Fransız akımı ile yapmış olmalarıdır.
Bu tablosunda Dali'nin resmetmek istediği şey "Cehennem". Bu cehennem ile ailesinin dindar bir Katolik oluşunu eleştirmiştir.
Röpörtajlarında hep ölümden çok korktuğunu söyler. Çünkü ailesi onu cennet ve cehennemin varlığı ile yani eğer bunları bunları yaparsan öldüğünde cehennemde yanarsın demeleri ile artık doğru olduğuna inandığı şeyi yapmak yerine cennete gitmek için yapılması gereken doğruları yapmasını doğru bulmaz ve bir çocuğu bu kadar katı/sıkı dini inançlara bağlı olarak yetiştirmemeliyiz der.
Yukarıda görmüş olduğunuz eserinde ise Picasso'yu resmeder. Onu;
Kadınları çok seven, (hayatı boyunca 7 den fazla kadınla evlenmiştir)
Dili çok iyi laf yapan, (dilinden, yılan gibi uzayan upuzun bir kaşık görüyoruz. Kaşığın içinde de bir anahtarımsı bir şey var. Yani dili ile insanları çok iyi etkileyen,kadınların gönlüne girebilen biri)
Aynı zamanda -tablonun sol köşesindeki karanfilden yola çıkarak- sosyalist biri oluşunu
fakat ne olursa olsun tas kafalı biri olduğunu anlatır.
Tüm bunlara ilaveten de resmin sağ alt köşesinde göreceğiniz üzere Picasso adının yazılı olduğu yerde bir de tarih vardır. XX ile 20.yy'a işaret eder. Bu da demektir ki: O başarılı bir ressam/sanatçı olarak müthiş işler yaptı fakat o artık bu yüzyılda kaldı.
21.yy ve sonsuza kadar gidecek, kimsenin onun üstüne çıkamayacağı kişi olarak da aşağıda göreceğiniz üzere kendini resmeder.
Gördüğünüz gibi "soft self portrait" diyerek de bunu kendisi ilan etmiştir. Bu resimde ise kendini bir akan bir yumurta olarak resmetmiştir. Çünkü eğer bir alet olsa ve onun içini açıp midesine bakabilsek en çok yumurta görürüz diye. Kendisini inanılmaz bir şekilde benzetmiş olması beni hayran bırakarak,bu resmini 21.yy ve sonraki tüm yılların en iyi ressamı olarak Picasso'yu resmettiği görselin karşısında sergiliyor.
Bu eserinde ise onun için önemli olan iki kadını tek bir vücutta buluşturuyor. Sevdiği kadın Gala, ile annesi...
Resimde gördüğümüz kişi eşi Gala, fakat Gala'nın bir göğüsünün açık oluşunun sebebi Dali'nin annesini meme kanserinden kaybetmiş olmasından dolayı onu da bu şekilde ölümsüzleştirmiştir.
Burada tekrardan Gala'yı görüyoruz. Ama bu sefer, onu gördüğü ilk hali sırtına bakarak aşık olduğu o anı bu eseri ile ölümsüzleştirmiştir.
Yukarıda gördüğünüz bu eser ise, spermler ile yaptığı Dünya'nın en sürrealist eseridir!
Tüm spermlerin birbiri ile yarışarak bir insan vücudu yaratmasında yumurtaya yaptığı o yardımı konu olarak ele alır.
Burada tekrardan hatırlatmakta fayda var, bunlar benim yorumlarım herkes baktığı yerden, çok daha farklısını söyleme ya da benim yorumlarıma yenilerini ekleme özgürlüğüne sahiptir.
YAŞASIN SANAT!
Yolculuğumuza şimdi ise Dali'nin daha çok özel hayatından izler bıraktığı bölümüne geçiyoruz.
Beni mest eden bu inanılmaz şaheser, odanın tavanında bulunmaktadır. Kafanızı yukarı kaldırdığınız anda başınızın dönmesine sebep olan bu eseri sanırım öve öve bitiremem!
O yüzden gelin size anlatmaya başlayayım.
Öncelikle bu "Mahşer Odası" olarak adlandırdığı eserini Vatikan'daki Michael Angelo'dan esinlenerek hazırlamıştır. Resmin sol tarafı cenneti, sağ tarafı ise cehennemi simgeler. Ortası ise Allah/Tanrı'nın yanıdır. Eşi ile kendisi öldükten sonra göğe yükselerek, cennete gidecek ve biz dünyada kalan diğer insanları cennetin balkonundan izleyecek olduğunu söyler. Fakat Dali kendini resmederken bıyıklarını da eklemeyi unutmadığı gibi :) bir de kendi vücuduna çekmece izlenimi vermiştir ama, bu çekmece açıktır.
Neden mi?
İşte bu Tanrı'nın bir kusurudur. O ömrü boyunca o kadar başarıya imza atmıştır, çok büyük bir servet sahibi olmuştur ama onun(Tanrı'nın) yanına giderken her şey uçup gitmiştir. Dünya'da kalmıştır.
Burada ilginizi çekebileceğini düşündüğüm bir nokta var!
2. resmin alt tarafına bakacak olursanız orada bir ayakkabı boyatma aleti var. Üzerinde de Arapça yazılar/ detaylar var. İşte Dali, bu eşyayı İstanbul'dan alıp, bu müzeye sergilemek için getirmiştir. Çünkü Türklerin'de en az kendisi gibi sürrealist tabiri caizse deli olduğunu düşünüp, "böyle değişik bir alet olur mu?" diyerek dikkatini çekmiş ve hemen almıştır.
Bu eseri ise sanıyorum ki en çok adından söz ettirenlerden biri. Adından söz ettirmesinin sebebi ise Dali burada tamamen sanat ve teknoloji birleşimine dikkat çekmiştir.
Kendi gözleriniz ile resme baktığınızda bir kadın figürü görürsünüz fakat bir de telefonlarınızın kamerası ile bakınca karşınızda bu bariz bir şekilde görünen adam beliriverir.
Bu eseri ise onun artık markalaştığının bir kanıtıdır. Neden diyecek olursanız, bu eserin ardındaki hikaye şudur: bir gün Dali'ye yine kendini konuşturacağı bir eser olarak heykel yapmasını isterler. O da paran varsa tabiki de yaparım diyerek cevap verir. Bu anlaşmanın sonucunda Dali arzu edilen şeyi yine başarısını konuşturarak ortaya çıkarır.
Eseri alıcısına ulaştırmak için gönderir ama hava çok sıcaktır ve yol çok uzundur. Eseri götürenler teslim edecekleri zaman bir bakarlar ki, tüm malzeme erimiş ve çoğu şey ilk hali gibi gözükmüyor. Hemen Dali'ye haber verirler. O ise alıcıya ürünü bu şekilde vermelerini ister. Biraz zaman geçtikten sonra alıcıdan Dali'ye bir telefon gelir. "Yaptığı heykele ne kadar bayıldığını, muhteşem bir şey yaptığından bahsedip alıcı Dali'ye sonsuz övgülerle tebriklerini iletir." O anda Dali anlar ki, o artık bir marka olmuştur. Kime ne verirse versin artık adı, yaptığı işin önüne geçmiştir.
Son eserleri ise karısı ile olan çizimleridir. Karısını o kadar çok güldürmüştür ki, artık güldürecek bir şey bulamadığı için o gülsün diye ayağını gıdıklar.
Kariyerinin belli bir döneminden sonra da tasarımcılık da yapmıştır. Dönemin birçok ünlü kişisini giydirmiştir. Yukarıda da kendi çiziminden olan bazı örnekleri görebilirsiniz. Bu bölüm ise müzeden çıkarken sağınızda kalacak olan iki katlı bir mücevher odasıdır. Orada -yukarıdaki gibi- özel olarak yaptığı tüm tasarımları sergilenir.
Evet,
Çok konuştum, çok anlattım. Son olarak bir şeyler söyleyecek olursam Dali'nin kendisi ve hayatı ile orada tanıştım ve açıkçası bu kadar geç kaldığım için de kendime biraz kızdım. Ama her şeyin olması gereken bir yeri ve sebebi de vardır diyerek kendisinden inanılmaz etkilendim. Çok yetenekli ve zeki biri olduğunu söylememe bile gerek olmadığını düşünüyorum.
Bu gösterdiklerim, emin olun sadece küçük bir kısmıydı...
Özetlemek gerekirse;
Tek kelime ile muhteşem bir yer fakat küçük bir tavsiye mümkünse asla tur ile gitmeyin:)
Okuyun, öğrenin izleyin...
Her bir noktasında dilediğiniz gibi vakit geçirin.
Eğer önceden hayatını bilerek, en azından aşina olarak giderseniz yaptığı her detayda bir dahilik bulacaksınız.
Tabi benim en şanslı tarafım çok iyi bir rehberden tüm bunları dinleme fırsatım oldu.
Ama bir dahaki sefere sadece incelemek için yolumun düşmesini diliyorum…
Buraya kadar gelip bana eşlik ettiğiniz için,
Sonsuz teşekkürler.