Seyahat Notlarım#7: Kadınların Ülkesi "İspanya"

Alcazar de Segovia şato turu,yemek,anılar ve daha niceleri...

Evet, geçen yazımızda anlata anlata gittiğimiz uzun yollardan nihayet şatonun olduğu yere ulaşıyoruz.

Bu arada şehrin girişindeki meydandan bu şatonun olduğu bölüme hızlı yürürseniz 20-25 dk,ortalama bir yürüyüşle ise 30-40 dk arasında ulaşım sağlayabilirsiniz.

Şimdi hazırsanız, artık çok beklettiğim bu bölüme giriş yapalım!

Isabel ve II.Fernando İspanya'nın iki büyük güç simgesi olarak 1469 yılında evlenmeleri ile artık güç, tek bir elde toplanmış oldu. Bu evlilik Isabel için çok önemliydi. Çünkü Kastilya bölgesinin gelecek varisi oydu, bu sebeple gözler üzerindeydi. Ama ne yazık ki bu evlilik halk ve özellikle de saray ahalisi tarafından pek sevinçle karşılanmamıştı. Bunun detaylı bir kanıtını ilerleyen dakikalarda size gösterip anlatacağım.

Oldukça geniş bir bahçesi olan şato, içerisinde olduğu kadar dışarısında da gösterişini korumayı başarmış. Bu şatoyu rehberler "Disneyland'ın ilk hâli" olarak adlandırıyorlarmış. Aşağıda da fotoğrafa bakacak olursanız gerçekten de ilk bakışta biraz anımsattığını söyleyebiliriz.


Şatonun dışarıdan görüntüsünü (fotoğraf bana ait)

İçeri girdiğinizde -hani filmlerden de hatırlarsınız ya- kasvetli bir ortam etrafınızı sarıyor. Nedensizce hep şunu hissederim: Hristiyan yapıların içerisine girdiğimde -özellikle şatolarına ve kiliselerine- etraf hep daha karanlık, daha koyu renkler, taş ile yapılmış bir yapı olduğundan da kaynaklı olarak daha soğuk bir ortam ve daha ağır kokular ile karşılaşılır. Fakat Müslüman bir yapıya ait tarihi yerlerde dolaşırken -bunu gerçekten de ayrım amaçlı söylemiyorum- daha ferah hissediyorum kendimi.

Neresi olduğu fark etmez, gezip görenler siz de benim gibi mi düşünüyorsunuz? Yoksa bu konu da tek mi kaldım:)

Şato, uzaktan küçük bir iç alana sahipmiş gibi görünsede içerisine girince çok geniş ve fazla odalar ile karşılaşıyorsunuz.

Şimdi sizleri şatonun içerisinde biraz gezintiye çıkarayım.

Şövalyelerin alanı (fotoğraf bana ait)

Bu yukarıdaki ilk fotoğrafta gördüğünüz alan şövalyelerin bulundukları bölümmüş. Onlara ithafen kıyafetleri ve heykelleri orada bizleri karşıladı.

Şovalyelerin bulunduğu bu alan bizi başka bir girişe götürdü. O girişte ise kraliçe Isabel ve Fernando'nun tahtları bizleri karşıladı.

Fotoğraf bana ait

Diğer yazılarımda da Isabel'in ne kadar otoriter ve güçlü bir figür olduğundan bahsetmiştim. Aslında evlendiği kişi olan II.Fernando'da Aragon kralı olsa da, Isabel gücün hep onda olduğunu çevresinde olan herkese hatta kocasına dahi, net bir şekilde göstermiştir. Bunu da aşağıdaki fotoğrafta tahtlarının üstüne kocaman yazdırdığı bu yazıdan anlıyoruz.

“Kocamın imzaladığı hiçbir şey benim imzam olmadan geçerli değildir”

Fotoğraf bana ait

Gerçekten de çok iddialı ve karşı taraf için çok küçük düşürücü bir durum olması dışında bu yazının yani kral ve kraliçenin tahtının tam karşısında, neden evliliklerinin hoş karşılanmadığının kanıtının bulunduğu o tabloya açılıyor.

Tabloyu inceleyecek olursak dikkat çeken -ama sadece gerçekten dikkatli bakanların görebileceği- bir unsur var. Ben söylemeden hadi bakıp tahmin etmeye çalışın, bakalım bulabilecek misiniz?


Fotoğraf bana ait

Evet!!
GÖZLER!
Bilenler varsa doğru bildiniz,tebrik ederim.

Şimdi gelin beraber bakalım. Öncelikle burada Isabel'in evlilik anı resmedilmiş. Tüm halk, askerinden yaşlısına ,gencine, çocuğuna herkes bu anı görmek için toplanmış fakat çok net bir şekilde fark edeceksiniz ki,herkesin yüzü üzgün ve sanki biri ölmüş gibi yas havasında resmedilmiş. Aslında sanki o anı görmek istemiyorlar gibi. Bu sebeple de "Gözümüz kör olsaydı da bu anı görmeseydik" dediklerini göstermek için resimdeki her bir kişinin gözleri siyah, yani göz bebekleri olmadan resmedilmiş.
Kendisinin (Isabel'in) yakından resmedilmiş halini görmek isteyenler için şuraya da şatolarında asılı olan bu tabloyu bırakmış olayım.

Kendisini resmettirmiş olduğu bir tablosu (fotoğraf bana ait)


Şatoda yürümeye devam ederken bu sefer de tüm önemli anlaşmaların imzalandığı bu aşağıdaki odaya geliyoruz. Tavanın her tarafını çepeçevre o odada bulunan insanların heykelleri ile donatmışlar.

50'den fazla kral ve kraliçe bu şatoda yaşamış..

Fotoğraf bana ait

Size sadece fotoğraf olarak paylaşım yapabildiğim için Isabel'in bulunduğu kısmı buraya koymayı tercih ettim. En ortada gördüğünüz kişi Isabel, Isabel'in -ona göre-solundaki kişi kızı,sağındaki kişi ise eşi.

Her yerde yapılmış olan ince işçiliği lütfen fark etmeden geçmeyin...

Gördüğünüz gibi buradaki her şey Isabel'in tekelinde dönüyor. Hep bahsettiğim güçlü yanını yaşadığı yerde de göstermeye çalışsam da bir diğer yanı da savaşçı oluşudur. O dönemde Papa hakimiyeti yoğun olduğu için (hatta Ortaçağ döneminde Tanrı-Papa-Kral üçlü sistemi vardır. Üçgenin ucunda Tanrı yerini alır fakat alttaki iki uçta kral ve Papa eşit iki güce sahiptir.) "Kadınların kirlenebilen" varlıklar olduğu anlayışı çok yaygındı. Bu sebeple Isabel'in de yaşanan bu durumu yıkanmayarak protesto ettiği rivayet edilir. Yine çeşitli kaynaklara ve rehberimizin bize aktardığına göre ömrü boyunca sadece 2 kere yıkanmıştır.

Hatta yıkandığı yerlerden birinin geçtiğimiz yazıda (seyahat notlarım #5'te) bahsettiğim Alhambra Sarayına yerleştiği zaman aşağıda görmüş olduğunuz havuzda yaptığını ve havuzun da renginin kirden o kadar sarı bir hâl aldığı söylenir ki, fotoğrafta bile suyu buğulanmış bir havuz göreceksiniz.

Isabel'in yıkandığı söylenen havuz (fotoğraf bana ait)

Bu arada bu sarı, İspanya'da çokta meşhur bir renktir. "Kirli sarı" dediğimiz o rengin geldiği yerin neresi olduğunu da böylece öğrenmiş olduk.

Tekrardan saraya dönecek olursak yatak odası, sadece kral ve kraliçeye ait özel günah çıkarma ve dua alanı, teras ve tüm kraliyet ailesi üyelerine ait özel şapel olmak üzere başka alanlarını da dolaşarak saraydan çıkış yaptık.


Terasın bir bölümü (fotoğraf bana ait)
Kraliyet ailesinin özel şapelinden bir tablo görüntüsü (fotoğraf bana ait)

Tabloda resmedilen atın altında öldürdükleri Müslümanların kafaları var ve şapeldeki başka tablolarda da herbir resimde farklı bir olayı anlatıyorlar. Ya İncil'den bir olayı ya da kendi başarılarını resmediyorlar.

Şatodan ayrıldıktan sonra sokaklarda biraz daha fazla vakit geçirmek ve alışveriş yapmak da istedik. Küçük bir yer olmasına rağmen çok fazla butik mağazaları vardı fakat yine küçük bir yer olmasından kaynaklı olarak başka yerlere göre daha pahalıydı.

Biz de İspanya'nın Churros'u (Churro) meşhur diye, buranın en iyi Churros yapan yerine oturup bu lezzeti tadalım istedik.

Churros'un yapısı o kadar yumuşaktı ki şerbetli, kızartmalı bir tatlı olmasına rağmen içimizi hiç baymadı. Oldukça yumuşak ama yerken kıtır kıtır ağzı dolduracak bir yapısı vardı. Ayrıca da gerçekten de boyut olarak çok uzundu. Bir diğer bayıldığım yan ürünü ise beraberinde servis edilen çikolata sosuydu.

Bilmeyenler için, uzun Churros çubuklarını çikolata sosunun içine daldırıp sonra yiyorsunuz. Yağlı ve şerbette yapılan hamurun çikolata sosuna batırılıp yenmesi sizi yanıltmasın! Sos,tek kelime ile -tatlıya benim gibi düşkün olanlar için- kaşık kaşık yense de hiç baymayacak bir lezzetteydi. Tüm bunların dışında Churros'ta yukarıda anlattığım kıvamda olunca ikisi gerçekten denmeye değerdi.

Evet,sizinle beraber kendi ağzımı da sulandırdım. Daha da sulanması için aşağıya da görselini bırakıyorum:)

Fotoğraf bana ait
Churros yediğimiz yer (fotoğraf bana ait)

Bu şekilde bir turu daha tamamlamış oluyoruz seyahat severler. Şimdi ise sizi bir sonraki yazılarımda sanata doyurmak için hazırlanacağım ve ilk durağımız olan Salvador Dali'nin hayatına, eserlerine hep birlikte yakından bir bakış atacağız.

Beni takip etmeyi unutmayın!

Sevgiyle ve mutlulukla kalın...