Şeytanın Avukatı
Kibir kesinlikle en sevdiğim günah.
Orijinal isim: The Devil’s Advocate
Tür: Dram, gerilim
Yönetmen: Taylor Hackford
Oyuncular: Keanu Reeves, Al Pacino, Charlize Theron, Connie Nielsen
Süre: 2 saat 23 dakika
Film, hiç dava kaybetmemesiyle ün salmış başarılı bir avukat olan Kevin Lomax’in (Keanu Reeves) New York’taki bir hukuk şirketinden teklif alması ve John Milton’la (Al Pacino) tanıştıktan sonra hayatnın nasıl değiştiğini konu alıyor. Kevin Lomax o kadar kibirlidir ki davayı kaybetmemek adına öğrencisini taciz etmiş pedofili bir öğretmen olan müvekkilini bile korumaya devam eder.
Film Hakkındaki Görüşlerim
Etkileyici replikler, iyi oyunculuklar, iyi bir senaryo ve iyi bir kurgu. Herkesin ölmeden önce izlemesi gereken bir film. Baştan sona hiç sıkılmadan izlenecek hatta zaman geçtikçe bir daha izlenip üzerine düşündürecek bir yapım. Hala izlemeyen varsa ertelemeyi bırakıp bir an önce izlemeli.
Yazının devamı inceleme niteliğinde olup spoiler içermektedir!
Kevin ve eşi Mary Ann(Charlize Theron) Florida’dan New York’a geldikleri andan itibaren hayatları hızla değişmeye başlar. Sahip olamayacakları kadar güzel bir dairede yaşamaya başlarlar. İnsan kılığındaki şeytan Kevin’ı yavaş yavaş avcunun içine alır. Ama Kevin’a direkt olarak ne yapacağını hiçbir zaman söylemez. Soru sorar, düşündürür ve bu şekilde yönlendirir. Kendisi bunu ‘’Ben yalnızca sahneyi kurarım, iplerinizi siz çekersiniz.’’ diye açıklıyor. Milton’ın düşüncelerini nasıl empoze ettiğinin en iyi örneklerinden biri filmin başlarında gördüğümüz davette gerçekleşir. Mary Ann’le tanışmasında ona saçlarının omuzlarını kapattığını ve kısa saçın ona daha çok yakıştığını söylediğini görüyoruz. Bunu ‘’Saçların bu şekilde güzel değil.’’ diyerek değil de onun nasıl daha güzel gözükeceğini açıklayarak söylüyor. Ve böylece şeytan sahneyi kuruyor, ipi çeken ise Mary Ann oluyor.
Mary Ann aklını iyice yitirmeye başladığında Milton, Kevin’a davadan çekilebileceğini ve bunun sorun olmadığını söylüyor. Mary Ann ve dava arasında ikilemde kalan Kevin, Milton’un söyledikleri karşısında davayı bırakmamaya karar veriyor. Yine şeytan sahneyi kurdu ve ipi çeken Kevin’dı.
Kevin neler döndüğünü anlamadan bu kirli oyunun içine çekilirken Mary Ann buna ayak uydurmakta zorlanmış ve karşı koymuştu. Mary Ann’in karşı koyması Milton’un onunla uğraşması ve onu saf dışı bırakması için yeterli bir sebepti. Mary Ann bu hayatın getirdiklerinin büyüsüne kapılıp gitseydi Christabella ve Kevin’ın bir araya gelmesi kolaylaşırdı ama Mary Ann ve Kevin’in ilişkisinin iyi gidiyor olması da bunun için bir engeldi.
Milton, Kevin’ı güç ve parayla kendi tarafına yavaş yavaş çekerken Moyez davasını ona bilerek veriyor. Böylece Kevin’ın mistik ögelere karşı olan bakışını da değiştiriyor. Moyez’in büyü yaptığını gören Kevin dava sırasında büyünün gerçekleştiğini görünce şaşkınlığa uğruyor.
Filmin sonuna doğru gelirken Mary Ann artık bu şekilde yaşayamıyor ve başlarına gelenlerin kanlı para yüzünden olduğunu düşünüyor. Mary Ann’in kendini öldürmeden hemen önce çıldırmasına ve ölmesine sebep olan kadın ise bunu bilerek yapıyormuş gibi bir soğukkanlılığa sahip. Aynayı Mary Ann’in yüzüne tutup bakmasını sağlıyor ve Mary Ann kendini kaybediyor. Bu sahnede daha net olarak anlıyoruz ki Milton’un etrafındaki herkes onun etkisine kapılıp insanlığını kaybetmiş.
Mary Ann’in ölüm sahnesi gerçekten çok etkileyici ve Kevin’ın da yüzüne gerçekleri çarpan ve bazı şeyleri anlamasını sağlayan bir olay. Mary Ann’in ölümünden hemen sonra annesi Kevin’a babasının Milton olduğunu söylüyor. Kevin bu gerçeği yeni öğrenmiş olsa da Milton bunu hep biliyor ve onu kendi yanına alacağı doğru anı bekliyordu. Bunun ardından Kevin çaresiz ve öfkeli bir şekilde Milton’un yanına gidiyor. İşte filmin en heyecanlı ve vurucu sahnelerinden birine geliyoruz. Al Pacino’nun efsanevi oyunculuğuyla şeytanı nasıl anlattığını ve savunduğunu görüyoruz.