Sibel'in Hikâyesi Üzerine

Ait olmadığı yerde var olamayan insanlara.

Kurulu bir düzenin hasretini çeken onlarca ruh varken bunca karmaşayı ve dağınıklığı nereye koyacağımızı bilemiyoruz. Binlerce şey düşünen binlerce insan var sokakta. Kafalarının içi kalabalık bir tren istasyonu gibi. Ya da belki çok kalabalık bir cadde onlarca insanı tükürür gibi. Öyle ki kaba saba küfürler savuruyor o insanların bazısı, hiç umrunda değil galiba ayıp olması.

Sesler, kalabalıklar, fazlalıklar her yerdeler. Ah bir farkında olsalar ait olmadıkları yerlerde anlamsız çabalarla boğuştuklarını. Belki de tüm bu gürültü dinecek, en gri balkonlara bile güneş açacak.

Sibel'i izlemek için ekran başına geçtiğiniz andan itibaren kızın can çekiştiğini hissediyorsunuz bence. Çok rahatsız edici bir gürültüsü var onun da. En başından anlıyoruz oraya ait olmadığını. Çok uyum sağlamış görünüyor, düzenin içine oturmuş gibi sanki. Ama bir şeyler eksik, bir şeyler yanlış. Çok fazla ses çıkarıyor aslında Sibel.

Film boyunca onu hep yaşadığı yerden, ailesinden, çevresinden çekip almak istedim. Görebiliyorum çünkü Sibel orada mutlu değil, orası onun evi değil. Keşke birilerinin evini bulabilsek, ait oldukları yere yerleştirebilsek. Keşke bizler de ait olduğumuz yerlerde, ait olduğumuz insanlarla olabilsek.

Ama sanki Ali geldiği an Sibel'den gelen o cızırtılı, tuhaf sesler azalmaya başladı. "Yedi kat yabancı" der eskiler böyle insanlar için ya hani, Ali Sibel'e yedi kat yabancıyken nasıl böylesine susturabildi kızın tüm bu gürültüsünü? Vakit biraz yavaşladı, önemli olan birçok şey anlamını kaybetti. Değerler eskidi, fikirler değersizleşti. Sakinleşti sanki herkes ya da artık kimsenin kaosu kimsenin umrunda olmamaya başladı. Birbirlerine dokundukları an herkes sustu. Zaman başka kimse için durmadı belki. Hatta yönetmen, senarist, oyuncular bile tam olarak ne olduğunu anlayamadı o an. Öylesi bir şey oldu sanki.

Henüz evde olmayabilirsiniz. Ama ben inanıyorum ki hepimizin bir yerlerde evi var. Kendimizi bulabileceğimiz, ruhumuzu dinlediren bir şeyler var. Ya da birileri var Ali gibi, Sibel gibi. Şu an yaşadığımız yere ev diyemiyorsak belki henüz doğru yeri bulamamışızdır. Belki kuşlarla dolu bir ormandır o ev, belki bir Ali'dir. Umarım en kısa zamanda hepiniz evinize kavuşursunuz.