Şimdi

Küçüklüğünden başlayarak karlı günlerde yaşadığı dönüm noktalarını anlatan Şeyma, karlı bir günde beklenmedik bir şekilde...

Birinci Sahne

(Makbule’nin -Şeyma’nın annesi- çalıştığı kafe. Dışarıda kar yağıyor. Makbule kendi kendine konuşuyor)

MAKBULE

Ne diye bastırdı şimdi bu böyle? Bizim kız çıktı mı ki okuldan? Kursa kalacağım demişti. Bu havada kurs mu olur, Allah aşkına ya?

SELMA

Makbule abla bir bakar mısın?

(Makbule kafa sallar.)

(Sahnenin sağ tarafında Makbule’nin kafesini aydınlatan beyaz ışık söner ve sol taraftaki loş ışık yanar.)

İkinci Sahne

(Saçı örgülü, kırmızı bereli bir kız, Makbule’nin kafesinin karşısındaki banka oturur. Gülümseyen yüzüyle seyircilere bakar.)

ŞEYMA

(İç çeker.) Çok güzel yağmıyor mu kar? Tıpkı çocukluğumdaki gibi. Annem atkıyı sıkıca dolardı boynuma, zemheri soğuklarda. Sahi hâlâ aynısını yapmaya çalışıyor. (Boğazındaki atkıyı bollatır.) “Nefes alamıyorum anneciğim” dediğim an homurdanırdı bana. “Kara çıkacağım ben.” diye inat ediyordum durmadan. Her seferinde 5 dakikayı aşmamı istemeyerekten izin veriyordu bana. Zaten apartmandan çıkmam 5 dakikayı alıyordu benim. Hem kar yağarken ne diye evde kalacaktım ki? Her neyse, o 5 dakika anlayacağınız üzere asla 5 dakika olmadı benim için. En az 30 dakikaydı ki o da ancak mahalledeki diğer çocuklar dışarı çıkmayınca. Yoksa ohoo eve girmek ne bilmezdim ben. O zamanlar küçük bir ilçede yaşıyorduk, Zeynepler de bize 5 dakika uzaklıktaydılar, tabii biz bunu koşarak hesaplamıştık. Zeynep kim mi? (gülümser) Zeynep benim bebeklik arkadaşım. Çocukluk değil yanlış anlaşılmasın, direkt bebeklik. Aynı gün, aynı hastanede fakat farklı saatlerde doğmuşuz biz. Kaderimiz de birbirimizden ayrılmayı yasaklamış gibi yapışık yaşıyorduk biz Zeyneple. Onun bizim eve yakın olmasını her zaman fırsat olarak görürdüm, bu sayede Zeynep de benimle kar oynamaya gelirdi. Hep bir ağızdan çığlıklarla apartmanın yanındaki tepeden kayardık. “Neşe” adını vermiştik o tepeye, neden bilmiyorum fakat sıfatlar ve isimlere pek bir aşıkmışız çocukken, şu an fark ediyorum bunu. "Neşe"den kaydıktan sonra Zeynep her seferinde beni kara iter, sonra da kaçardı. Annemin giydirdiği kalın kıyafetler yüzünden kalkmakta pek bir zorlanırdım. Yazları köydeki eve gizlice giren ve annem camdan atmaya çalışırken terse dönen böcekler gibi kalakalırdım bir süre. Fakat her düştüğümde birinin gelip beni kaldırmasını beklemezdim ve kendimi zorlar kalkardım. Daha sonra, o karlı günde Zeyneplerin evine gitmek 5 dakikadan kısa sürerdi. O yüklü giysilere rağmen. (güler) Zeynep bir gün yanında bir erkek çocuğuyla gelmişti mahalleye. Artık karlar eriyordu fakat biz zeminde neredeyse kalmayan karlarla oynamaya devam ediyorduk. Elimdeki karları yuvarlamayı bıraktım ve Zeynep beni yanındaki çocukla tanıştırdı. Deniz’miş adı, ne güzel bir isim diye düşünmüştüm o zamanlar. 8-9 yaşlarındaydım fakat o gün, o kahverengi gözleriyle bana ışıl ışıl bakan çocuk düşüvermişti yüreğime. “Ben de Şeyma, memnun oldum Deniz.”

(Sahnenin sol tarafında Şeyma’yı aydınlatan loş ışık söner ve sağ taraftaki beyaz ışık yanar.)

Üçüncü Sahne:

 (Makbule’nin çalıştığı kafe. Makbule telefonda Adem ile konuşur.)

MAKBULE

(Makbule, Adem’i azarlar.) Ben sana kızı okuldan alacaksın demedim mi Adem? Ne demek işim çıktı? Ne güveneceğim ben otobüslere, zincir bile takmamışlardır daha onlar. Allah korusun bir de kıza bir şey olur. Hemen hallet o işini de al kızı. Sonra da beni almaya gelin. Yürümem adam ben bu soğukta. Buz gibi dışarısı. Tamam hadi Allah’a emanet ol, unutma Şeyma’yı. (Telefonu kapatır.) Yeminle canıma tak etti bu adam, yıllar hatırına susuyoruz da tepemize çıkıyor.

(Sahnenin sağ tarafında Makbule’nin kafesini aydınlatan beyaz ışık söner ve sol taraftaki sarımsı ışık yanar.)

Dördüncü Sahne

(Şeyma, Makbule’nin kafesinin karşısındaki bankta oturur. Üzerine hafifçe kar taneleri dökülür. Şeyma seyircilere bakar.)

ŞEYMA

Annem yine bir gün babamı azarlarken ben de evden gizlice çıkmaya çalışıyordum ki yakalandım. Diğer bir ton azarı da babam yerine ben işittim annemden. “Nereye gidiyorsun sen?” sorusuyla başlayıp “Bencilsin” sıfatına gidene kadar ruhumu sömürerekten azarladı annem beni. Zaten onun cümleleri arasında hep kaybolurdum, o zaman da olduğu gibi. Oysa o gün yılın ilk karı yağmıştı, üstüne üstlük o gün Deniz’in doğum günüydü. Hatırladınız mı hani şu parlak gözlü çocuk? Zeyneple beraber Deniz’e sürpriz yapacaktık, ona yeşil bir atkı almıştım birkaç hafta önce. Yeşil, Deniz’in en sevdiği renkti ve 2 aylık harçlığımı sırf o atkıyı almak için biriktirmiştim. Annem duysa “Benim için biriktirmezdin o kadar parayı.” diye söylenirdi. Acaba beğenir miydi Deniz bu atkıyı? Taktığında beni hatırlardı belki. Tabii gidebilirsem verecektim ona atkıyı. Annem, o gün anneannemlerin bize geleceklerini söyledi. Bu soğukta Deniz’in doğum gününü kutlamayı lüzumsuz bulup anneannemleri bize mi çağırmıştı yani? Bahse varım, dedem kendine güvenip zincir de takmamıştı arabaya. Ama yine de geliyorlardı işte. Anneannemleri hep görecektim zaten, âşık olduğum çocuk bir daha 15 yaşına girmeyecekti sonuçta. Annem mutfakta ona yardım etmemi istedikten sonra “öf püf “ile başlayıp biten cümleler ile başının etini yedim. En sonunda babam gitmemi onayladı ve annemi bir şekilde ikna etti. Annem bana trip atıyordu. Her ne kadar trip atsa da ördü saçlarımı, her zamanki gibi. Örmeyince pasaklı göründüğümü söylerdi. Her ne kadar onun çocukça ısrarlarına kızsam da her zaman beni affedeceğini bildiğimden cüretkâr tavrımdan taviz vermiyordum. O gün yeniden, söz verdiğim saatte dönmedim eve. Daha doğrusu dönecektim fakat zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Doğrusu Deniz ile zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum. Bir zaman sonra mutluluğun acısını çekeceğimden habersiz, çok âşık olmuştum ona. O gün eve vardığımda annem tüm sevincimi alıp çıkardı bedenimden. Ettiği söz hâlâ kulaklarımda.

(Sahnenin sol tarafında Şeyma’yı aydınlatan sarımsı ışık söner ve sağ taraftaki beyaz ışık yanar.)

Beşinci Sahne

(Makbule’nin çalıştığı kafe. Makbule, Şeyma ile telefonda onu azarlayarak konuşur.)

MAKBULE

Senin doğruların yok hep yalanların var kızım. Babanı bekle seni alacak demedim mi ben? Ne diye bindin otobüse? Bahane kabul etmeyeceğim ben. Hemen geri dön.

(Sahnenin sağ tarafındaki beyaz ışık söner ve sol taraftaki sarı ışık yanar.)

Altıncı Sahne

(Makbule’nin kafesinin karşısındaki bank. Şeyma ile Deniz yan yana oturur.)

 

DENİZ

Böyle süslü sözcükler yormuyor mu seni?

 

ŞEYMA

Nasıl yani? (Anlamaz fakat gülümser.)

 

DENİZ

Zeynep bana ona attığın bir mesajı okuttu.

 

ŞEYMA

Neden bahsediyorsun?

 

DENİZ

Hâlâ o kırmızı bereyi neden takıyorsun?

 

ŞEYMA

Seviyorum bu bereyi. Bana gerçekten söylemek istediğin ne, Deniz?

 

DENİZ

Neden bana yalan söylüyorsun Şeyma?

 

ŞEYMA

Sana bir şey söylemiyorum ki. Neden bahsettiğini anlamıyorum Deniz. Açıkça konuşmadan ne demek isteğini anlamamı bekleyemezsin değil mi? (Savunmaya geçer.)

 

DENİZ

Uzun süredir arkadaşız, ne anlatmak istediğimi bal gibi anladığını biliyorum. Ama merak etme tepkili değilim sana. Doğrusu Zeynep o mesajı gösterdiği için mutluyum. Bu sefer bir gün batımında söylemeyi dilediğin şarkıyı söyleyeceğim seninle. “Çok sevimlisin ama son derece deli gibisin.”

 

ŞEYMA

Rahatsız Vals.

 

DENİZ

(Gözlerini karşıya diker.)

Şapşal çocuklar, kar eridiğinde çok mutsuz olacaklar.

 

ŞEYMA

Belki de olmazlar.

(Sol taraftaki sarı ışık söner ve beyaz ışık olarak yanar.)

 

Yedinci Sahne

(Makbule’nin kafesinin karşısındaki bank. Şeyma yalnız başına oturuyordur. Seyircilere bakar.)


ŞEYMA

Hepsi yalan aslında, bu sahne hiç yaşanmadı. Deniz o mesajı okuyunca beni görmezden gelmeye başladı. Evet gerçekten öyle bir mesaj vardı. Ne ben söyleyeceğim o mesajı ne de siz bileceksiniz. Hem zaten Denizle aramızda kalan bir o mesaj kaldı, bir de sizinle mi paylaşayım? Zeynep açıkça söyledi, o mesajı Deniz’e okuttuğunu. Meğerse Zeynep, Deniz’den çok hoşlanıyormuş. Benim de ona âşık olduğumu öğrenince beni aradan çıkarmak istemiş. Bunu yüzüme bağırarak söylemişti. Deniz de bana cephe aldı bu yüzden. Bitmiş bir şeyi sürdürmeye çalışmak ve yüzsüz bir şekilde her bir an onlarla konuşmak istedim. Hem yakın arkadaşımı hem de ilk aşkımı kaybetmiştim. Bunlar oldukça mantıksız geliyordu çünkü bir suçum yoktu. Fakat ben durmaksızın kendimi suçladım, 17 yaşında bir kıza suçlu muamelesi yaparsanız bir süre sonra inanmayı tek çare olarak görür. Ve biri 17 yaşında çok âşık olduysa bu yüreğine öyle bir batar ki. Senden mi gittikçe uzaklaşıyorum yoksa senden gittikçe mi uzaklaşıyorum? Anneme olanları anlatmadım, o da hüznümün nedenini merak etmedi zaten. İnsanın sorunlarını anlatmasını bir zayıflık olarak gördüğünü belirtmişti zaten. Anneannem de bununla övünürdü, övünecek bir şeyi kalmamışçasına. Şimdinin önemine vurgu yapan annemin bu kadar geçmişe takılı kalması da pek bir absürt gelirdi bana. “Şimdiye bak kızım, aman geçti gitti.” cümlesinden sonra “Ben geçmişte neler çektim, sen bir bilsen.” cümlesi gelirdi. Konuşmak nedir bilirler fakat size sağır kalırlardı sonra. Her neyse 3 yıl aradan sonra Zeynep neden bilmem fakat benimle konuşmak istemişti. Denizle beni beklediklerini söylemişti. Deniz ile.

(Sahnenin sol tarafındaki beyaz ışık söner ve sağ taraftaki mavi ışık yanar.)

 

Sekizinci Sahne

(Makbule’nin çalıştığı kafe. Kimse yok etrafta fakat hoparlörden Adem ve Makbule’nin telefon konuşması sesleri geliyor.)


ADEM

Ulaşamıyorum kıza, Makbule? (Bıkkın ses tonuyla.) Bir de sen arasana bakayım, şarjı falan mı bitti acaba?

 

MAKBULE

Tamam, Adem. Kapa kapa arayacağım. (Endişeli ses tonuyla.)

(Makbule, Şeyma’yı arar. Telefon çalar fakat açılmaz. Mavi ışık söner ve beyaz ışık yanar.)

 

Dokuzuncu Sahne 

(Makbule’nin çalıştığı kafe. Makbule kendi kendine konuşuyor.)


MAKBULE

Görünce döner herhalde ama soracağım ben ona. (Tehditkâr bir ifade takınır.)

(Şeyma’nın bankta oturduğu yerin sarımsı ışığı yanar ve Makbule kızının sırtını görür.)

 

MAKBULE

Ne yapıyor bu kız, bu soğukta? Şehre ayaz gelmiş, millet gezme peşinde yemin ediyorum.

(Makbule’nin telefonu çalar.)

 

MAKBULE

Ha arıyor bizimki. (Telefonu açar.) Sonunda aramalarımıza teşrif ettiniz hanımefendi.

(Makbule bir anda konuşmayı bırakır ve telefondan gelen sese şaşırır. Susar ve gözleri dolar.)

(Tüm ışıklar söner ve soldaki beyaz ışık yanar.)

 

Onuncu Sahne

 (Makbule’nin kafesinin karşısındaki bank. Zeynep ve Deniz sıkkınca oturuyor.)


ZEYNEP

Nerede kaldı bu kız? (Telefonundan saatte bakar.) 20 dakikaya geleceğini söylemişti.

 

DENİZ

Onun 20 dakikası gerçekten 20 dakika mıdır sence Zeynep? Sanki tanımıyorsun Şeyma’yı.

(Tüm ışıklar söner, tüm sahne beyaz ışıkla aydınlanır.)

 

On Birinci Sahne

(Şeyma banka oturur, heyecanlı yüz ifadesiyle seyircilere bakar.)


ŞEYMA

Bu sefer erkenden çıktım yola, Deniz’i erkenden görme umuduyla. Annem, babamın beni alacağını söylemişti. Fakat babam da tam aksine işi olduğunu söylediğinden ben de ikisini de umursamayarak Zeynep ve Deniz’i görmeye gidiyordum. Huzurlu ve mutluydum. Kaç yıl geçmişti ben hâlâ Deniz’e sevgi dışında bir şey besleyemiyordum, Zeynep’e ise kızgındım. Otobüsteyken camın buğulandığını gördüğümde şapşal bir yüz halini takınmıştım sanırım fakat bu sefer Deniz’in değil de kendi ismimi yazdım cama. Belki de kazımıştım.

(Işık maviye döner. Şeyma normalden hızlı konuşmaya başlar.)

O gün Deniz’in yanına gidemedim, o gün Zeynep’in yanına gidemedim, o gün babamın yanına gidemedim, o gün annemin yanına gidemedim. Bir anda kar bastırdı, sanki bir şeylere meydan okuyordu. Umarım meydan okuması bana değildir diye saklanmaya çalıştım. Beceremedim.

(Bir anda ışıklar söner. Ambulans ve polis sirenlerinin sesleri gelir.)

 

On İkinci Sahne

(Şeyma sahneye çıkar, kırmızı beresini banka bırakır. Şarkı söylemeye başlar.)


ŞARKI SÖZLERİ:

Bir gün ruhum yok olacak, başkaları buna sebep

Sen orada, ben şimdi burada

Artık biz de yokuz bu dünyada

Hüzünler bi' kenara dedin, şapkamı çıkardın

Saçımı ördün

Geçmişte bir yerde sıkışıp kaldık,

Ne yapalım buradayız.

Karlar yağıyor, köşe başındayız.

İlk aşkım yalan oldu, o tatlı acı beni buldu.

Gidiyorum, kalıyorum

Ben bu şehirde ne yapıyorum?

Gidiyorum, kalıyorum

Ben bu şehirde zamanı tanımıyorum.

Söylemediklerim, söyleyemediklerim

Hepsi bana kaldı.

Geçmiş, şurada burada değil

Aslında hepsi şimdi.

Gelecek burada bir yalan

Durmadan hayal kurma.

"Tek gerçek şimdi"

Anne sen derdin bunu, bana

"Tek gerçek şimdi"

Anne sen derdin bunu, bana

Olacaklar yalan, sakın onları tutma

Geçmiş bir yalan, onu hatırlama

Yaşa, yaşa, yaşa

Anıların hatrı kalır sonra

Sorma, sorma, neden sorma

Gittim diye bu şehri suçlama.