Sınırsız, sömürüsüz, sınıfsız bir dünya mümkün

Denizden gelen iki haber: akdeniz mülteci teknesi ve titan deniz altı

Yunanistan Mora Yarımadası açıklarında batan göçmen teknesinde çok sayıda kaybolan kişi ve minumum 80 kişinin öldüğü söylendi. Bu haberden birkaç gün sonra ise denizlerden başka bir haber geldi. Haber batan Titanik geminin enkazına turistik sefer düzenleyen ve 5 zenginden oluşan Titan adlı denizaltıdan haber alınamaması idi. 

Titanic enkazını bulmaya giden zenginler ölünce herkes panik oldu. Devletler kurtarma operasyonları için hızlıca harekete geçti. Oysa göçmenler Akdeniz açıklarında öldüğünde aynı devletler sadece ölümlerini izledi. Uluslararası kurumların bu iki olaya karşı verdiği tezat tepkiyi göstermek için karikatür sanatçısı Oliver Jeffers 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde yakınındaki sularda boğulmakta olan insanlara arkalarını dönüp bir tekneden denizaltına kameralarını uzatan bir haber ekibini çizdi.

Göçmenlere (“ötekilere”) karşı bakışımız anlamsal çerçeveden yoksun olduğu için insanlar ötekiye karşı anlamsal körlükle karşı karşıya kalmaktadır. Beynimiz bu körlükle baş edebilmek için bildiklerinden yola çıkar. Bilinmezlikte en çok bildiğine (ona öğretilene) sığınır. 

En büyük postyapısalcı olan Foucalt ceza, infaz gibi sistemleri inceledikçe kapatma, gözetleme ve kontrol etme tekniklerinin önemli olduğunu söyler. Bu toplumda bireyin aşama aşama nasıl inşa edildiği meselesi ile alakalıdır. Bu bağlamda ise iktidar meselesini ele alır. Ona göre iktidar ilişkilerden oluşmaktadır. Bizim Avrupalı, beyaz, göçmen, uzaylı veya ötekiye yönelik olan ilişkimiz tarihsel olarak oluşturulmuş bir ilişkidir. Rusya’nın Ukrayna işgali ile ABD’nin Irak’ı işgaline yönelik veya Yunanistan’da batan göçmen teknesinde ölen mültecilere ile Titan deniz altında ölen milyarderlere ilişkin uluslararası toplumun ve kurumların verdiği tepkinin çelişkili oluşu bir inşa sürecidir. Batı’nın sömürgecilik sonrası inşa ettiği ve hala uluslararası ilişkiler disiplininde bir sorun teşkil eden Batı odaklı disiplinin yansımaları çerçevesinde açıklanabilir. Said’in Şeriatçılık eserinde de belirttiği üzere Doğu’nun tamamen bir Avrupa kolonyal icadı olduğu ve kendi haklarını tayin edemeyen Doğu’nun tarih içerisinde ötekileştirildi, medenileşmemiş bir toplum olarak ifade edildi. 

Art arda gerçekleşen Yunanistandaki mültecilerin ölümü ve Titan denizaltındaki zenginlerin ölümünün medyada bahsedilme oranlarını karşılaştıracak olursak bu durumu şuna benzetebiliriz: Avrupalı ve beyaz toplumların her tarih kitabında kendilerinin barış sağlayıcı rollerinden, Westfalya gibi, bahsederken hiçbir şekilde Afrika kıtalarındaki eski sömürge topraklarındaki 1960’ların bağımsızlık hareketlerinden bahsetmemelerine çünkü “öteki” insanların kendi dünyasını kurmada bir engel olarak görülür.


"İnsanın güzel ve güçlü, kendi tarih akışına yön vermede hâkimiyet kurduğu ve bu tarihin sınırsız mutluluk ve neşenin ufuklarına aktığı bu parıldayan gelecek için.."