Smoke Sauna Sisterhood
Andımız olsun ki bu su, dökseniz de kanlarımızı içine boyar ellerinizi masmavi göklere
Bir yazı olsun bu film benim için dedim. Düşündüm ve de taşındım. Sağa sola koyduklarımdan, aklımdan dönenlerden, kalbimde kopanlardan bir şey derleyemedim. Üç aşağı beş yukarı sadece belki, cümleler kurdum. Fillerle tepiştim ve kendimle kaçıştım. Umalım ki tanışanlar bir şekilde kendi çarklarında, sevmeseler de yine de önerseler birbirlerine bu filmi ve tüm kadınlar dünyadaki, anlar zaten ne demek istediğimi.
Yükleri bırakmak isterler, niçin o anda hepsi bir kuş gibi hafifler? Alçakta olanlar ve yüksekten bakanlar, hepsi düşmek üzere basamaklardan. Önemi yok. Defalarca sürtmüş dirsekler ve dişler kaldırımlara, kalkmak alışılagelmiş olan. Bazen çok korkuyorlar, duvarda gölgelerden ve alışık olmak düşmeye, sonsuz bir tahammül vermez her zaman yüreklere.
Bana bilmeceler sor,
bilmem ki cevapları,
ve sanki umrumdaymış gibi
merak edermişim gibi bakarım yüzüne.
Tükürürcesine hatta,
anlamazsın sen
kibrindesin.
Yanıyor evlerimiz, aklımıza düştüğünüz an. Ellerimizde kibritler, buz gibi sulara atlıyoruz sizi yakmak niyetinde. Bir zerreniz bile kalmayan kadar boğuyoruz kibritlerin kokusuna her birinizi. E tamam, peki o zaman. Bunlar içimde bir umut oluyorsa, umut da istemiyorum artık. Sularımız var bizim. Buz gibi sular. Sizleri gömdüğümüz damlalarda yıkandık her birimiz. Gözümüzün yaşlarıyla tıkandık, sarıldık, anlaştık biz. Andımız olsun ki bu su, dökseniz de kanlarımızı içine boyar ellerinizi masmavi göklere. Kalmadı gerek, konuşmasın bizden gayrisi artık. Böylesi kepazelik, canavarlık ama esasında korkaklık ancak insanda barınabilir ve belki de bundan, "en insan olabilenler" olarak sizi seçtik. Tebrik ettik her birinizi, nefret ettik. İnsandan arınmış duvarlar içindeyiz, nemli zeminlerde birbirimize karışırız. Sevgimiz ve şefkatimiz ezkaza bile ulaşmasın diye size, uzaklara geldik yerimiz ve yurdumuz yine biziz.
Tüm renklerden hayalleri var burada, hepimiz ezberledik yaralarımızın geçmiş ve de geleceklerini. Sormayın, söylemem size ben. Önce gözlerinize bakarım, sorularınızı dinlerim ve susarım. Boşlukta bırakırım sizi, ve eğer görebilirsem o hikayeyi işte o zaman sarılırım çığlık çığlığa dökerim içinizi. Boş bir sokak gibi, kalabalıkta bir deli gibi, gitmek üzere olan bir sevgili gibi. Hepsi birbirinden fena, hepsi birbirinden anlamsız gibi. Ve hoş geldin, eğer tükendiysen ve kaybettiysen iyi niyetini; ya da her neysen işte. Hoş geldin. Bir sobanın başında yaslandığın omzun seni bıraktığı yoldan geldin sen, hoş geldin.
Seni her yıkıldığında kaldıran sebeplerin için yeniden hoş geldin
Her zaman böyle miydi bilmediğin günler için
İlk hayal kırıklığın ve son aşkına döktüğün birikmiş göz yaşın için
Yalnız yürümekten korktuğun, seni acımasız bir nefese muhtaç hissettiren düzen için
İnanmayanlara aldırmadığın, kendine inanıp farkında olabildiğin her gün için
Her gün aklına düşen onlarca taşın arasında boyun eğmeden aklını koruyabildiğin için
Yediğin dayakların renklerinden nefret ettin sen, bu nefret için hoş geldin.