Sonun Başlangıcı-1

Her son bir başangıç olabilir mi? Bu hikayede Sarmaşık için öyle.

Her şeye sahipmiş gibi gözükürken, hiçbir şeye sahip olamamak. En yakın dostlar hariç. Prestij sahibi insanlar tüm kapıları açarlar. Değil mi? Bu kapılar kötü olsa bile.

Dünyanın her yerinde böyledir ama. Paranız ve ününüz varsa, tüm kapılar size açılır. Ekrem Bey’de bunlara sahip. Türkiye Cumhuriyeti birinci sınıf hakimi. Kendisi sadece bununla da tanınmaz. O, köklü bir aileden gelmektedir. Kendi babası, onun da babası aynı ünvanlara sahiptiler. Sert bir mizacı vardı. Ama herkese karşı böyleydi. Kendi ailesi de dahil.

Şimdi kendi beklentisi kızının, Sarmaşık, bu konuma gelmesi. Ama ne yazık ki onun pek ümidi yok. Ne de olsa o bir kız çocuğu. "Ne yapabilir ki en fazla?" En azından o böyle düşünüyor.

Sarmaşık… O hayata düşünüldüğü gibi bir sıfır başlamadı. Yarım kaldı onun anne sevgisi. Annesinden hiç sevgi göremedi. Anne sevgisini hiç anlamadı. Okulda anneler gününde mektup yazılırken o ne yazacağını bilemedi. Hiç “Seni seviyorum anne.” diyemedi. Bunlarla kalmadı, annesi henüz Sarmaşık 10 yaşındayken intihar etti. Böylece babası ile yalnız kaldı. Bu, onun diktatör yaşamına ilk adımıydı. 

Yaklaşık bir sene sonra Ekrem Bey bir kadın ile evlendi ve bir oğulları, Can, oldu. Elbetteki Ekrem Bey’den mutlusu yoktu ama o mizacı gereği duygularını belli etmezdi. Ona göre duygularını dışarıya vurmak bir zayıflıktı. Sarmaşık’ı da bu şekilde yetiştirdi. O da en yakın arkadaşlarından başka kimseye duygularını asla belli etmez, insanların onu zayıf görmesini istemezdi. 

Zor bir sene başladı Sarmaşık için. Lise son. Tüm öğrencilerin stres dolu yılı. Ne kadar üzücü tüm emeklerin ve geleceğin tek bir seneye sığdırılmaya çalışılıyor. Ailen ayrı öğretmenlerin ayrı baskı yapıyor. Günde 500 soru çöz, matematik bitmeden fiziğe geçemezsin, puanların değil derecen hayatını belirleyecek. Halbuki öğrencilere hiç sorulmuyor, sen bunları yapmak istiyor musun? Sen gerçekten tüm geleceğini bir seneye sığdırabilecek misin?

Bu sorular ve düşünceler Sarmaşık için geçerli değil. Çünkü o, BİO Koleji’nin okul birincisi. Sayısız Türkiye derecesi var. Üstündeki baskı yine de aynı.

BİO Koleji nasıl bir yer? Kocaman bir arazi ve bu arazide hayal ettiğiniz her şeyin olduğunu hayal edin. Yüzme havuzundan, futbol sahasına, dans odasından, seramik odasına her şeyin olduğu bir okul. Burası tüm üst düzey ailelerin çocuklarının gittiği okul. Burada okuyorsanız, soy isminiz ve aile soyunuz önemlidir. Herkes bu okula giremez. Paranızın olması bu okulda okuyacağınız anlamına gelmez. 

“Hazırsan kahvaltıya in artık, okula geç kalacaksın.”

“Hazırım Nene. Birazdan iniyorum.”

Nene, asıl ismi Nina, Sarmaşık’ın en yakını. Doğduğu andan itibaren ona bakan ve onu asla yalnız bırakmayan kişi. Anne sevgisini belki de hissedebileceği tek kişi.

--

“Kahvaltını bitirdin mi?”

“Hayır. Az kaldı.”

“Can her gün aynı şeyi yaşıyoruz. Yeter artık. Bitir şu kahvaltını.”

“Tamam. Özür dilerim.” Kim sevmez ki kardeşini. Sarmaşık sevmiyordu işte. Onun kardeşi değildi netice de. Anneleri bir değildi. Böyle düşünüyordu. Kardeş olmak için illa kan bağının olması lazımdı. Aynı kan bağının. Kardeşine katlanamıyordu. Yaptığı her şeye sinir oluyor, mümkün olduğunca ondan uzak duruyordu. Can da farkındaydı. Ablası arkadaşlarının abla/ağabeylerine benzemiyordu. Onunla hiç oynamıyor, mümkünse konuşmuyordu. Bunun neden olduğunu anlamıyordu. O sadece 8 yaşında bir çocuk olduğundan ablası ile vakit geçirmek istiyordu.

--

“Sen kaç soru çözüyorsun günde?” 

“ …”

“Sarmaşık sana soruyorum.” 

“Özür dilerim dalmışım.”

“İyi misin?”

“Neden iyi olmasın Eylül? Seninki de soru. Kızım ben gördüm. Bu kız var ya canavar. Günde bir kitap bitiriyor.”

“Ne? Şaka mı?”

“Dalga geçme. Hemen ciddiye alıyor.”

“Sazansın Eylül, sen.”

“Kaan komik mi?”

“Bence komik.” Diyerek güle oynaya sınıflarına ilerledi üç arkadaş. Eylül, Kaan ve Sarmaşık. Çocukluktan beri birlikte olan üçlü. Kaan, komik bir çocuktu. Kızlara göre uzundu. Sadece boyu değil saçı da kısmen uzundu. Saçlarını uzun seviyordu. Bu, ona ayrı bir hava katıyordu. Eylül böyle söylemişti. Eylül, güzel bir kızdı. Naif ve herkesin olmak istediği kişiydi. Kumral uzun saçları güneşe çıktığı zaman parlıyordu. O zaman gökyüzündeki yıldızlar saçlarında oluyordu. Kaan böyle demişti.

Kimse onların arkadaşlıklarını bozamadı, üstüne imrendiler. En kötü anlarında hep birbirlerine destek oldular. Onlar arkadaştan öteler. 

“Sen karar verdin mi hangi bölümü okuyacağına?”

“Eylül sorduğun soru mu? Sence hukuk dışında bir bölüm okumama izin verilir mi?” 

“Haklısın. Özür dilerim. Eee, Kaan efendi, sen cevap ver. Karar verdin mi?”

“Bilemiyorum ya. Annem diyor doktor ol, babam diyor diş hekimi, dedem diyor senden cacık olmaz. Belki salata olurum ben de.”

“İğrençti bu.”

“Bir de bana kızıyorsun Sarmaşık. Biz buna niye katlanıyoruz ki?”

“Kızım esas ben sana katlanıyorum. Ben ilk Sarmaşık’la tanıştım.”

“Aman başlama yine tamam.”

“Sarmaşık öğretmenler odasından çağırıyorlar seni.” dedi yanlarına gelen başka bir öğrenci.

“Tamam. Sağ ol.” Yine bir sürü nasihat dinleyecekti anlaşılan. İçinden geçirdi, umarım hata yapmamışımdır. Umarım hata yapmamışımdır. Umarım hata yapmamışımdır. Umarım…

Birden birisi kolundan çekti. Bu, Erdem’di. Sadece bir tane ortak dersleri vardı. Kolundan tutmuş ilerlerken onu fazla olan sıraların konulduğu sınıfa soktu. “Bir şey konuşmak istiyorum seninle.” 

“Ne söyleyeceksin?” Sarmaşık sırtını duvara yasladı.

“Neden hep böyle soğuksun? Biliyorsun, buzlar kraliçesinin buzlarını eritmek için gönüllü olabilirim.” Dedi Erdem her kelimesinde Sarmaşık’a daha da yaklaşarak. 

“Tamam, şimdi anladım ben seni. Sen, benimle yatmak istiyorsun?” 

“Aynı dili konuşuyoruz güzelim. Fazla naz aşık usandırır. Biliyorum sen de isteklisin.” Kafasını yere eğen Sarmaşık yarım bir gülüşle kafasını kaldırdı.

“Öyle mi?” Gömleğin yakasından tuttu ve kendine iyice yaklaştırdı. “Taşaklarını seviyorsan sakın bana bulaşma.” Dedi buzlar kraliçesi en soğuk yüz ifadesi ile. Erdem’i itip, sınıftan çıkarken bir çocuk gördü. Daha önce görmediği bir çocuk. Göz göze geldiler ama hemen yoluna devam etti Sarmaşık. 

Yeni gelmiş olmalıydı. Eski bir öğrenci olsa hangi sınıfta olursa olsun bilirdi. Kafasında bir sürü düşünce ile öğretmenler odasına geldi. Kapı her zaman açıktı. Çalmasına gerek yoktu. İçeri girdi. “Beni çağırmışsınız.” dedi orada bulunan tüm hocalara ithafen.

“Evet, ben çağırdım. Havuzu bugün kullanmak istiyormuşsun ama bugün ilaçlanacaktı. Sana söylemeyi unutmuşum.” Dedi beden eğitimi hocası.

“Sorun değil, hocam.” Tam sınıfa dönmek için hareket edecekken, İngilizce hocası seslendi.

“Sarmaşık gelmişken seninle bir konuşalım.” Anlamıştı Sarmaşık. Notu düşmüştü. Peki çok muydu az mıydı? Babasına ulaşmamalıydı bu.

“Efendim hocam.”

“Son yazdığın essayler giderek kötüleşiyor.”

“Ne kadar?”

“Bir puan vermem gerekirse on üzerinden 7 veririm. ” Belki size yüksek gelebilir ama bu, Sarmaşık için çok düşük. Babası bunu duyunca yine bağırmaya başlayacaktı. Akşam eve geç mi gitmeli yoksa erken mi? Bu sefer hangi cezayı alacaktı?

“Ben… Ben kağıdımı alıp gidebilir miyim?”

“Al bakalım. Moral bozma. Ama tedbiri elden bırakma.”

“Teşekkürler.” Elindeki kâğıt onun için bir anlam ifade etmiyordu. Konu notlar olunca robot giyidi. Neyi programlarsan o şekilde hareket ediyordu. İçinden dilediği tek şey gelecek olan cezanın hafta sonu cezası olmasıydı.

“Gitme, Sarmaşık” diye bir ses duydu. Arkasını dönünce sınıf öğretmeni olduğunu anladı. “Sınıf defteri burada kalmış, onu da götür.”

“Tamam.” Otomatik bir şekilde hocanın yanına ilerledi ama yanında biri daha vardı. Az önce gördüğü çocuk. Demek kendi sınıfına geldi. 

“Bu, Efe. Sizin sınıfa geldi. Birlikte sınıfa dönün. Daha sonrasında okulu ona gezdirirsin değil mi, sevgili okul temsilcimiz ve sınıf başkanı?”

“Tabii, hocam.” 

Koridorda yürüyen ikili sessizdi. Bu sessizlik, sadece ortak arkadaşları için buluşmaya gelmiş ve o arkadaş masadan kalkınca oluşan sessizliğe benziyordu. İlk konuşan Efe oldu.

“Ben, Efe.”

“Evet, az önce duydum.”

“Biliyorum ama resmen tanışmak istedim.” Bu cümle üzerine sadece kafasını sallamakla yetindi.

“Aslında adım Efe değil.”

“Anlamadım?”

“Aslında adım Efeu.”

“Efeu?” İsmi duyunca aşırı şaşıran Sarmaşık, belki de ilk defa bir yabancıya duygularını belli etti.