Sonun Başlangıcı-3

Her son bir başangıç olabilir mi? Bu hikayede Sarmaşık için öyle.

Pazar günü klasiği olarak oturdukları sitenin kapalı havuzunda yüzüyordu Sarmaşık. Hayatta severek yaptığı tek şey buydu, yüzmek. Dereceleri de vardı. Milli takıma da girebilirdi ama tahmin edileceği gibi babası izin vermemişti. Ama bu konuda ısrarcı olmuştu. Hiçbir şey düşünmeden yüzüyordu. Saatlerce yüzüyor, kendini özgür hissediyordu. 

Diğer öğrenciler gibi o da stres yaşıyordu. Herkes üniversite sınavı stresi yaşarken o, bir nevi hayatta kalma stresi yaşıyordu. Programlı robot diyordu kendine. Sadece pazar günleri Sarmaşık olabiliyordu. 

“Sarmaşık”

“Sarmaşık” Uzaktan birisinin ona seslenişini duyar gibi oldu. Kimdi bu şimdi? Burada olduğunu bir evdekiler bir de arkadaşları biliyordu. Sudan kafasını kaldırdı. Efe’yi gördü.

“Sen… Senin ne işin var burada?” diye sordu nefes nefese.

“Yüzmeye geldim.” Gülerek cevap verdi genç oğlan.

“Bana niye seslendin o zaman?”

“Bilmem. Seni gördüm ve seslendim.”

“Bir şey demeyeceksen ben devam ediyorum.”

“Buyur.” Yüzmeye devam etti. Sarmaşık suda yüzerken Efe’de onu izledi. Güzel yüzüyordu. Hatta çok iyi yüzüyordu. Geçmişi vardı belli. Ama milli takıma hiç girmemişti kesin. Çünkü girse onu görürdüm diye içinden geçirdi. 

Efe de yüzücüydü. Uzun yıllar yüzmüştü. 2 sene önce sakatlık geçirdiği için yüzmeyi bırakmak zorunda kalmıştı. Çok zor oldu bırakması ama alışmıştı artık. Yüzmeye devam ediyordu ama eskisi kadar iyi değildi. Asıl sebebi de buydu zaten bırakmasının. Peki Sarmaşık niye hiç takıma girmemişti? 

Eşyalarını şezlonga bırakırken telefonunu eline aldı. İnternete girip “Sarmaşık Akal” ismini arattı. Onun hakkında bir sürü haber vardı. Yüzmede derecesi vardı. Haklı olduğu için yüzünde gülümseme belirdi. Arkasına dönüp Sarmaşık’a baktı. Kaç saattir yüzüyordu? Yorulmadı mı acaba? Telefonunu kapatacakken bir habere denk geldi. Bu, onun annesinin haberiydi. Habere tıkladı. “Ekrem Akal’ın Karısı Vefat Etti.” Haberin başlığı buydu. İçeriği ise boştu. Nasıl öldü veya nerede öldü gibi hiçbir detay yoktu. Merak etti ama soramazdı. Böylesine bir konu onun için hassas olmalıydı. 

Kendi düşünceleri ile boğuşurken Sarmaşık havuzdan çıkıyordu. 

“Bitti mi?”

“Ne bitti mi?”

“Yüzme antrenmanın.”

“Ah! Hayır, susadım.”

“Sence de komik değil mi, suyun içindesin ama susuyorsun?”

“Değil. Neticede balık değiliz.”

“Haklısın, saçma oldu biraz. Beni gördüğüne şaşırmadın. Neden?”

“Şaşırmam mı gerekiyordu?”

“Bilmem. Ben, seni gördüğüme şaşırdım.”

“Sanırım buraya yeni taşındınız. O zaman seni bilgilendireyim, okulun yarısı bu sitede yaşıyor.”

“O yüzden şaşırmadın.”

“Evet.” Bonesini çıkarıp, kafasına masaj yapmaya başladı. Efe’nin buraya taşınmış olması onun için bir şey ifade etmiyordu. Havlusuna sarınırken telefonunu almadığını fark etti. Ani bir panikle “Saat kaç?” diye sordu.

“11” cevabı alır almaz daha da panikledi. 8’den beri havuzdaydı. Bu kadar saat havuzda vakit geçirmesi onun için sıkıntı yaratacaktı. Hemen eşyalarını alarak soyunma odasına gitti. Ama giderken gözlüğünü düşürmüştü. Bunu fark eden Efe arkasından seslendi ama Sarmaşık duymadı. Belki de umursamadı.

Efe ağır adımlarla soyunma odasının önüne geldiğinde Sarmaşık’ı giyinmiş bir şekilde gördü. Tam üzerine ceketini giyerken yere eğildi ve beli açıldı. Bu izler… Gördüğü şey karşısında bir şok yaşadı. Belki de düşündüğüm şey değildir dedi ve içeri girmek yerine dışarda Sarmaşık’ın çıkmasını bekledi. 

Kapıdan çıkan Sarmaşık bu sefer Efe’yi görünce şaşırdı. “Gözlüğünü düşürmüşsün.”

“Sağ ol.” Dedi ve koşarak havuzdan uzaklaştı.

Zili çalmaya korkmuştu Sarmaşık. Ama anahtarı da yanında değildi. Pazar günleri babası bahçede dururdu. Zilin sesi bahçeye kadar gidiyor muydu emin değildi. Cesaretini topladı ve zili çaldı. Kapıyı evde çalışan yardımcılardan biri açtı. “Babam nerde?” diye sordu.

“Sabah sizden sonra çıktı efendim. Golf sopalarını da yanına aldı.

Bu iyiydi işte. Evde olmaması her zaman iyiydi. “Seni kaç kere aradım. Niye açmıyorsun kızım telefonunu? Meraktan öldürecek misin sen beni?”

“Telefonumu evde unutmuşum nene.”

“Sakın bir daha yanına almamazlık etme. Sonra iyi şeyler olmuyor.” Dedi kadın yüzünde buruk bir gülümseme ile.

“Haklısın. Söz bir daha unutmam.” Dedi ve yanağına bir öpücük kondurdu. “Diğerleri nerede?” 

“Can’ın piyano dersi var. Hocasını bekliyor odasında. Defne Hanım dışarı çıktı.” 

“Anladım. Ben de odama çıkıyorum. Birazdan duşa girerim.” 

Yine bir heyecan yaşamıştı. Neyse ki babası evde değildi. Evde olsa başlardı yine. Ders çalışmıyorsun, hep aklın başka yerlerde, biraz daha böyle devam et notların düşecek, insanlar senin önüne geçiyor sen anca otur ve izle. Hep aynı şeyleri söylüyordu. Sıkılmıştı bundan ama ne yazık ki karşı gelecek gücü yoktu. Biraz daha dayanmalıydı. Çok az kalmıştı.

Küveti doldurmak için suyu açtı. Aklına Efe geldi. Önce çocuğun ismi düştü aklına sonra yüzü. Neden gerçek adını kullanmıyordu? Belki de zor geliyordu. Sonuçta Türkçe bir isim değildi. İnsanlara ismini söylese “Aaa, ne garip bir isim! Nerden geliyor ismin? Anlamı ne? Neden koymuşlar?” gibi bir sürü soru yağmuruna tutuluyorsun. Sarmaşık’ın hayatında iki kere başına gelmişti. O, iki kişiyle şimdi çok iyi arkadaşlardı. Acaba o nereye gidecek üniversite için? Düşünceleri derindi. İlk defa bir başkasını, kısmen bir yabancıyı, düşünüyordu. Sorguluyordu. Bu onun için çok yeniydi. Anlam veremedi kendine. Suyun sesiyle kafasını küvete döndürdü. Suyu taşırmıştı. “Aferin salak kız, bir bu kalmıştı.”

Sıcacık suyun içine girdi. Su, onun için bir nevi arınma gibiydi. Yüzmesine gerek yoktu. Bazen saatlerce küvette durur öyle sakinleşir, kafasını boşaltırdı. İlk defa suyla tanışmasını hatırladı. 5 yaşındaydı. O zamanlar tüm sporlara bir giriş yapıyordu. Sıra yüzmedeydi. Havuzun içinde duran yüzme hocası ona “Hadi Sarmaşık atla. Ben, seni yakalayacağım.” Diyordu. Ama o karşısındaki yabancıya güvenmiyordu. “Korkma. Ben, senin canı yakmaya çalışmıyorum. Bir kere suya girsen çok seveceksin. Hadi!” Bir kere girsen çok seversin. Sever miydi acaba? O cümle 5 yaşındaki bir çocuk için anlamlı olabilir miydi? Sarmaşık için bir anlam kazanmıştı ve ilk defa bir yabancıya güvendi. Suya atladı. “Gördün mü? Korkacak bir şey yokmuş değil mi?”

“Yokmuş”

Birden kapısı yumruklanmaya başlandı. “Sarmaşık kaç saattir içerdesin, çabuk dışarı çık. Essay hocan geldi. Çalışma odasında seni bekliyor.”

Bu kadardı işte. Tam düşüncelerinde kaybolacakken hayatın da bir engel çıkıyordu ki bu çoğunlukla sevgili(!) babası oluyordu.

“Çıkıyorum.” Diye kapıya doğru bağırdı. Son bir kez kafasını suya batırdı ve nefesini bıraktı. Suda oluşan baloncuklar gibiydi onun huzurlu geçirdiği zaman. Anlamlı ama kısa. Çok kısa…