Sosyal Medyada Algı
Her şey göründüğü gibi mi? Sosyal medyada algının gücü ve etkileri.
Sen, ben, biz... Sosyal medyada kendimizi nasıl gösteriyoruz? Gerçekten biz miyiz, yoksa sadece bir algıdan mı ibaretiz?
Kendini ifade edebilme isteği gerçekten sonu gelmeyen bir arayış olabilir. Ve günümüzde bu isteği yerine getiren,hatta bizi oldukça tatmin eden bir ifade biçimi var: sosyal medya.
Sosyal medya, kendimizi ifade edebileceğimiz, başkalarına gösterebileceğimiz en hızlı ve en çeşitli platformları sunuyor.Her anımızı paylaşma fırsatı yakalıyoruz, insanların sosyal medya profilleri ile buluşuyoruz. Burada kendimize bir imaj yaratıyor, farklı bir yaşam tarzına ve algıya bürünüyoruz. Hatta bazen, istediğimiz bir hayat modelini sürdürebildiğimizi bile düşünüyoruz. Ancak bir noktada, bu tatmin duygusunun geçici olduğunu fark ediyoruz. Belki mükemmellik algısına yetişememek, belki de yetersizlik hissiyle yüzleşmek bizi gerçeklikten koparıyor. Yine de kendimizi o alanlarda ifade etmek ve o dünyaya dahil olmak artık bir ihtiyaç halini alıyor diyebiliriz.
Bir hikaye paylaşmak, bir düşünceyi tekrar paylaşmak, komik bir videoyu birileriyle paylaşarak sohbet alanını genişletmek. Bu gibi eylemler, kendimizi bașkalarına tanıtma, ifade edemediklerimizi başkalarının sözleriyle ifade etme, anlaşılma ve kabul edilme isteğimizin birer yansımaları. Hatta insanlar, başkalarının paylaşımlarını izleyerek kendi davranışlarını şekillendiriyor; bu da daha fazla kabul edilme ve uyum sağlama arzusunun bir göstergesini olușturuyor. Ancak bir şeyleri paylaştıkça, daha fazla paylaşma isteği de artıyor. Beğeniler, yorumlar, takipçiler, kaydırmalar... Her biri daha fazla "kendimizi bulma" ve "anlatma" isteğimizin bir parçası.
Peki, aradığımız ve anlattığımız gerçekten biz miyiz, yoksa kurgulanmış bir kimlik mi?
Sosyal medyada paylaşılan her an, en güzel anımız, en mutlu halimiz, en mükemmel pozumuz. Gerçekten biz miyiz?
Bu soruyu sizlerle başbaşa bırakıyorum. Hadi gelin bir de dijital dünyanın bizde yarattığı kaygıları birlikte sorgulayalım.
Günümüz dijital dünyasında yalnızca var olmak yetmiyor; görünür olmak gerekiyor. Artık insanlar, küçük bir kitleye bile içerik üretiyor.Beğeniler, yorumlar, takipçiler derken, hepimiz eğleniyor ve dijital sahnenin bir parçası haline geliyoruz. Ama en önemlisi, sahnenin tadını çıkartırken kendimizi unutmamak!
Bizler sahnenin bir parçası halinde hareket ederken aslında o kadar da özgür olmayabiliriz. Bir yapının içinde hareket ettiğimizi ve bu yapının belirli kurallara sahip olduğunu fark ederek hareket etmek en sağlıklısı olacaktır.
Dijital dünyada algoritmanın şekillendirdiği içerikler, trendlerin belirlediği normlar, "doğru " paylaşım yapmanın altın kuralları. Tüm bunlar, sosyal medyanın yapısını içermektedir. Yalnızca içerik üretmek yetmiyor, doğru zamanda, doğru stratejide içerik üretmek gerekiyor. Kendimizi ifade etmek güzel bir iletişim yaratsa da ifade biçimimize bile stratejik ilerliyorsak belki de gerçek iletişimden bile yoksun kalıyor olabiliriz. Bu noktada içerikler, orada konuştuğumuz dil gerçekten bizi mi yansıtıyor yoksa içinde bulunduğumuz yapının rollerine mi hizmet ediyor ?
Belki de sosyal medya sadece paylaşım yaptığımız masum bir alan değil; aynı zamanda bizi şekillendiren, yönlendiren kurallarla bir sistem haline gelen bir yapı. Bu sistemin içindeyken, sunulan hayatlara kapılmak ,mükemmellik algısının bir parçası olmak, kendi gerçekliğimizle bağımızı koparabilir. Sosyal medyada paylaşılan hayatların yalnızca görünen kısım olduğunu bilmek, bir yapıya hizmet edildiğini bilerek izlemek ve eğlencemizi bu çizgide tutabilmek, kendimizi kıyaslama, yetersizlik hissine kapılma ve sosyal medya kaygısı yaşama gibi psikolojik yüklerden kurtulmamızı sağlar.
Gerçek olanı görebilmek ve kendimizi dijital yapıda kaybetmemek için, sosyal medyanın yalnızca bir araç olduğunu unutmamak gerekir. Eğlenmek, vakit geçirmek ya da kendimizi ifade etmek için bu platformları kullanabiliriz; ancak onların hayatımızı tümüyle şekillendirmesine izin vermemeliyiz. Eğer sosyal medyada kanıtlamaya çalıştığımız şey, gerçek dünyamızla örtüşmüyorsa, zamanla kendimize yabancılaşabiliriz.
Görünenin ötesine bakabilmek , gerçeği ayırt edebilmek ve gerçekten kim olduğumuzu unutmamak. Belki de en değerli ve bize en iyi gelecek olan şey, bunu başarabilmektir.
Kapanışı sosyal medya algısını derinlemesine irdeleyen " The Social Dilemma " belgeseliyle yapmak istiyorum. Bu yapım dijital dünyada nasıl şekillendirildiğimizi ve sosyal medyanın psikolojik etkilerini gözler önüne seriyor. Sosyal medya ile olan ilişkimizde daha bilinçli bir bakış açısı geliştirmemize yardımcı olabilecek önemli bir kaynak.
Kaynakça: Aktan, E. (2018). Sosyal medya ve sosyal kaygı : Sosyal medya kullanıcıları üzerine bir araştırma. Selçuk İletişim, 11(2), 35-53.
https://www.academia.edu/73378640/Sosyal_Medya_ve_Sosyal_Kayg%C4%B1_Sosyal_Medya_Kullan%C4%B1c%C4%B1lar%C4%B1_%C3%9Czerine_Bir_Ara%C5%9Ft%C4%B1rma
Şengöz, A., & Eroğlu, E. (2017). Örgütlerde sosyal medya kullanımı: sosyal medya algıları, amaçları ve kullanım alışkanlıkları. Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi, 5(1), 503-524. https://doi.org/10.19145/gumuscomm.288789