Sürrealizm: Gerçekten Kopma Sanatı

İnsanın en çılgın düşüncelerinden oluşan bir sanat.

Edebiyatın temel aldığı kaynak insan ve çevresidir. İnsan eliyle üretilen bu eserler doğal olarak yaratıcısının bakış açısını, onun dünyasını yansıtır. Okurlar da eserden farklı şekillerde bu dünyanın yansımasını görmeyi beklerler. Yazarlar bunu onlarca farklı şekilde yansıtır ve farklı akımlar etkisi altında yazarlar. Rasyonalizm, romantizm, klasisizm... Gerçeklikle farklı ilişkiler içerisinde olan bu akımların hiçbiri aslında gerçekten tamamen kopuk değildir. Peki okur her zaman gerçeği veya gerçekle alakalı olanı mı görmek ister? 

 Andre Breton sürrealizmi, “İster söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak için başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır”. şeklinde tanımlar. Kısaca bu akım insanın hayatın gerçeklerinden kaçma isteğinin edebiyatta ses bulmuş hâlidir. Yine bu yönden edebiyat insan dünyasının gerçeklerini farklı şekilde yansıtır. Kaçışın, kopmanın edebiyatıdır sürrealizm. 

 Dünyadaki dengelerin değişimi toplumu derinden etkiler. Birinci Dünya Savaşı sonrası artık yeni bir dünyayla karşılaşırız. Savaş karmaşasının ardından teknolojik imkanların gelişmesiyle yeni bir hayat tarzına sahip insanlar doğar. Sağlanmaya çalışılan huzur ortamı ve yavaş yavaş insanların yerini almaya başlayan makinelerle, insanlar iç dünyalarıyla daha çok baş başa kalmaya başlar. Toplumdaki yozlaşmayla insanın içinde doyuramadığı manevî bir açlık hâli oluşur ve yeni arayışlara sürüklenir. Bu arayış hâli edebiyatta yankı bulur. Artık edebiyatın amacı gerçekleri yansıtmak veya toplumu eğitmek olmaktan çıkar. Savaş psikolojisiyle hor görülmüş, göz ardı edilmiş insan artık etrafını incelemekten vazgeçip kendi içine dönecektir. Bu yüzden sürrealizmde bilinçaltının derinlikleri edebiyatın ana konusu olur ve hiç incelenmeyen duygular, düşünceler bu eserlerde incelenir. 

 Bu eserlerin insanları çılgınlardır. Toplumdan aykırı fikirleri, hareketleri, yaşamları vardır. İnsanın bilinçaltındaki duyguların en büyük habercileri olan rüyalar da bu eserlerde sıklıkla yer alır. Düşünmeden, planlanmadan yazılan bu yazılar, insanın iç dünyasına doğru bir yolculuk yapar.

 Sürrealizmin en çarpıcı ürünleri aslında resimlerdir. Edebiyat, özellikle şiir, resimlerden etkilenir. Türk şiirinde İkinci Yeniler, sürrealist akımının etkisiyle şiirlerinde ilk bakışta ne olduğu anlaşılmayan, derinlemesine incelendiğinde her okuyucunun kendi iç dünyasında farklı bir yankı bulabileceği tablolar çizerler.

Atımı istedim evin göğü gerindi

Çin gülleri bir yerden ordan geliyorum

Öyle sular dağların üstüydü isminiz

Yeşil, o solukları gibi rüzgârların

Bir bin yıl rüzgâr değirmeninizde kaldım

İlhan Berk


 Şiire bakıldığında estetik kaygı barındırmadığı hatta Türkçenin bozulacağı kadar tekniksiz yazılmış bir şiir görülür. Sürrealist akımda da hedeflenen budur. İnsanın aniden aklına gelen rastgele sözler, fikirler hayat bulur.

 Dünya edebiyatındaki en ünlü sürrealist şiir örneklerinden Federico Garcia Lorca’nın Kendi Kendime Söyleyeceğim Bir Şey Var" şiiri;

Kendime söylediğim bir şey söylemeliyim

Ağzınızda çözülen kelimeler

Birdenbire portmanto olan kanatlar

Ağlamanın düştüğü yerde bir el büyür

Birisi kitaba göre ismimizi öldürüyor

Heykelin gözlerini kim oydu?

Bu dili etrafına kim yerleştirdi?

Ağlamak mı?

Kendime söyleyeceğim bir şey var

Ve dışarıda kuşlarla şişerim

Ayna gibi düşen dudaklar burada

İçeride mesafeler buluşuyor

Bu kuzey veya bu güney bir göz

Kendimde yaşıyorum

Et basamakları arasında buradayım

Açıkta dışarıda

Söyleyecek bir şeyle kendime söylüyorum