Sütunların Tarihi Yolculuğu

Gölgesinde serin bir uykuya dalmak isteyeceğimiz sütunların tarihi macerası.

Bugünlerde görkemli müzelerde veya ören yerlerinde gezerken, gökyüzüne doğru asilce uzanan ve sakin fakat görkemli görünümleriyle bizi büyüleyen sütunlar, tarihte kendi hikayelerini nasıl yazdılar?

Sütun, bir duvara ihtiyaç duyulmayacak şekilde çatıları desteklemeye yarayan mimari icatlardan biri. Bir yapının içerinde çatı tarafından örtülen boşluğun alanını artırmak ve yapı içine daha fazla ışık girişini sağlamak için kullanılan sütunlar, mimari amaçlarının dışında, hem mimarlar hem de diğer insanlar tarafından estetik bir araç olarak da kullanılmış ve kullanılmaya devam ediyor.

Antik dönemlerde tapınak yapılarının temel taşlarından olduğunu bildiğimiz sütunlar, Antik Yunanistan'da "stoa" adı verilen, şehirlerde bir "agora"nın veya pazar yerlerinin çevresini saran yapılarda da sıkça kullanıldı. "Stoa"lar, halkın dışarıda vakit geçirirken aşırı sıcaktan veya yağmurdan kaçabilmesi için kullanılırken, aynı zamanda içerisinde ofislerin açılabildiği ve dükkan sahiplerinin satış gerçekleştirebildiği, başlangıçta tek katlıyken, zaman içerisinde iki katlı hale de evrilmiş yapılar olarak dizayn edildi. Bu yapıların aynı zamanda "agora" gibi meydan yerlerini şehrin diğer kısımlarından ayırabilmek adına sınır belirleyici şekilde inşa edildiklerini de biliyoruz.

Tarihte ilk başlarda küçük binaların merkezinde bulunan ve tek başına yapıya destek sağlamak amacıyla kullanılan sütunlar, Bronz Çağı'ndan (MÖ 3000-1000) itibaren çeşitli antik uygarlıklarda, Mısır ve Asur gibi, daha kompleks amaçlar için geliştirilmeye başlandı. Minos medeniyetinde ise, tarihte Girit bölgesinde yaşamış eski bir uygarlık, diğer uygarlıklarda görülenin aksine, sütun yapımı için ağaç gövdelerinin kullanıldığı görülüyor. Odundan sütunlar, yeniden büyümeyi engellemek adına ters bir şekilde bir zemin üzerine oturtulup, çatı olaraksa tek bir sütun başlığı ile kapatılıyordu.

İlk taş sütunlar, odundan direkt bir geçişten ziyade, odun gövdelerin taş zeminlere oturtularak yükselmesiyle oluşturulmaya başladı. Efes Antik Kenti'nde 8. ve 7. yüz yıllar arasında de bu inşa stilinin uygulandığı düşünülüyor. Sonrasında dayanıklılık faktörünün büyük getirisiyle, sütunlar odun-taş kompleksinden tamamen taş bir yapıya büründü.

Temel 3 sütun düzeninin, Dorik, İyonik ve Korint sütunlar olduğunu söyleyebiliriz. Antik Yunanistan'da ilk ortaya çıkan Dorik düzen, aşağı kısmı daha geniş ve altlığı olmayan basit sütunlardan oluşuyordu. İyonik düzendeki sütunlar ise, bir altlık üzerinde yükselip, başlık olarak koç başına benzetilen ikili bir sarmal şapkaya sahipti. Korint düzen sütunları ise, kıyaslandığı takdirde daha ince ve uzun olan ve çok süslü başlıklara sahip şaşaalı yapılardı. Korint sütunların başlık süslemelerinde ise genellikle çok süslü çiçeklere ve bu çiçeklerin yapraklarına rastlanıyor. Bu üç sütun düzeninde de, dikey oyuklara sahip bir oymacılık görülüyor.


Benzer olarak Antik Mısır'da altlık üzerinde yükselen ve gövdesinde işlenmiş yaprak figürlerine sahip sütunlara, Perslerde ise başlıklarında, genellikle boğa olmak üzere, hayvan figürlerine sahip sütunlara rastlanılıyor.

Son olarak, sütunlar tüm bu özelliklerin yanı sıra, çok büyük yapılarda optik ilüzyonların önüne geçmek adına da kullanılıyordu. Belirli bir mesafeden bakılınca düz çizgilerin yamuk görülmesinden ötürü, sütunlar yukarıya doğru yükseldikçe içlerine doğru eğimli bir yapıya sahipti. Köşe sütunları ise çok küçük bir farkla daha geniş ve ortalarında "entasis" adı verilen daha şişkin bir yapıya sahipti. Böylece binalar uzaktan bakıldığında kusursuz bir görünüme sahip oluyordu. Bu uygulamanın en iyi örneğini, Atina Akropolü'ndeki Parthenon yapısında görebiliyoruz.

Kaynak

Stoa görseli

Minos düzeni sütun görseli

Temel Yunan sütun düzenleri görseli

Atina Akropolis Parthenon görseli