Sylvie'nin Aşkı
Bir mektup aslında hiç yazılmamış, ama ezberlemiş ikisi de yollarını ve sayfalarını bilmeden.
"Mesela bir yer olsa çok da uzaklarda olmayan ve kurusa tüm ağaçları. Güzelim çiçekleri solsa, mahvolsa. Kimseler uğramasa oraya, sevmese artık çöle dönmüş topraklarını.
Kıpkırmızı kalsa gökyüzü, devamlı yeşil yağmurlar yağsa pis kokan. İzler olsa farklı farklı üzüntülerden kalan ve hatırlamak istemediği kimselerin, ardında bıraktığı bu koca çöplüğe ve uzaklaştığı bir kere bakmadan yüzüne bile. Önünden geçmek istemese kimseler ve sapanlar yanlışlıkla, küfürler yağdırsa düştüğü için buralara.
Koskoca bir boşluk kalsa, güneşler kızsa, yağmur savrulsa, Tanrı dahi uğramasa. Sevilecek inan bir şeyi kalmamış bu şehir kendi kendine çürüse, ben yine severdim, içinde sen vardın bazı günler ve çiçekler toplardın bana.
Korkmazdın belli görünmekten, uzak uzak da durmazdın öyle. Binlerce sırrın vardı belki kimselerden saklamadığın ve hiçbir zaman anlatmadığın. Seni sen yapan her şey gibi aslında ve seni bana getiren usulca.
Ve ben şaşırırdım sana, mutlu muydun yoksa ermiş mi, anlamazdım. Bir şeylerin cevabınıysa sende aramazdım, sen soruydun kendime bile sormazdım. Seni hiç mi hiç tanımazdım, görmezdim ve göremezdim istesem de. Sen her şehri tanımak gibiydin bense odamda bir yerlerde kaybolmaktım. Geç kalmaktım.
Bir sahilde sessizce ağlamaktı belki seni sevmek ya da bomboş gürültülü caddelerde düşlemek ve sen yokken. Çok uzun bir yol gibi, deniz sonrası kalabalık sofralar gibi, kendi kendine uyanmak gibi. Yaz gibi, bazen üşümek gibi. Sonumuzun ne olacağını hiç bilememek ve aç susuz sana koşmak gibi.
Heyecanlanmazdım, titremezdim seni gördüğümde. Sen dinginliktin. Sen sıcaklıktın. Sen karalanmış tertemiz bir sayfaydın. Sen kabussuz uyanmak gibiydin. Sen sakinleşmektin ve bağırmak değil asla, dinlemektin. Heyecanlanmazdım seni gördüğümde, titremezdim bu yüzden.
Görmek ve tanımak seni, ümitlerin en güzeli belki tasaların en büyüğü senin olabilmek. Günler geçse ve geceler kalsa gerimde, dönüp baktığım yerler kaçsa benden görünmese gözlerime tüm güzellikler sende kalsın isterdim. Her şeyi alabilsem yorulduğun ve koyabilsem baş ucuna, koyabilsem kendimi baş ucuna."
Biraz konuşmak isteseydi Sylvie Robert ile, onca senenin ardına belki o zaman böyle bir mektup yazardı. Belki onlarca satır olurdu daha başka ve bambaşka. Anlayabilseydim zaten film boyunca söz konusu aşkı, biraz olsun daha rahat yazardım bu farazi mektubu.
Yine de unutmamak lazım, her aşkın altından gelen demir kokusu farklı, her acı birbirinden beter ve aslında herkes en güzel hâliyle sever. Değişen aşklar değilse de hayatlardır bazen, geçer gider bir ömür kalansa ardında dönüp bakamadıkların ve ayrı kalamadıklarınsa eğer sakinleş. Bu yüzden her şeyinse bir zamanı vardır, olması ve olmaması gereken.
Bazen sabretmek değil af dilemek bazense oturup beklemek ya da affetmek. İnsan bilir içten içe kendini ve insan kaçar kendinden. Kaçamadıklarınıza teslim olduğunuz, teslim olmaktansa kokrmadığınız bir ömür düşlemek kalır size de.
"Sarılırım ellerine
Bi teşekkür güzelliğine"