Tanrı'nın İntiharı ve Özgür İrade

Öğrenecek, şaşıracak bir şey yok. Dağın en zirve noktasında en soğuk yerinde en yalnızıyken aşağı atlamak istemek şaşılacak bir şey değil.


Tanrının intiharından ve bunun ne olduğundan bahsetmek için öncelikle Tanrı kelimesi ile neyi veya nasıl bir varlığı kastettiğimden bahsetmem gerekir. Benim Tanrı'yı en iyi tanımladığını düşündüğüm sözcük “omnipotent” kelimesidir. Bu kelime Latinceden gelen; anlamı her şey, tüm gibi anlamları olan “omnis” ve anlamı güçlü olan “potent” kelimelerinin birleşiminden meydana gelmektedir. Hemen hemen İngilizceye “all-powerful” şeklinde, Türkçeye de “her şeye muktedir” olarak çevrilebilir. Peki nedir Tanrı'yı bu kadar güçlü yapan ve aslında ona sonsuz gücü sağlayarak onu “Tanrı” yapan? Benim bu soruya cevabım; sonsuz bir hayat ile gelen sonsuz bilgi. Hiçliği bile adeta bir demirci gibi döverek ondan bir şeyler yaratmak için, hiçliği dövecek kadar güçlü bir koldan ziyade hiçliği nasıl döveceği bilgisi gereklidir, hele de sonsuz zamanın olduğu hatta zamanın olmadığı bir yaşam durumunu düşünürsek. Daha bu dünyadan bir örnek ile somutlaştırmak gerekirse, insanı tüm hayvanlardan yukarı taşıyan şey ne güçlü kolları ne hızlı bacaklarıydı, bu pek çok inançta Tanrı'nın gözdesi olan türü, kendisi yapan şey etrafını nasıl kullanacağını öğrenmesiydi. Dolayısıyla benim düşüncemde Tanrı, bilgisi dahilinde ve sayesinde Tanrı'dır.

Benim hayalimde Tanrı'nın intiharına giden hayali hikayesi ise şu şekilde. Önce bu sonsuz güçlü ve hiçliğin ortasında bulunan varlık bir “vakit” bir şeyler yaratmaya karar verdi. Peki neden? Varsaydığımız kadarıyla hiçbir şeye ihtiyacı olmayan bir varlık neden bırakın yaratmayı herhangi bir iş yapsın? Belki de sonsuz karmaşıklıkların beklenebileceği bu soruya benim düşünebildiğim tek cevap son derece banal bir şekilde can sıkıntısı ile bir sanatçının üretmek için içinde duyduğu istek arasında bir yerde. Böylece Tanrı öncelikle hizmetkarlarını yaratır, ki hiçbir şeye ihtiyacı olmayan bir varlık için kendisine itaat eden hizmetkarlar yaratmak aslında çok manasız bir harekettir. Ancak yalnızlığından kurtulmak pahasına onları yaratmış, hatta görece az da olsa onlara güç bahşetmiş, gücünü dağıtmıştır. Fakat Tanrı'nın iç sıkıntısı bitmek bilmemiş olacaktır ki yap dediğinde yapacaklarını bildikleri hizmetkarları yalnızlığını gidermemiştir çünkü her şeyi bilen bir varlık için sonsuz itaatkâr ve sadık hizmetkarlar çok kötü bir psikologdan çıkmış bir tavsiye olabilir ancak. Bu noktada Tanrı'nın intiharına geliyoruz, yani özgür iradeye. Felsefenin çok temel konularından biri olan özgür irade kimi görüşlere göre bir illüzyondan başka bir şey değildir. Peki ya bu illüzyon bizim olduğu kadar Tanrı'nın da illüzyonuysa? Varlığı bilmek üzerine kurulu bir varlık, neden kurduğu evrenin herhangi bir noktasına özgür irade kadar kaotik bir şey atmak istesin? Matrix’te mimarın nasıl Neo’dan ve özgür iradenin denklemleri alt üst etmesinden rahatsız olduğunu hepimiz görmüşüzdür. Dolayısıyla Tanrı'nın özgür iradeyi yaratmak istemesinin tek sebebi olabilir "intihar". En başından beri her şeyi bilen bir bilinç olarak sonsuz varlığınızı nasıl sürdürebilirsiniz? Öğrenecek bir şey yok, şaşıracak bir şey yok. Dağın en zirve noktasında en soğuk yerinde dağın en yalnızıyken aşağı atlamak istemek o kadar da şaşılacak bir şey değil. Bir insan olarak Tanrı'yı anlamaya çalışmak veya bu kadar net bir hikâye yazmak küstahça görünebilir ancak pek çok dinin söylediğine ve Michelangelo’nun Sistina Şapeli’nin tavanına yaptığı resimde de olduğu gibi onun suretinden yaratılmış veya ona en yakın canlılar olarak bizden daha iyi onu anlayacak olmayabilir bu evrende.