Tarih Ve Psikanaliz

Oedipus yahut Oğuz Kağan

Freud'a göre, tarihî seyre psikanalitik perspektifle bakmanın haricinde, tarihî şahsiyetlere de psikanalitik çözümlemeler uygulanabilir. Bunun için de bahis olan tarihî şahsın hayatına dair yeteri kadar verinin olması gerekir. Fakat bu göründüğü kadar basit bir malûmat ihtiyacı değildir. Çünkü Freud, "Tabiî ki karakterin özelliklerini anlamak için önce erkeğin cinsel yaşamını araştırmalıyız." sözüyle aslında tarihteki bir (erkek) karakterin psikanalizini yaparken de onun cinsel hayatına dair malûmatlar (çocuğun babası ile ilişkisi, baba imajı, anne imajı, annesinin karakteri, kardeşleri, çocukluk travmaları vs. bu türden bilgilerdir) edinilmelisi gerektiğini de bizlere hatırlatmaktadır. Bu noktada, psikanalizi yapılacak tarihî kişiliğin kendi yazdığı anıları, gözlemleri, otobiyografik bir eseri veya herhangi birtakım notları varsa bunlar; tarih yazımında olduğundan daha fazla önem kazanmaktadır. Çünkü çağdaşı bile olsa hiçbir kimse, başka bir kişinin bilinçaltını yansıtamaz. Bu sebeple, bu tür çalışmalarda en mühim bilgiler, birinci kişiden aktarılan kayıtlardır. Diğer tüm malûmatlar ancak eksik parçaları tamamlama ve var olan neticeyi destekleme vazifesi görürler.

Aslında bu çalışmalara psikotarihten ziyade "psikobiyografi" denmektedir. Fakat bu kavramı da psikanalizin bir türü olarak kabul etmek mümkündür. Zira 1912'de Freud ve arkadaşlarının çıkardığı Imago dergisinde Otto Rank ve Hans Sachs tarafından yazılan derginin ilk makalesi, çeşitli kişiliklerin başarıları üzerine psikanaliz çalışmasının uygunluğunu savunan bir tür manifestodur. Psikanalistlerce çok fazla eleştiri alan bu görüş, Freud'un Leonardo da Vinci üzerine yaptığı bir psikobiyografik çalışma ile ilk ürününü vermiş, böylece Freud psikobiyografi alanının ilk eser vereni olmuştur. Klinik psikanalizin temel kuralı olan serbest çağrışımda önemli ya da önemsiz, anlamlı ya da anlamsız analizanın aklına gelen her şeyi analiste söylemesi prensibini Leonardo hakkında yazılmış birinci ve ikinci el kaynaklardaki bilgilerde de uygulayan Freud, Leonardo'nun karakterini şaşırtıcı tespitlerde analiz etmiş ve bu karakterin "Azize Anna Meryem ve Çocuk İsa" ve "Mona Lisa" tabloları üzerindeki etkisini analiz etmiştir. Daha sonra Viyana Psikanaliz Derneği'nin bazı üyeleri tarafından Shakespeare, Gogol, Schopenhauer, Dante gibi simaların da psikobiyografisi yapılmıştır.


Akademinin ve akademik bilginin akademik olanla popüler olan arasındaki dolaşımının ve erişilebilirliğinin hızlanmasıyla ve buna bağlı olarak artan interdisiplinerlikle birlikte Türkiye'de zayıf da olsa tarih donanımı olan psikologlar, Türk tarihindeki figürlere dair psikobiyografik çalışmalar yapabilirler. Bugüne kadar yapılan belki de tek çalışma, Vamık Volkan'ın yazdığı Atatürk'ün Psikanalitik Biyografisi adlı geniş kapsamlı çalışmadır. Fakat Türk tarihi, babasına isyan eden şehzadeler ve oğlunu öldüren hükümdarlarla doluyken bu alanda bir Şehzade Mustafa, Yavuz Sultan Selim veya Cem Sultan çalışması gayet de üretilebilir. Yakın tarihte ise psikolojik bozuklukları incelemeye değer olan Dr. Rıza Nur yahut karmaşık duygu durumlarıyla birlikte tarihte aldığı müstesna yeri psikolojik olarak analiz edilmesini çok istediğim Gazi-i Namdar Enver Paşa için psikanalitik çalışmalar yapılabilir. Belki de bu beklentilerimi tek bir cümleye sığdırmalıyım: Sigmund Freud, Yunan mitolojisindeki Oedipus'tan Oedipus Complex'i çıkarırken biz de Oğuz Kağan Destanı'nda babasını öldüren Oğuz Kağan'ın içerdiği psikanalitik hafızayı analiz edersek kültürel hafızamızdaki psikolojik elementleri daha iyi anlayabiliriz