Tarihin Tozlu Sayfaları Aralanıyor! "Ünlü Dreyfus Olayı" ve Emile Zola'dan "Suçluyorum!"
Gerçekler elbet birgün ortaya çıkar.
Bugün, birkaç hafta öncesine kadar içlerine benim de dahil olduğum ilgilenenler dışında çok bilinmeyen tarihi bir olayı kaleme alıyor olacağım.
Tarihin trajik olaylarından biri olan Dreyfus Olayı aslında ırkçılık temelli bir aldatmacadır.
Bu kadar hızlı bir giriş yapmadan önce 19.yy Fransasına bir gidiş yapalım. Aydınlanma hareketleriyle birlikte eşitlik, özgürlük, kardeşlik sloganları etrafta dolanırken aynı zamanda bizim bilmediğimiz iç meselelerle de yüzleşiyordur Fransa. ‘Hainlik’ile...
Nedense okurken hiçbir devletin iç yüzünün dışarıdan göründüğü gibi olmadığını hatırlattı bu bana...
Konumuza dönecek olursak; Alfred Dreyfus Yahudi asıllı bir subaydır. Hayatı boyunca şerefi ve namusu ile yaşamını sürdürmüştür. Ta ki casusluk ve vatanına ihanet ile suçlanana kadar.
Haksız yere suçlandığını anlatmaya çalışır. Haberi alınca bağırır, çağırır ama kimse yakarışlarına kulak vermez. Bir kere o Yahudidir. Hemde “pislik bir Yahudidir.” Kanıtlar ortadadır. Bir mektup vardır, her şeyi ortaya çıkaran. Gün gelir ve kamuya kapalı yargı karşısına çıkar Dreyfus. Hiçbir şey söylemez…söyleyemez… karşısında tüm hayatı olan onur kılıcı kırılır, büyük zaferlerle kazandığı nişanları elinden alınır. Ve Şeytan Adasına ömür boyu sürgün edilir.
Bu saatten sonra kim ona yardım edebilir ki?
İşte tam bu noktada yazarımız edebiyatın -özellikle de o dönem Fransasında-önemli romancılarından olan Emile Zola ortaya çıkar.
Dönemin ünlü L’Aurore adlı gazetesinde işte o ünlü ‘Suçluyorum!…’ adlı mektubunu bizzat cumhurbaşkanına ithafen kaleme alır.
Ne büyük cesaret ama değil mi?
Nitekim Emile Zola'nın çabası büyük bir çoğunluğu uyandırıp ayağa kaldırsada boşunadır. Çünkü kurulun düşüncesini değiştirmeyi başaramamıştır. Ama kendini yargılatmayı başarmıştır.
Halk artık ikiye bölünmüştür: Emile Zola'yı/Dreyfus'u destekleyenler ve desteklemeyenler. Büyük bir nefret doğmuştur.
Emile Zola artık bu nefret ile baş edemez ve ülkeyi terk etme kararı verir.
Peki Dreyfus'a ne olacaktır?
Emile Zola gazetede başlatmış olduğu bu büyük hareketle sadece olumsuz tepkiler almamıştır. Dediğimiz gibi başka kişilerde de uyanışlara sebep olmuştur. O şu an olaylara karşı kendini uzak tutsada, kendini bu işin peşinden alamayan başkaları ortaya çıkacaktır elbette.
Nitekim uzun bir "adalet arayışından" sonra (Fransa için bunu söylemenin çok garip hissettirdiğini de eklemeden geçemeyeceğim. Tarih böyle bir şey sanırım. Size kalıp olarak bazı bilgiler öğretirler ama sorgulamak sonrası için kendi doğrularınızı aramak,bulmak size kalmış.) gerçek suçlu ortaya çıkar. Dreyfus aklanır ve ailesine kavuşur,tüm elinden alınan nişanlarını geri alır. Hatta ona yenisini bile verirler. Daha üst bir rütbeden orduda görevine başlar başlamasına da...çekilen onca çileye,yapılan onca haksızlığa değer mi? İşte orası meçhul.
Konunun daha detaylı açıklanışını ve olayların öncesini,sonrasını da okumak isterseniz Can yayınlarında kitabı rahatlıkla bulabilirsiniz. Tahsin Yücel'in anlaşılır bir çevirisiyle ve kendine has kitabın belli bölümlerinde yaptığı yorumlarıyla okurken keyif alacaksınız. Aynı zamanda çok çok az bir sayfa sayısına sahip olduğu için bitirmek maksimum 2 saatinizi alacaktır.Bu zamana kadar hep eserlerinin kıymetini ve okumam gerektiğini bildiğim halde -her zaman olduğu gibi- ön yargılarım beni durdurmuştu. Ancak bu kitapla Emile Zola ile tanışmış oldum. Sabırsızlıkla diğer kitaplarına ve yeni maceralarına dahil olmayı bekliyorum.
Şimdiden merak edip okuyacaklara da,
İyi okumalar dilerim.