Tarihsel Süreçte Çocuk ve Çocukluk Kavramları

Çocuk ve çocukluk kavramları tarihsel süreçte farklı şekillerde algılanmış ve tanımlanmıştır.

Çocuk, henüz bedensel, ruhsal ve sosyal yönlerden erginliğe ulaşmamış bireydir. (Erkut, Balcı, Yıldız, 2017, s.18). Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde ‘’Çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır’’ tanımı yer alır (U.N General Assmbly, 1989, madde 1). DSÖ’ye göre ise 10 yaşından küçük bireyleri çocuk olarak tanımlar. Çocukluk, yaş olarak üst sınırı olmayan bir dönemdir. Psikolog Burçak Demirkan çocukluk için şöyle der: ‘’Çocukluk, oyun ve öğrenim yıllarını kapsayan tüketici dönem olarak tanımlanırsa, bunun üst sınırı 12 yaş da olabilir 25 yaş da olabilir.’’. Çocuk, daha sayısal ve daha somut bir kavramken çocukluk aslında ölçülebilir bir durum değildir. Çocuk yaşının bir sınırı varken çocukluğun sayısal bir sınırı yoktur. Bu hem sosyolojik hem de psikolojik olarak böyledir. Çünkü çocukluk bitmeyen bir serüvendir. Hem olumlu hem de olumsuz anlamda. Çocuk kavramı birey büyüdüğünde sona erer ancak çocukluğu içinde taşımaya devam eder. Örneğin birey büyüdüğünde, davranışları çocukluk travmalarıyla ilişkilendiriliyor günümüzde. Ölünceye kadar etkilerini taşıyabiliyoruz. Bu yüzden çocukluk ölünceye dek her zaman bizimle.

Eski dönem uygarlıkları çocukları geleceğin yetişkinleri olacakları için önemsiyordu ancak aynı değer verilmiyordu. İlkel toplumlar hem yerleşik hayat yaşamadıkları hem de avcılık ve toplayıcılıkla ilgilendikleri için çocukların hasta olmaması gerekirdi. Bu durum kişileri etkileyeceği için hasta olan çocuklar genelde ölüme terk ediliyordu. Bunun dışında geçimin sağlanması için dışarıda erkek gücüne gerek duyulmasından kaynaklı çocuklar arasında cinsiyet ayrımı da yapılmaktaydı. Erkek çocukları daha değerliydi. 

İlkçağda toplulukların yerleşik hayata geçmesiyle birlikte çocuğun da toplumdaki yeri ve rolü değişmeye başladı. Çocuğa yeni sorumluluklar verilmeye başlandı. Yunan ve Roma İmparatorlukları yasalarında aile doğan bebeklerini terk etme hakkına sahipti ya da evlat edinilebilirdi. Bu durum zamanla köleliği oluşturdu. 

Orta Çağ'da çocuk, minik yetişkin olarak kabul ediliyor.

Orta Çağ’da çocuk minyatür yetişkin olarak kabul ediliyordu (Erkut, Balcı, Yıldız, 2017, s.21). Bunun nedeni çocuklara yerişkinler gibi sorumluluklar yüklenmesidir ( Genç, 2016, s.241). Bu dönemde çocuğa kötü davranılır ve bir eşya olarak görülürdü. Kölelerin çocukları hayvanlarla birlikte yaşar ve çalışırdı. Disiplin katı ve ağırdı (Elkind, 199, s.36). Hristiyanlık ve diğer dinler bu çağda yayılmaya başladığından insanın ve yaşamanın kutsallı ile ilgili düşünceler oluşmaya başladı. Zayıfı korumak, yardım etmek, güçlü ve sağlıklı olmaya karşılık ödenen bir bedel olarak görmek kutsal dinlerde geçen bir ifadeydi. Bu yüzden çocuğu korumak ve bu çağda dinlerin yayılması ile önem kazandı (Marlow, 1997, s.4).

Rönesansla birlikte ortaya çıkan hümanizm kavramı, bilgiye verilen değer, kağıt ve matbaanın gelişimiyle birlikte çocukluk kavramı da bu dönemde önem kazanmaya başladı. Çocuk ile ilgili yakın ilişki ilk olarak burjuva ailelerinde görülmeye başlandı. 17.yüzyıla ait anı kitaplarında, burjuva ailelerin çocuklara yakın davrandığından bahsedildiği görülür (Yapıcı ve Yapıcı, 2004). Aynı yüzyılda İngiltere’de ise istenmeyen bebeklerin üzerlerine oturularak öldürüldüğü de bilinir. 

19. yüzyılda Sanayi Devrimi, çocuk kavramı için en karanlık dönemlerden biri olabilir. Çünkü talep ve artan iş gücü çocuk işçilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ucuz iş gücü olarak görülerek büyüklerin giremeyeceği yerlerdeki tehlikeli işleri çocuklara yaptırmaktalardı. 

Modern çağın başlarında teknolojik gelişmeler çocukları işçilikten öğrenciliğe taşır. Çünkü teknoloji bilgi gerektirir, bu yüzden eğitimli insanlara ihtiyaç arttı. 19 ve 20. yüzyıl arası çocuğun dünyasına dair araştırmalar yapıldı.

19. yüzyılda çocuklar için atıştırmalıklar keşfedildi. Çocukların oynaması için ilk alanları yapıldı. 19. Yüzyıldan önce çocuklara ait kıyafetler üretilmiyorken bu dönemde onlara özel kıyafetler yapılmaya başlandı. En ünlüsü o döneme ait resimlerde gördüğümüz denizci kıyafetidir (Lambert, 2008). Bu dönemde çocukların yetişkinlerden farklı ihtiyaçları ve dünyası olduğu anlaşıldı. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler, artan refah düzeyi çocukların daha iyi anlaşılması için zemin oluşturdu. Yetişkinlerden farklı psikolojik ve fiziksel özelliklere sahip oldukları ve onların bakımının bir toplum sorumluluğu olduğu bilinci gelişti.

Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, Uluslararası Çocuk Merkezi, Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu bu dönemde kurulmuştur. Çocukların haklarını şekillendiren ve koruma altına alınan yasa, bildirgeler ve sözleşmeler yine bu dönemde kabul edildi. 

Çocuk ve çocukluk kavramları tarihsel süreçte farklı şekillerde algılanmış ve tanımlanmıştır. Bu yüzden farklı dönemlerde değişimlere uğramıştır. İlkçağlarda çocuğun yaşamı anlaşılamamış, değer verilmemiş ancak günümüze kadar bu durum gelişme göstermiştir. Günümüzde çocuğun dünyasını anlamaya yönelik yaklaşımlar sağlanarak çocuk ve çocukluk kavramlarına önemli anlamlar yüklenmiştir. Sağlıklı bireylerin yetişmesi için bu anlamlar önemlidir. Ailelerin bilinçlenmesi çocuğun yetiştirilme şekli için hayatidir. Çünkü günümüzde dünyanın ya da ülkenin farklı gölgelerinde hala değer görmeyen çocuklar vardır. Çağlar ne kadar geçmiş olsa da geri kalmış toplumlar ya da zihniyetlerde çocuk ve çocuğun dünyası anlaşılmayacaktır. 


KAYNAK

ERKUT, Z; BALCI, S; YILDIZ, S. (2017) ’Tarihsel Süreç İçinde Çocuk’’, Çocuk ve Medeniyet Dergisi, S.1

GENÇ,Ö. (2016) ‘’Çocukların Orta Çağ Avrupa’sındaki Yeri’’, Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, S.1

SAĞLAM, M; ARAL, N. (2016), ‘’Tarihsel Süreç İçerisinde Çocuk ve Çocukluk Kavramları’’ , Çocuk ve Medeniyet Dergisi, S.2

KARABOĞA, T. “Kültür, Medya ve Çocuk” Pegem Akademi