THE CHAIR
Koreli bir kadının hikayesi değil, gerçek değişimin gerektiğini savunanların hikayesi.
Köklü bir üniversitede ilk kez beyaz olmayan, farklı kökenli bir kadın bölüm başkanlığına seçilir. Ji-Yoon, departmanın yüksek beklenti ve taleplerini karşılamaya çalışırken, kendi değerleriyle savaşmak zorunda kalır.
Amanda Peet ve Annie Wyman tarafından yaratılan mini Netflix dram dizisi The Chair 6 bölümden oluşuyor. Dizi, günümüz toplumsal ve sosyal konularına üniversitedeki yaşam dahilinde eleştirel bir tarzla yaklaşıyor: ırkçılık, cinsiyet eşitsizliği, manipülasyon, duyarlılık, sosyal adalet...
Üniversite, azalan kayıtlar ve buna karşılık gelen azalan bütçe nedeniyle zaten krizde olan bir bölümün resmini çiziyor. Bu tabloya, üniversitenin en sevilen profesörlerinden Bill’in, sınıfta Hitler selamı yaptığı viral bir video sayesinde ulusal öfke de ekleniyor. Öğrencilerin aşırı duyarlılığı yaşanan yanlış anlaşılmanın çözümünü imkânsızlaştıran bir noktaya taşıyor. Ji-Yoon bölüm başkanı olarak bu kaosu nasıl yöneteceğini düşünürken, diğer profesörlerin de kaosa sürüklenmesi karşısında çaresiz ve umutsuz bir durumda kalıyor.
Ji-Yoon sezonun sonlarında başkan olarak seçilmesi hakkında "Biri bana saatli bomba vermiş gibi hissediyorum çünkü bomba patladığında onu bir kadının elinde tuttuğundan emin olmak istediler" diye yakınıyor ki haklı. The Chair, bölümün ilk kadın başkanını; otoritesini sağlamak ve üniversiteyi dönüştürmenin zorlukları hakkında bir noktaya değinmek için kullanıyor ancak bir ders verme kararlılığında.
Dizi, bu kaosun birkaç aşırı duyarlı öğrencinin aşırı tepkisi olmadığını; duyarlılık, kapsayıcılık ve sosyal adalet hakkındaki daha büyük tartışmalarda bir parlama noktası olduğunu göstermeye çabalıyor. The Chair'da basit kötü adamlar ve kolay düzeltmeler yok; aksine dizi, gerçek değişimin tek bir kişinin veya tek bir olayın ele alınmasının ötesine geçmesi gerektiğini savunarak çıkıyor.
Toplumsal ve sosyal sorunlara, değişime ışık tutan The Chair'in penceresinden bakmaya ne dersiniz?