The Hundred-Foot Journey Film Yorumlaması

Birbirinden çok farklı iki kültür, 100 adımlık mesafede iki ayrı restoran; Klasik Fransız Mutfağı ve Baharatlı Hint Mutfağı'nın füzyonu.

Film başrollerini Helen Mirren, Om Puri, Manish Dayal ve Charlotte Le Bon'un paylaştığı, Lasse Hallström'ün yönettiği 2014 yapımı komedi-drama filmidir. Kurgusunu Richard C. Morais'in aynı adlı 2010 tarihli romanından almıştır. Film politik sebeplerden ötürü Hindistan'dan Fransa'ya göç etmek zorunda kalan Kadam ailesinin serüvenini anlatmaktadır. Kadam ailesi göç ettikleri yerde Hint restoranı açmak istemektedir fakat bambaşka bir kültüre sahip olan Fransa'da işler göründüğünden çok daha zordur. Restoranın açılmasıyla birlikte asıl hikaye başlar.

Filmi gastronomik anlamda incelediğimizde füzyon mutfak akımının başarılı bir şekilde işlendiğini söyleyebiliriz. Filmde bu füzyon Hindistan'dan Fransa'ya göç etmek zorunda kalan Hassan ve ailesi vasıtasıyla işlenmiştir.

Filmde bu iki farklı kültürün ilk etkileşimi Hassan ve Marguerite tarafından gelir. Marguerite ilk etapta Hassan'a Klasik Fransız Mutfağı'nı tanıtan birkaç kitap verir ve Hassan bu kitapları okuyup Fransız Mutfağı üzerine çalışmaya başlar. Bu çalışmasının yansımalarını kendi restoranlarında et pişiren abisine eti yumuşatmak için şarapta bekletmesini söylediğinde veya Hassan'ın 5 temel sosu yapıp Marguerite'a tattırdığı sahnelerde görüyoruz. Film ilerledikçe bu iki farklı kültür birbirine adapte olup bir alışveriş gerçekleştirirler.

Bu alışveriş sadece Hassan ve ailesi tarafından gerçekleşmez; Le Saule Pleureur'un sahibi klasik bir Fransız tarzına sahip olan Madame Mallory, her ne kadar Kadam ailesini vazgeçirmeye çalışırsa çalışsın sonunda Hassan'daki yeteneği kabul eder ve onu restoranında çalışmaya çağırır. Le Saule Pleureur'da klasik bir eğitimi ve yükselme imkanını reddetmeyen Hassan çalıştığı yere kendi kültürünü de götürmüş olur. Bu alışverişi Hassan'ın klasik bir Fransız sosu yaptığı sahnede sosun içerisine biraz baharat ve kişniş attığı sahnede vurucu bir şekilde görmekteyiz. Hassan'ın klasik anlayışının tersine sahip olduğu geleneksel tarz Le Saule Pleureur'e yeni bir anlayış kazandırmıştır ve ilerleyen sahnelerde yeni kapılar açacaktır.

Film bütünüyle bu iki kültürün füzyonunu ve kültürel alışverişini anlatmaktadır. Yapılan yemeklerle, kullanılan sos ve baharatlarla ayrıca mutfaktaki pişirme ekipmanlarıyla bu farklılıklar ve farklılıklar üzerinden gerçekleşen bu alışveriş gayet güzel yansıtılmıştır.