The Power Of The Dog

Film incelemesi.

Film sadece görsel açıdan değil; aynı zamanda insan psikolojisinin karmaşıklığını ve erkeklik kavramının içsel yönlerini keşfetmesiyle de büyüleyici bir yapım. İnceleme boyunca erkek olmak kavramını kullanmak durumundayım çünkü bu konu film içerisinde çok bariz bir konu olarak geçiyor. Film, Phil ve Peter arasındaki zıtlığı ve bu zıtlığın onların hayatlarına nasıl şekil verdiğini anlatıyor.

Phil dışarıdan bakıldığında sert, kararlı ve güçlü bir erkek gibi görünse de ilerleyen zamanlarda kendisinin, duygusal olarak bağlandığı ‘akıl hocasını’ kaybetmesiyle birlikte iç dünyasında köklü değişiklikler yaşadığını öğreniriz. Phil'in sert karakteri, içinde yaşadığı dünyanın baskılarına ve beklentilerine karşı direnmek zorunda kaldığını açıkça gösteriyor.

Phil’in kendisine tezat kardeşi George ise ona nazaran daha sakin, iyi niyetli ve gösterişten çokça hoşlanan biri. Kardeşi Phil'in aksine işçi botları giymiyor mesela. Temiz, takım elbiseli ve ayağında daima parıldayan ayakkabılar var. Buradan iki kardeşin büyüdükleri yer, sahip oldukları imkân ve aileleri dahi aynı olsa da, üstlendikleri görev ve bulundukları konumların kendilerini dönüştürdüğü farklı kişilikleri görüyoruz.

İki kardeşin birlikte çekip çevirdikleri çiftlikte sürü otlatmaktan dönen Phil, George ve yanlarında çalışan erkek gibi erkek adamları, akşam yemeği için uğradıkları Rose ve oğlu Peter’ın işletmesinde sabahlarlar. Peter’ın feminen davranışlarından rahatsız olan Phil, çocukla dalga geçer ve bu durum sonunda Rose’un kalbini kırar. Onu teselli etmek de Phil’in kardeşi George’a kalır. Film iki karakterin evlenip çiftiliğe gelmesiyle başlar. Rose’un çiftliğe gelmesi ve George’un bütün ilgi ve sevgisinin yeni karısına yönelmesi ile birlikte Phil, kurduğu otoritenin sallantıya girdiğini hisseder ve büyük bir kıskançlıkla Rose’a psikolojik baskı uygulamayı başlar.

Rose, Phil’in psikolojik baskılarından kurtulmak için çareyi günaşırı içmekte bulur. Kıyafetlerinde yahut yorgan altlarına sakladığı şişelerle, çiftlikte Phil ile sıkışmış durumda gününü kurtarmaya çalışır. Ancak bu durum doktorluk okuyan Peter’ın yaz tatili için çiftliğe taşınmasıyla tamamen değişir. 

Phil, başta Peter ile dalga geçmekten zevk alır ancak zamanla onu koruması altına almaya başlar. Peter’a at binmeyi, kement yapmayı ve avlanmayı yani kısaca kendince "Bir erkek ne yapmalı, nasıl olmalı?"yı öğretmeye çalışır. Bu artık Phil’in, Peter’a bir öğretmen olarak yaklaştığı yerdir. Film boyunca bahsedilen ama asla ayrıntısıyla öğrenemediğimiz Phil ve geçmişteki hocası arasındaki ilişkiyi, bu yeni ikilide hissetmeye başlarız. Phil özlemini duyduğu geçmişine karşı duygularını Peter’la yaşar. Ancak Rose bu ilişkiden rahatsızdır ve ikisini avcı ve kurban olarak nitelendirir. İzleyici için de bu durum gözle görülebilir bir durumdadır. Phil’in Peter’e karşı soğuk ve umursamaz tavırları ve daima lider olarak durduğu konumu, her an kemikleri kırılacakmış gibi duran genç çocuk için bir tehlikedir.

Ancak Peter zamanla annesini intiharın eşiğine sürükleyen bu adamla yaşadığı ilişkiyi tersine çevirir. Ben film boyunca Peter’ın, Phil’e karşı kendi kırılgan dünyasından merhamet beslediğini düşündüm. Sanki Phil’i içinde yaşadığı sert, asla kırılmaz kabuğundan çıkarmak istermiş gibi hissettim. İşte filmin ters köşesi burasıydı. Peter, Phil’i düzeltmeye ya da kurtarmaya çalışan bir karakter değil ve hiç olmayacak. Peter kendisini gerçek erkek olarak nitelendiren bu adamı bir sorun olarak görüyordu sadece. Hayatında sahip olduğu tek şeyin, annesinin, hayatına mal olabilecek bir sorun hem de. Aslında Peter filmin başından beri zaten erkekti. Annesini koruma içgüdüsüyle yaşayan bir erkek. Bu durumda kendine biçtiği görevle birlikte Phil’i ortadan kaldırmakta kendisine düştü. Zamanla Phil’in güvenini ve sevgisini kazanan Peter, annesinin sorununu zekice ortadan kaldırmayı başardı. Aslında Peter en başından beri Phil’in zaten kendisini dönüştürmeye çalıştığı erkek olduğunu seyirciye de göstermiş oldu.

Günümüzdeki erkeklik kavramının evrimiyle ilgili belirgin değişimler, "The Power of the Dog" filmindeki karakterlerin dinamikleriyle gösteriliyor. Eskiden erkeklik genellikle güç, cesaret ve duygusuzlukla ilişkilendirilirdi. Erkeklerin duygularını bastırması, güçlü olması ve toplumda liderlik rollerini üstlenmesi beklenirdi. Bu baskılar, erkeklerin duygusal açıdan kendilerini ifade etmelerini zorlaştırırken, sertlik ve rekabetçilik üzerine odaklanmalarına neden oldu. Aynı zamanda, erkeklik genellikle fiziksel güç ve toplumsal statü ile ölçülüceğine inanıldı.

Phil'in geleneksel erkeklik normlarına uyum sağlama çabası ve duygusal zorlukları, geçmişteki katı beklentilerin altını çizerken, Peter'ın daha duygusal ve kırılgan yapısı ise modern erkeklik tanımındaki değişimin bir yansıması diyebiliriz. Filmde, Phil ve Peter arasındaki zıtlık ve bu zıtlığın hayatlarına nasıl şekil verdiği incelenirken, modern erkeklik kavramındaki değişimlerle uyumlu bir bağlantı kurulabilir. Film, erkeklik kavramının tek tip olmaktan çıkıp çeşitliliğe ve duygusal açıdan daha zengin bir deneyime doğru evrildiğini gösterirken, toplumun artan kabulü ve anlayışının da altını çiziyor. Çünkü nihayet modern dünya ve toplum, bu katı erkeklik normlarını sorgulamaya başladı. Duygusal zekâ ve empati gibi özellikler artık erkeklik tanımının ayrılmaz bir parçası hâline geldi. Toplum, erkeklerin duygularını ifade etmelerine ve kırılganlıklarını göstermelerine daha fazla alan tanımaya başladı. Bu erkeklerin daha derin ilişkiler kurmalarına ve duygusal refahlarını artırmalarına yardımcı oldu. Bu bağlamda, "The Power of the Dog" hem erkeklik kavramının geçmişten günümüze nasıl değiştiğini gösteriyor hem de modern erkeklik algısının daha esnek, kapsayıcı ve duygusal olarak zenginleştiğini vurguluyor.