The Wonder (2022) Psikolojik İnceleme
"Hikayeler olmadan hepimiz birer hiçiz."
Sebastian Leilo tarafından yönetilen ve 2022 yılında yayımlanan The Wonder bir psikolojik gerilim filmidir. Netflix' te yayınlanan film Emma Donough tarafından yazılan 'The Wonder' adlı kitabın uyarlamasıdır, filmin başrollerini ise Florence Pugh ve Kila Lord Cassidy paylaşmaktadır. Film hakkında şu ana kadar yazılmış incelemelerde genel olarak filmdeki din-bilim çatışmasına değinilmiş ama kitabın yazarınında dediği gibi The Wonder aslında travma ve bunu nasıl sindirdiğimize dair bir hikaye.
İrlanda'nın kırsal bir bölgesinde geçen film, on birinci yaş gününden itibaren yemek yemeği reddeden ama buna rağmen hayatta kalabilen bir kızın hikayesi. Bu kız (Anna) herkese 'cenetten gelen mana' sayesinde hayatta kaldığını söyler ve tabi bu durum kızın çevresinde ün kazanmasına neden olur bu yüzden de birçok doktor ve din adamının dikkatini çeker. Kızın nasıl hayatta kaldığını anlamak üzere kızı sekiz saatlik nöbetler şeklinde izlemesi üzerine bir hemşire (Lib Wright) ve bir rahibe getirtilir ve hikaye burada başlar. Biz izleyici olarak hikayeyi hemşirenin gözünden izliyoruz. Lib başından beri Anna'ya inanmaz ve onun gizlice yemek yediğine inanır ancak diğer birçok insan Anna'nın mucizevi bir şekilde hayatta kaldığına inanır ve onun belkide bir azize olabileceğine dair düşünenlerde vardır.
Film boyunca psikolojik açıdan göze çarpan en önemli şey her iki baş rol karekterinde travması olması. Hemşire Lib, doğumundan üç hafta sonra çocuğunu kaybetmiş ve daha sonrada kocası tarafından terkedilmiş bir kadındır. Bununla baş etme yöntemi olarak ise bir tür halüsinasyona sebep olan bir madde kullanmaktadır. Anna ise dokuz yaşında cinsel istismara uğramış bir kız çocuğudur. Ancak Anna'nın kendini aç bırakması tam olarak buna bir tepki değildir, bunun yanında ailesi tarafından özellikle annesi tarafından manipüle edilmiş bir çocuktur. Anna, abisi tarafından dokuz yaşında manipüle edilip cinsel tacize uğrar ve muhtemelen bu durumdan ailesininde haberi vardır. Bir süre sonra ise abisi ölür ve annesi bu durumdan dolayı Anna'yı suçlar. Muhtemelen abinin hatasının farkında olan annesi çocuğunun cehennemde olduğuna inanır ve Anna'yı oruç tutması ve günde otuz üç defa oruçluyken bir duayı tekrar etmesi gerektiğine inandırır ve eğer bunu yaparsa hem abisinin cehennemden kurtulcağına hem de kendisinin cennete gideceğine inandırır. Anna'nın asıl yemek yememe sebebi budur. Ayrıca Anna'da cinsel tacize uğrayanlarda genel bir tepki olarak kendini suçlamayıda görebiliriz, tabii bu durum annesinin manipulasyonu sonucunda oluşmuşda olabilir. Çünkü annenin oğlunu daha çok sevdiği bellidir, Anna oğlu için açlıktan ölse bile bu duruma dur demeye niyeti yoktur. Anna'nın bu yükten kurtulmasıda metaforik olarak ölmesi ve Nan olarak hayata tekrar dönmesi ile kurtulur. Filmde Lib'in geçmişinden nasıl kurtulduğu tam olarak gösterilmiyor ancak, Lib'in Anna için savaşması ona yaşama dair yeni bir umut vermiş olabilir. Filmde tramvanın insanı manipülasyona nasıl daha açık hale getirdiği ve kişinin bunun sonucunda kendini suçlama yatkınlığı olduğuda görülebilir. Din-bilim çatışması ve kadının toplumdaki yeri göze en çabuk çarpan kısımlarıydı filmin ama bu hikaye bir taraftanda küçük bir çocuğun psikolojik ve fiziksel olarak hayatta kalmasının hikayesi.
The Wonder'ın bir de gerçekliğe dokunan bir yanı var aslında. Avrupa ve Amerika'da kendini aç bırakan kız çocukları 19.yüzyılda oldukça popülerdi. Yemek yemeyi reddeden ama buna rağmen hayatta kaldığını iddia eden bu çocuklar bunun yanında birde doğaüstü güçlerede sahip olduklarını iddia ediyorladı. New York Times, British Medical Journal gibi dergi ve gazetelerde bu çocukların hikayesine yer veriliyordu. Genellikle fakir ve kırsal bölgelerde yaşayan bu kızların çoğu travmatik olaylar, uzun süreli koma veya bazı tıbbi rahatsızlıklar sonucunda yemek yememeye başlıyordu. Bazı araştırmalara göre ise yemek yemeyi reddeden bu kızlar bugün anorexia nervosa olarak bildiğimiz yeme bozukluklarının bir başlangıcıda olabilir.