Titan'ın Laneti ve Maalesef ki Daha Başka Birçok Şey

Üçüncü kitapla ilgili bir yazı yazdığı düşünülürken aslında hiçbir şeyden bahsetmemeyi başarmış onca insana ithafen.

İlk önce dilerseniz, şu başlığı bir takdir edelim. Gerçekten bu başlığa rağmen yazıya tıkladığınız için sizi tebrik etmek istiyorum, dijital pazarlamanın penceresine kafasını vuran bir kara sinek görürseniz bilin ki o benim.

Bundan birkaç hafta önce, kendimi yeniden bir çocuk gibi hafif ve mutlu hissedebilmek için ne yapabileceğimi düşünüyordum. Terapi, egzersiz, affediş ve unutuşlar gibi mantıklı şeyleri ilk celsede kenara ittim ve kendimi kitap okumaya başladığım o seriyi yeniden okurken buldum.

İlk kitabı okuduktan sonra buraya gelip benim ve çocukluğumla ilgili internete (ve okuyan o 100 kişiye) yapmamam gerektiği kadar çıplak itiraflarda bulundum. Şimdi, üçüncü kitabı bitirdim ve buraya aynı hatayı yapmya geldim.

Canavarlar Denizi'nin sonunda yerimde zıplıyordum çünkü en nihayetinde "bu" kitabı okuyabilecektim. Bu kitapta ne isterseniz var: Gökkubbeyi taşıyan yaşlı adamlar, kardeş katli, gökdelen kadar uzun sihirli robotlar, çocuk ölümleri, antik feministler, kart oyunları, yıldızlar, ejderhalar, kıskançlık, canavar inekler ve çok daha fazlası.

1-Yeraltının Issız Çocuğu

Bu kitap çok değerli çünkü her i-can-fix-him kızın arkasında, çocukken okuduğu ya da izleyip vurulduğu duygusal hadımlığı arş seviyesinde, siyah pantolonlar giyen ve acı çeken zayıf ve sessiz bir erkek vardır. Bu çocuğun bu seride vücutlaştığı karakter, Nico Di Angelo, işte tam bu kitapta bizimle tanışıyor ve ablasını bahsettiğim gökdelen kadar uzun sihirli robotlar eziyor. Bianca'ya üzüldüm, çok değil (kardeş dinamikleri konusunda biraz hassasım, lütfen kardeşinizi terk ederken yanınızda iyi bir bahane bulundurmayı unutmayın) ve Rick amcamız kendisine bir kişilik koymayı unutmuş.

Bu ölüm Nico'nun artık üzgün ve sinirli olacağı anlamına geliyordu ve içinde tufanlarkopan karakterlerden daha eğlenceli ne var, bence de, yok.

Nico'nun ablası ölmeden önce ona dönüp bir kere baktınız mı? Hayır, bakmadınız. Kendisi şimdi karardı ve "ilginç" bir karakter oldu. Karakterlerin bazen karanlıklara bir fondü misali batması gerekiyor ki, daha tatlı olsunlar. (Bu arada ben Nico'nun karakterinin edebi olarak baharatlı olmasından bahsediyorum lütfen yanlış anlaşılmasın, kurgusal da olsa bunlar çocuk insanlar. Belki ben de çocukken okuduğumda kendimi yerden yere atmış olabilirim ama bu benim psikolojik problemim.)

2- Bu İki Kadın Arasında Bir Şeyler Dönmüş:

Lütfen size Thalia ve Zoe'nin birbirlerini ilk gördüklerindeki diyaloglarını okutmama izin verin.

"The one called Zoe stopped short when she saw Thalia. 'You', she said with distaste.

'Zoe Nightshade.' Thalia's voice trembled with anger. 'Perfect timing, as usual.'

Nedir, düşmanlığın bu çekici etkisi bilmiyorum, üzerine eğilmek çok isterim ama bunun için çok fazla enemies-to-lovers kitaplar okumam gerek, ve lütfen benden bunu istemeyin. (lütfen isteyin.)

Çocukken Thalia'dan biraz korkmuştum açıkçası, çünkü benim için Zeus'un gayrimeşru çocuğu olması, siyah eyelinerı ve mavi gözleri ve yırtık pantolonu, bir ağaç olarak geçirdiği 4 yıl ve Greenday dinlemesiyle yeryüzüne ayak basmış "en havalı insandı". Hayallerimde birbirimize saygılı bir uzaklıkta duruyorduk, arada söylediğim şeylere elinde olmadan gülüyor sonra da hemen kendisini toparlıyordu. (Bunu bu şekilde yazınca deli gibi duyulmuyorumdur umarım. Ama size Thalia ile ilişkimi başka nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Kitap karakteri olan Thalia ile benim kendime o kitapta yazdığım karakter arasındaki ilişkiyi size anlatmam gerektiğini en az siz de benim kadar biliyorsunuz.) Ama şimdi karşılaştığımızda daha eşit gibiydik, ben hiç bir ağaç olarak zaman geçirmedim (Öğrenci işleri binası dışında, yani) ama şimdi ben ona sakin olmasını söyledim, o da bana sinirli bir bakış attıktan sonra penceresinden dışarı baktı ve denediğini söyledi.

3- Avlanan Kadınlar, Birlikte Kalırlar:

Yunan mitolojisinde kadınların erkeklerin saçmalıklarından yorgun düşerek kendilerini 'AY AMAN LANET OLSUN YA OF' diyerek azad etmeleri o kadar trajikomik geliyor ki bana. O zamanlar bile mitolojiye yansıyacak kadar bir rejim varmış ki, Kirke'nin adasındaki kadınlar da Artemis'in Avcıları da bir patriyarkaya bir de özgürlüklerine bakmışlar, 'ohooo' demişler ve kaçmışlar.

"'That boy in Colorado," Zoe said. You turned him into a jackalope.'

'Ah, yes.' Artemis nodded, satisfied. 'I enjoy making jackalopes.'"

Çocukken bu mantığı tam olarak anlamamıştım ama çocukken hiç 24 yaşında Türkiye'de yaşayan bir kadın da olmamıştım. Şimdi Artemis'in sunduğu anlaşmaya bir bakıyorum, Artemis'le arkadaş olacağım, bir sürü güçlü ve özgür kadınla avlanacağım ve ölümsüz olacağım "ama" erkek yok.

Çok zor bir soru, kesinlikle.

Percy de kenarda işte ağlıyor, ıy sevmiyorlar erkekleri çok salaklar diye ne var, sana bir saygısızlıkları mı oldu(oldu) bir sıkıntı mı çıkarttılar (yani, biraz), sen daha "erkek olan arkadaşlarına sarılamıyorsun?".

3,5- Percy Daha Erkeklere Sarılamıyor

Bu durum kesinlikle kendi başlığını hak ediyor çünkü bunu son 3 kitapta görüyorum. Şakasız Percy erkek olan arkadaşlarına sarılamıyor.

"Annabeth and Thalia both hugged Grover. I gave him a big high five."

Ve başka bir zaman:

"Grover was my oldest friend. He gave Annabeth another hug. He clapped me on the shoulder, then headed back through the dunes." (Burada Grover ölüme falan gidiyor bu arada)

"Grover gave Annabeth and Thalia big hugs. Then he grasped my arms."

4- Bu kitap, İyi Bir Kitap

Bu kitapların hala beni, 24 yaşına girmek üzere olan depresif bir kadını, güldürebilmesi çok ilginç geliyor bana.

"Zoe started the meeting off on a positive note. 'This is pointless."

Aynı zamanda bu kitaplar bu kadını hala ağlatabiliyor. Ki, çoğu popüler görüşün aksine, ben kitaplarda zor ağlıyorum. Zoe'nin ölümü öyle sakindi ki. En başından beri soğuk buz gibi olan kadının kendini açmaya başlaması, ailesine ve kendisine olan savaşı ve fedası. Yemin ederim, tüylerim diken diken oluyor.

"Stars," she whispered. "I can see the stars again, my lady."

A tear trickled down Artemis' cheek. "Yes, my brave one. They are beautiful tonight.'

'Stars.' Zoe repeated. Her eyes fixed on the night sky.

She did not move again.

5-Öfke Problemi:

Eğlenceli şeylere geri dönelim, mesela Thalia ve Percy arasındaki saçma sapan rekabet:

Ben uzun zamandır kendisini tutmak durumunda kalan insanların ağzından kitaplar okuduğum için, şimdi, bazen Percy spontane davrandığında, sinirlendiğinde ve patladığında, sanki birisi içimin musluğunu açıyormuşçasına rahatlıyorum. (Bu, çok kötü bir benzetme oldu, biliyorum, insanın aklına hemen küçük abdest geliyor ama çok dolu bir şeyin boşalmasını başka nasıl anlatabilirim bilmiyorum diyecektim ki ne yazdığımı fark ettim haydi bunların hiçbiri olmamış gibi davranalım.)

Percy sinirini gösterdiği zaman rahatlıyorum çünkü ne kadar öfkeli olduğunu anlatabilecek kadar güçlü ve bu yüzden umursamaz. Tüm nehri yatağından kaldırabilir, bir damla suda fırtına koparabilir. Öfkesini gösterebileceği enstrümanları mevcut, öfkesi kadar çoklar, çocuğun elinde her türlü renk var.

Bu öyle bir ayrıcalık ki beni biraz sinirlendiriyor açıkçası, ben şu anda bir şeye sinirlendiğimde ne yapacağım? Duvarlara yumruk mu atacağım? Ayağımı yere mi vuracağım? Hayır. Bir duracağım, "Allah'ım Yarabbim" diyeceğim, sonra bir "ÖFF" ekleyeceğim, bir kaç saniye sonra "Ya of ya" diyeceğim, sonra bir küfredeceğim, sinirli bir şekilde masayı falan sileceğim, bilmiyorum çöp poşeti falan çıkartacağım, lavabonun içine tabakları böyle "ufff" diye koyacağım, sonra da ağlamaya başlayacağım.

Bunun bir erkek olayı olduğunu düşünmüyorum, eminim etkisi vardır. (Haydi bu parantezde konudan TAMAMEN SAPALIM ve kadın ve erkeklerin öfkelerini gösterme biçimlerindeki farklılığa odaklanalım çünkü bize ne kitaptan. Hangi kadın olan arkadaşımla konuşsam, hepsi kendisinin dışarıda sürekli sanki bir monitör varmış gibi hissettiklerini, kendilerinin her an farkında olduklarını söylediler. Bad Feminist'te Roxane Gay bunun sebebinin kadınların "Kadın" rolü yaptıklarını söylüyor. Vücudumun ve davranışlarımın hep farkındayım. Yüzümün ve bakışlarımın nerede durduğunun hep farkındayım. Spontane bir şey yapmam çok daha zor, çünkü duvarı yumruklarken nasıl görüneceğimin farkındayım.)

6- Luke, üzümlü kekim

Bu kitapla birlikte Annabeth ve Luke'un birbirlerine duydukları hislerden yavaş yavaş Luke'un o kompleks kötü adam özelliklerini görmeye başlıyoruz. En başından beri saçmasapan bir kötü değildi. Tanrıların ihmalkar olduklarını ve tüm dünyayı bencilce davrandıklarını söyleyerek hareket ediyordu, devrim istiyordu, yeni bir şansın sadece bir değişimle gelebileceğini söylüyordu.

Bu anlaşılmayacak bir şey değil. O yüzden Luke iyi bir kötü adam. En azından saygı duyduruyor. Bir de, Annabeth üzerinden de o sempatiyi veriyor aslında. Annabeth ve Percy'nin aralarındaki romantizm sarmalına, Annabeth'in kötü adama duyduğu sevginin de katılması çok mantıklı. Karakterlerinin birbirini sevmesiyle, hikayenin politikasını ve psikolojik gerilimini hop halletmiş oluyor.

"'Thats disgusting!' Annabeth said.

Luke sneered at her. 'Your mother was born from Zeus's split skull, Annabeth. I wouldn't talk.'"

Yine saatlerce konuştum gibi oldu değil mi? Bunun sebebi saatlerdir konuşuyor olmam.