Topraksız Tarım İklim Değişikliklerine ve Artan Popülasyona bir çözüm olabilir mi?
Son zamanlarda ön planda olan topraksız tarım iklim değişiklikleri ve artan popülasyona nasıl etki edebilir?
Öncelikle Topraksız Tarım, diğer adıyla Hidroponik Tarım'ın ne olduğunu bir açıklamak isterim.
Topraksız tarım, gübre ve kimyasal ilaçları kullanmadan sağlıklı ve organik sebze ve ot türleri ve küçük meyve fidanlarını yetiştirmek amacıyla yapılır. Bu sistemde az su harcanır ve değişik (kokopit, kum, strafor, kaya yünü gibi) ortamlar kullanılır. Bazı sistemlerde, ortam yerine sadece su kullanılır. Kökler suda besinlerini alarak, gelişim sağlar. Topraksız tarımı daha iyi anlayabilmek için bitkinin fizyolojisini bilmemiz gerekir. Her bitki yaprakları ve kökleri tarafından mikro besin maddelerini (gübre) alabilir. Bu mikro besin maddelerini bazıları yaprağa püskürtülerek kullanılır, ve böylece gübreden büyük tasarruf sağlanır. Böylece dolaylı yoldan da olsa ekonomik anlamda daha az masraflı denilebilir. Azot, potasyum, fosfat, kalsiyum, magnezyum ve kükürt gibi makro elementler topraktan çözelti halinde verilmeleri gerekir. Topraksız tarımda gübreler ezbere verilmez, çünkü her bitki birbirinden farklı besinlere ihtiyaç duyar. Bu bahsettiğim gübre miktarını ayarlamak için EC Metre dediğimiz çözeltinin elektrik iletimini ölçen aletler kullanılır.
Peki ya topraksız tarım dediğimiz şey, iklim değişikliklerine ve dünyada gittikçe artan insan popülasyonuna nasıl etki edebilir?
Normal bildiğimiz tarım tarzından ziyade, toprak kullanılmayan ama toprağa yakın sayılabilecek maddelerde üretilmesi, dünyada artan popülasyondan dolayı sürekli inşaat hallerinden dolayı tarım yapılabilecek alanların kısıtlanmasını düşündüğümüzde müstakil bahçeli evlerde otursak da oturmasak da evin balkonunda bile yapılabilecek türden bir tarım yöntemidir. Daha az alan kullanımı söz konusu olduğu için daha yoğun üretim yapılabilir.
Geleneksel tarıma göre %90’a varan oranda daha az su kullandığı için su kıtlığının bulunduğu bölgelerde büyük avantaj sağlayabilir. Daha az su kullanmasını ise şu şekilde açıklayabiliriz; kokopit dediğimiz madde aslında Hindistan cevizi kabuğu, kendi ağırlığının yaklaşık 9 katı kadar besin ve suyu emebilme özelliğine sahip olan bir madde. Nasıl bir etkisi olabilir sorusunun cevabı ise şöyle; Kokopit, suyu bitki köklerine eşit şekilde dağıttığı için su etkin kullanılır. Suyu emdiği için bitkilerin suya erişimi daha uzun süreli olur. Böylece su buharlaşması ve drene edilmesi engellenmiş olur. Kapalı ve kontrollü ortamlarda yapıldığından dolayı mevsimlerden bağımsız tüm yıl boyunca üretim yapmayı sağlıyor. Kışın çilek yetişmeyeceğini hepimiz biliyoruz, ama bu tür ortamlarda çilek yetiştirebilir ve tüm yıl boyunca taze taze çilek yiyebilirsiniz!
Geleneksel tarım ile yetiştirilen sebzelere göre öyle çok büyük bir tat farkı da bulunmuyor ama bu tat farkının ana sebebi verilen gübreler. Yetiştirdiğiniz bitkilerinizin besin ihtiyacını, ihtiyacına göre verdiğinizde daha tatlı sebzeler yiyebilirsiniz.
Peki ya iklim değişiklikleri?
Toprakta ve açık alanda yapmadığınızı, kontrollü bir alanda yapıldığını düşünürsek, zararlılar ve hastalıklar daha az görülecektir. Böylece pestisit kullanımı azalacak, çevreye kimyasal madde salınımı bir hayli düşük seviyelere ulaşacaktır. Toprakta yapılmayacağı için toprak erozyonu riski ortadan kalkacaktır. Dış iklim koşullarından bağımsız olarak çalışacağı için, hava olaylarının tarıma olan olumsuz etkilerini minimuma indirecektir.
Sonuç olarak, günümüzdeki artan popülasyon ve bu popülasyonun etkisiyle oluşan iklim değişikliklerine bir çözüm olabilir. Yüksek verimlilik, daha az çevre kirliliği ve kimyasal kullanımı azalmasıyla, iklim koşullarına dayanıklılık gibi avantajları ile sürdürülebilir tarıma etki edebilir.