Türk Edebiyatı Serileri #1 Türk Edebiyatı'nın İçinden Hüseyin Rahmi GÜRPINAR
Türk Edebiyatı'nın eşsiz dünyasını keşfetmeye hazır mısınız? Meraklılar ve yeni başlayacaklar için kaçırılmayacak fırsat!
Başlıkta da görüldüğü gibi yeni bir seriye daha başlıyoruz. Edebiyat, herkesin çok ilgi duymasa da bir kere o camianın içine düştüğünde takılıp kaldığı,lezzetinin farkına vardığında asla doyamadığı,bir kere yüzmeye başladığında hep daha fazlasına ulaşmak,hep daha fazla şeyler keşfetmek için derinlere daldığı bir okyunustur.
Hüseyin Rahmi'de bu camianın nadide bir parçasıdır.Her bir okuyucunun birgün ortaya çıkıpta onu keşfetmesini bekleyen o okyanusun derinlerindeki istiridyedir.
Kendisine beslediğim şahsi sevgi bir yana,eserlerindeki üslubu aslında toplumun çok içinden olan ve belki de trajik olarak bir türlü atlatamadığımız,çözemediğimiz hatta kınadığımız olayları çok yerinde bir ironiyle anlatmasından dolayı ilk olarak bu seriyi ondan başlatmak istedim.
Kendisinin biraz magazinsel yanından da bahsedecek olursak; 7 kadınlı bir evde büyümüştür. Buradan da anlayabileceğimiz üzere eserlerine konu olan birçok olayı ya da bu olayları hikayeleştirirken kullandığı üslubu tam olarak bu 7 kadınlı dünyadan gelir. Çünkü kendisi de o "sokak ağızı" dediğimiz ortamda bulunmuştur. Birçok dedikodu dinlemiştir,el işi yapmıştır ('Ne?'Dediğinizi duyar gibiyim ve 'evet!' kendisi çok iyi oya işlermiş) ve bunu da -bana göre- çok akıllıca bir yöntemle gerçekleştirmiştir.
O yöntem de mizahtır. Aslında güldüğümüz herbir hikayenin altında toplumun çok trajik bir yönünü görürüz. Olmaması,yapılmaması gereken davranışların eleştirisini görürüz.
Kendisi gerçekten de beni okurken güldürebilen tek yazardır. Tüm samimiyetim ile söylüyorum.
Bunun açıkçası başarılması çok zor bir şey olduğunu da düşünüyorum. Hele ki aramızda yıllar, hatta yüzyıllar arası mesafe varken..Bilmeyenler için Hüseyin Rahmi eserlerini 1889 yılından ölümü 1944 yılına kadar olan süreçte yayımlamıştır. Hatta bazı eserleri o öldükten sonra da tamamlanıp yayımlanmıştır.
Buradan da anlayacağımız gibi tarihsel olarak geniş bir dönemin içinde bulunduğunu ve yazılarında da bu toplumsal farklılaşmaları ele aldığını görüyoruz. Hikayeleri ile bizi geleneksek Türk halkının evine misafir ediyor,sofralarında oturtuyor,ikili ilişkileri dahil kapı arkalarında konuşulan her türlü sırlarını ortaya çıkarıyor,kişilerin batıl inançlarını,korkularını izleme fırsatı yakalatıyor.
Dizilerde keyifle izlediğimiz o hoş sohbet,eğlenceli çalışanların mutfak sahnelerinin nereden esinlenildiğini Hüseyin Rahmi okuduktan sonra daha iyi anlayacaksınız.Dizilere ilham olmasından bahsetmişken "İnek Şaban" filmleri sanırım en iyi örneklerden biri olacaktır. Gulyabani,Süt Kardeşler ve daha niceleri...
Yani görüldüğü üzere kendisi oldukça enteresan ve renkli bir karakterdir. Yarattığı kahramanları güçlü bir gözlem yeteneğiyle öyle bir kurgu ile etrafını sarar ki, okuyucu romanın içine hapsolur.
Oradaki hayatın bir parçası olur.
Yorumlanmak için ele alınabilecek çok çeşitli eserlere sahip olsada, burada sizlere daha güncel bilgiler verebilmek adına elime en son ulaşan kitabı olan Hakka Sığındık'tan ve kişisel favorim Mürebbiye'den bahsetmek istiyorum.
Yukarıda da görmüş olduğunuz bu kitap aslında klasik bir Hüseyin Rahmi mizahından biraz daha farklı. Mizah unsurunu yine hikayenin belli yerlerinde görmekle birlikte bu sefer Hüseyin Rahmi,dönemin daha trajik bir yanına ışınlıyor bizi.
Yıl 1919, yer İstanbul.
Zengin-fakir herkes İspanyol gribinin pençesine düşmüş yaşam mücadelesi veriyor. Açlık,işsizlik,yeni bitmiş bir savaşın yaralarını sarma süreci de cabası...Dönemin ekonomik yetersizlikleri ve bir devletin çöküş aynı zamanda yeniden doğuş süreci arkaplanda tüm bunların en büyük etkeni.
İşte tam bu süreçte inancının içinde kendi gerçekliğini kaybetmiş,kafası artık gerçek dışı şeylerle bulanmış zengin bir adamın aldığı bir tehdit mektubu ile ailesini korumak uğruna dolandırılmasıyla olay örgüsü başlıyor.
"Düşünüyorum düşünüyorum,en çok ibadet edenlerin hırsız,rüşvetçi oldukları şu zamanda bu nazik işi vicdanına,doğruluğuna,dindarlığa havale edecek,bırakacak bir adam bulamıyorum.
Ne fena zamanlara kaldık..."
Güçlü tasvirleri ve yalın ama yeri geldiğinde iğneleyici anlatımıyla dönemin ruhu,İstanbul'u,kitabın son sayfasına kadar gözlerimin önündeydi. Okurken çok uzakta olsam da bir yanım sanki o sokaklarda yürümüş,o mahallelinin konuşmalarına kulak vermiş ve hastalıktan vefat edenlerin yasını tutmuştu.
Ben tok yatarken aç yatan komşunun hakkında yaptığı beddualar,dedikodular mı dersin,küçük bir alevin gelip senin tüm hayatını kül ettiğini mi? Yoksa zalim bir hastalığa tüm aileni kaptırdığını mı?
Aç,susuz yatacak yeri olmayan çocuklar hâlâ daha var. Sırf geçinebilmek için bedenini satan çocuklar da...ama onlara sahip çıkan iyi yürekliler de var hâlâ.
Onları da unutmamak lazım.
Anlatılanların hepsi çok gerçekçi,hepsi halkın içinden... Hüseyin Rahmi kesinlikle halkın dilini ustaca kalemine yansıtıyor. E tabi aradaki tatlı mizahı da hoşunuza gidiyor.
Son söz olarak kitabın son bölümü hakkında tek bir yorum yapmak istiyorum: "Harikaydı"
Belki okumuş olanlar ya da okuyacaklar için sonrasında bu abarttığım kadar değildir fakat beni çok etkilediğini açıkça söyleyebilirim. Özellikle de komiser karakteri. İşi ve vicdanı arasında kalıp hayatını adadığı mesleğe sırf kendine ve yaptığı işe saygısından dolayı veda etmek çok erdemli bir davranıştır. Artık böyle insanlar kalmayacak kadar azaldığından mıdır bilmem beni etki altına alan bir davranıştı.
"Aç halk birbirini didiklerken onlar tok,yarın endişesinden azâde,rahat ve huzur içinde lehlerine yeni bir dönüşüm için fitne düşünüyorlar..."
Konu hakkındaki düşüncelerimi sonlandırırken kişisel favorim olan "Mürebbiye" adlı eseri hakkındaki fikirlerimi de şu son paragrafa iliştirmek isterim.
İlk okuduğum eseri olması ve okurken bende yarattığı heyecan,aldığım keyif sebebiyle sanırım hâlâ daha favori kitabım olmayı sürdürüyor.
Okuduğum zamanda 17 yaşında bir eşit ağırlık öğrencisiydim. Anlayacağınız Türk edebiyatı merakım bu sebeple oluşmaya başlamıştı. Derslerde bana o kadar güzel Hüseyin Rahmi tasvirleri yapılmıştı ki sanırım hâlâ daha etkisinde olup bu yazıyı bile ona istinâden yazıyorum.
Konusu gereği Geleneksel bir Türk ailesine sahip olan Dehri Efendi küçük çocukları daha iyi bir eğitim alsın diye Tanzimant Dönemi modasına uymayı sürdürerek evlerine Fransız bir mürebbiye almaya karar verir. Fakat tahmin edilemeyen bir şey vardır. O da Fransız mürebbiyemiz Anjel biraz hafif meşrep bir kadındır. Çekiciliği,güzelliği ve yetenekleri karşısında evin hiçbir erkek ferdi ona karşılıksız kalamaz. Buradaki asıl husus ise mürebbiye kimi seçecektir? Ya da her şey bir aldatmaca mıdır?
Okurken çok keyif alacağınız,İş Bankası yayınlarının da anlaşılır çevirisiyle (çok fazla eski Türkçe olmasına karşın günümüz diline çevirmektense olduğu gibi yazıp alta açıklama bırakmaları daha keyifli bir okuma ortamı oluşturuyor)Hüseyin Rahmi bizlere yıllar öncesinden bile hâlâ daha keyifli bir okuma sunuyor ve eğer ki daha önce hiç Hüseyin Rahmi Gürpınar okumadıysanız şahsi tavsiyem ilk bu kitap ile başlamanız.
Pişman olmayacaksınız.
Şimdiden iyi okumalar dilerim.