Türk Edebiyatından 5 Roman Önerisi
Okuduktan sonra bende iz bırakan Türk edebiyatı romanları.
Sizler için edebiyatımızdan okuyup beğendiğim 5 romanı derledim.
1) Ferit Edgü-Hakkâri’de Bir Mevsim
Yolcu, bir gün yolunu yitirirsen, artık eski yolunu bulmaya çalışma, yeni bir yol ara kendine.
Hakkâri’de Bir Mevsim; gerçekliğin düşsel bir anlatımla bezendiği, yazarın gözlem gücünü müthiş anlatım yeteneği ile birleştirdiği bir eser. Eser diyorum çünkü her ne kadar roman olarak adlandırılsa da kitap yazarın kaleminden şiirsellikle dökülmüş. Ferit Edgü, bu eserinde Hakkâri’nin Pirkanıs köyüne nasıl ve nereden geldiği belli olmayan bir öğretmenin hikayesini, köyün çaresizliğini ve kimsesizliğini anlatmış. Öğretmenliğin sadece öğretmek olmadığını, yeri geldiğinde bir kardeş, bir abi, bir baba, yol gösteren kişi olduğunu göstermiş bizlere. Köyün kadınlarını, erkeklerini, çocuklarını ve soğuğunu, çaresizliğini olağanca gerçekliğiyle yazmış yazarımız. Köy, hiçliğin ortasında; soğuk, hastalık ve sefalet köyü esir almış durumda. Bu şiirsel anlatımı mutlaka okumalısınız.
2) Nazan Bekiroğlu-Nar Ağacı
Görüyor ama görünmüyordum. Konuşuyor ama işitilmiyordum. Dokunuyor ama fark edilmiyordum. Vardım ama yoktum…
Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul arasında geçen bir roman. Balkan Savaşı yıllarından I. Dünya Savaşı’na uzanan bir hikaye anlatıyor bize Nazan Bekiroğlu. Kitabımız, kahramanımıza yazılan Farsça bir mektupla başlıyor. Kahramanımız ise bu mektubun hikayesini merak edip uzun bir yolculuğa çıkıyor, geçmişe dönerek olayların yaşanmasına şahit oluyor ve tüm hikayeyi ondan öğreniyoruz. Trabzon ve Tebriz’de doğan iki ayrı, sonunda birbirine kavuşmadan yolu tamamlayamayan iki hayat. Tebriz’in en büyük halı tüccarlarından olan Settarhan ve Trabzonlu Zehra. İki savaş arasında birbirinden kopan hayatlar, yıkımlar, yeniden doğuşlar, muhacirlik ve aşk... Hepsinin hikayesi birbirinden farklı olan karakterler; Settarhan, Zehra, İsmail, Azam, Sofya ve Büyükhanım…
Kitabın kalın oluşu gözünüzü korkutmasın, öyle sürükleyici bir hikaye ki bu kitap elinizden düşmeyecek.
3) Vedat Türkali-Bir Gün Tek Başına
Hep kendimizi sıkarak yaşıyoruz, demir kalıplar içindeyiz.
1960’ların Türkiyesinde siyasi karışıklık içinde insanların dramları ve umutları anlatılıyor. Günlük konuşma diliyle kent insanı ve kent insanının perspektifinden siyaset sunulmuş. Kitapta aşk, tutku, gençliğin heyecanı, devrim ve güven ön planda; karakterlerin sıkışmışlık hissi ve kendi içlerinde yaşadıkları ise kitabın alt metni.
4) Yaşar Kemal-İnce Memed
İşte bunu yapmamalı. İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya değmemeli.
Uzun bir zaman dilimine yayılmış dört kitaplık bir başkaldırı hikayesi. Çukurova’nın insanını, doğasını, insan ilişkilerini betimlemeleriyle kaleme almış Yaşar Kemal. Bir tasvir ustası kendisi, Çukurova’yı kurşun kaleminin tozuyla renkli çizmiş, halkın portresini çok güzel özetlemiş yazarımız. Abdi Ağa’nın zulmünden kaçan Memed, Ağa’nın yeğeniyle evlenecek olan Hatçe’yi kaçırır. Daha sonra Abdi Ağa’yı yaralar, yeğenini öldürür. Garip bir köylüyken eşkıyalığa soyunur.
5) Sabahattin Ali-Kuyucaklı Yusuf
Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti...
Hem sürükleyici, hem de romantik bir aşk hikayesi Kuyucaklı Yusuf. Katmanlı bir yapısı olan kitapta zengin ve yoksul çatışmasını, köylü ve devlet yöneticileri arasındaki farkı, zayıfın nasıl ezildiğini anlatmış toplumcu gerçekçi yazarımız. Hayatın ve insanların kendisine karşı yaptığı zalimliklere karşı her zaman ince duruşunu koruyabilmiş Yusuf, çok romantik bir karakter. Annesi ve babasının öldürülmesinden sonra kaymakam acıyıp onu yanına alıyor. Yeni geldiği bu köydeki yaşantısı, Yusuf’un nazikliğini hiç değiştirmiyot.
Kitabı bitirdikten sonra okuduğum son sayfalar içimde bir burukluk yarattı. Gerçekten kalbe dokunan bir roman.