Türk Edebiyatında Sansür

Edebi eserler ülkenin kaderini değiştirecek bir güce sahip midir?

"Sansür" kavramı, hem günümüzde hem de geçmişte sıklıkla duyduğumuz, insanların seslerini duyurma, bilgi edinme ve daha birçok haklarına engel olan bir uygulama olarak karşımıza çıkar. "Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükûmetçe önceden denetlenmesi işi; sıkı denetim." şeklinde tanımlanan sansür, farklı şekillerde uygulanır. Geçmişte kitaplara, dergilere, resimlere, gazetelere getirilirken günümüzde çoğunlukta internete uygulanıyor. Şimdi türlü uygulamalarla bu sansürü atlatmanın geçici bir yolunu bulabilsek de geçmişte pek mümkün değildi ve sansürlü eserlere erişimin büyük yaptırımları vardı.

Türk edebiyat camiası, sansür kavramıyla en ağır olarak II. Abdülhamit döneminde tanıştı. Sansürlenecek eserlere bizzat karar veren padişah, dönemin siyasi durumunun da gerginliğiyle katı yöntemler izledi. Yeni Osmanlılar ve Jön Türkler gibi grupların baskısı, yazarların hem bürokrat hem de aydın olmalarıyla eserlerinde sıklıkla ülkenin durumu hakkında konuşması, hükûmeti oldukça zor durumda bıraktı. II. Abdülhamit, vatan, hürriyet, cumhuriyet, ıslahat kelimelerine; hatta burnundan rahatsız olduğu ve burnuyla anılmak istemediği için "burun" kelimesine bile yasak koydu. 29.681 kitaba sansür uygulandı.  (Çalışkan, 2019)

Halkın ilgisini daha kolay çekmesi ve fikirleri daha rahat bir şekilde aktarabilmesinden dolayı tiyatrolar sıkı bir denetimden geçti. Türk yazarlarla birlikte yabancı eserler de bu durumdan etkilendi. Özellikle Osmanlı kültürüne aykırı eserler, milliyetçilik ve özgürlük temalı eserler yasaklandı. Yasaklanan yabancı yazarlar arasında Victor Hugo, Shakespeare gibi isimler vardır.

Türk tiyatrosunun bir dönem sahnelenmeye uygun eserler veremesinin sebebi de bu sansürlerdir. Yasaklanan tiyatro eserleri arasında Abdülhak Hamit Tarhan'ın İçli Kız'ı, Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre'si en bilinenleridir.

Günümüze yaklaştığımızda sansürün siyasi söylemlere odaklanmakla beraber müstehcen içerik, dini kaygılar vb sebeplerle de uygulandığını görüyoruz. Sabahattin Ali'nin ideal ülke düzenini ve yaşayış tarzını anlattığı Sırça Köşk öyküsü devlete başkaldırı niteliğinde olduğu iddiasıyla yasaklandı.

Rıfat Ilgaz'ın "Sınıf" adlı şiir kitabı, 1944'te hem kapağıyla hem de adıyla toplumsal sınıfları, yani sosyalizm ve komünizmi çağrıştırdığı için toplatılmış, yazar hapse mahkum edilmiştir.

Nazım Hikmet'in birden fazla eseri 1929-1930 tarihlerinde "halkı suça teşvik ettiği" iddiasıyla yasaklanmıştır.

Elif Şafak'ın Türk ve Ermeni aileleri üzerinden iki ülke arasındaki ilişkileri anlattığı Baba ve Piç adlı eseri, Türkleri soykırımcı olarak gösterdiği ve Türklüğü aşağıladığı iddiasıyla 2006'da yasaklandıktan sonra davanın Avrupa Parlementosu'nda yankı bulmasıyla beraat etti.

Bu şekilde yasaklanan, günümüzde erişebildiğimiz veya erişemediğimiz birçok eser var. Sansürün, halkın huzurunu ve birliğini korumak, isyanları ve yanlış propagandaları önlemek amacıyla uygulandığını savunmakla birlikte, kişi özgürlüğüne göre bireyin bu eserlerde ifade edilen düşüncelerin doğruluğuna veya yanlışlığına kendinin karar verebileceğini, sansürün yalnızca halkı gerekli bilgiden ve gerçeklerden mahkum etmek amacıyla kullanıldığını savunan görüşler mevcut. Edebi eserler halka aşılanmaması gerektiği düşünülen fikirleri aşıladığı takdirde ülkenin kaderini değiştirecek bir güce sahip midir?


Kaynakça: https://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye%27de_yasaklanan_kitaplar

II. Abdülhamid döneminde kitaplar üzerinde sansür uygulamaları (1876-1909) https://hdl.handle.net/11499/3543