Türk Edebiyatının Lirik Prensesi: Tezer Özlü
''Henüz rüzgarlara doydun mu? Sor kendine. Henüz bulutlara doydun mu? Yeterince haykırabildin mi henüz?''
1943 Kütahya doğumlu yazar, öğretmen bir ailenin çocuğuydu. Yazmak, küçük yaşlarından itibaren hep onun bir parçasıydı. Ablasıyla çıktığı Anadolu seyahatinde gezmediği köy, kasaba kalmamıştı. İstanbul ile de liseye başladığı yıl tanıştı. Okulunun Viyana'ya düzenlemiş olduğu gezi ise Tezer Özlü için bir dönüm noktası olmuştu. Orada yeni yazarlar keşfetti ve metinleri kendi dilinde okuyabilmek için Almanca öğrenmeye başladı. Okudukça, keşfettikçe dünyaya bakışı değişti.
Yaşamın, günümüz çerçevesinde korkuyla bakılsa da sokaklarda olduğunu savunuyordu. Kendini ait hissettiği yer sokaklardı. Henüz 18 yaşındayken, bu acımasız yaşama sitem ederek intihar girişiminde bulundu fakat yapamadı. Liseyi son sınıfta bırakarak otostop aracılığıyla Avrupa gezisine çıktı. Paris'te bulunduğu vakitlerde Adalet Ağaoğlu'nun kardeşi tiyatrocu Güner Sümer ile tanıştı ve aşık oldu. 1964 yılında evlenip Ankara'ya taşındılar. Tezer Özlü, Ankara Sanat Tiyatrosu'nda hem çeviriler yapıyor hem de üstlendiği küçük rolleri sahneliyordu. Ankara, kariyerini renklendirmişti fakat evliliği uzun sürmedi. Boşanmanın ardından İstanbul'a döndü ve Tezer Özlü'nün asıl sancılı günleri başladı. Kendisine manik depresif teşhisi konuldu. Yaklaşık 5 yıl boyunca bu hastalıkla mücadele etti. Psikiyatri kliniğinde kaldığı dönemlerde ailesini ve çocukluk yıllarını anlattığı ''Çocukluğun Soğuk Geceleri'' adlı eserini kaleme aldı. Ardından yönetmen Erdem Kıral ile ikinci evliliğini yaptı. Bu evlilikten kızı Deniz dünyaya geldi fakat anneliğin getirmiş olduğu sorumluluklara rağmen yazmaya da devam etti. 1978'de Kütahya ve Ankara'daki yıllarını anlattığı on bir öyküsü ''Eski Sevgi'' adı altında yayınlandı. Erdem Kıral ile olan ayrılığının ardından kazandığı burs sayesinde Berlin'e gitti. Burada tanıştığı fotoğraf sanatçısı Hans Peter Marti ile yeni bir aşka yelken açtı. Evlendiler ve Zürih'e taşındılar. Tezer Özlü, diğer iki kocasından bulamadığı şefkati onda bulma amacıyla yola çıktığı üçüncü eşi Marti'den ''Benim ölümüm.'' diye bahseder. 1983 yılında çıktığı Avrupa seyahatinde yazmış olduğu, Türkiye'de ''Yaşamın Ucuna Yolculuk'' adıyla yayınlanan ''Bir İntiharın İzinde'' adlı romanıyla Marburg Yazın Ödülü'nü kazandı. Bu kitap aslında çocukluğundan beri kendisine ölümü sorgulatan İtalyan şair Cesare Pavese ile temellendirilmişti. Pavese'nin mezarını ziyaret ettikten sonra kaldığı otelden bir oda tutar ve kendini onun yerine koyarak hislerini duymaya çalışır. Bir gün kızı Deniz annesine, ''Bugüne kadar para hariç bir şey kazandın mı?'' diye sorar. Tezer Özlü ise buna karşılık kızının sorusunu, ''Seni ve yazdığım üç kitabı, bir de İsviçre pasaportunu.'' şeklinde yanıtlar.
Tezer Özlü, çıkan üçüncü kitabının ardından göğüs kanserine yakalandı. Hastalığını Leyla Erbil'e yazdığı mektuplar aracılığıyla anlattı.
''Leyla'cığım, Türkiye'den umudu kesip burada tutucu bir ortaçağ kafasıyla karşılaşmak bu hastalığın nedeni oldu ve olayların yoğun birikimi aynı çocukluk düşleri gibi küçük boşluklara düştüm. Uykuda ölecek gibi olunca bir ses 'Tezer!' deyip beni uyandırıyor.''
Leyla Erbil, Paris'te ziyaret etti sevgili arkadaşını fakat bu son görüşmeleri olacaktı. Tezer Özlü'nün tedavisi yeterli gelmedi ve ameliyata karar verildi. Ameliyattan sonra ablası Sezer'e baharda Arnavutköy'e geri döneceğini ve artık hep birlikte olacaklarını söyleyen bir kart attı. Fakat iki ay sonra durumu kötüleşmeye başladı. Kendisi iyi olmadığı için ablasını Zürih'e çağırdı. Ablası Sezer, tam yola çıkacakkan Marti'den bir telefon geldi ve kardeşinin artık hayatta olmadığını öğrendi. Tezer Özlü'nün son zamanlarında yanında hep eşi Marti vardı. Bir gün ona ''Beni yalnız bırakma.'' demişti ve bu son sözleri oldu. Aynı gün doğduğu ve yaşamı boyunca onun izini sürdüğü Pavese gibi Tezer Özlü de öldüğünde 43 yaşındaydı. Vefatının ardından cenazesi İstanbul'a getirildi ve Aşiyan Mezarlığı'na defnedildi.
Can Yücel, Tezer Özlü'nün anısına ''Bir Arkadaş İçin'' adlı şiirinde şu dizeleri kaleme alır:
''Aşağıda yatıyorum
Sokağa bakan pencerenin yanındaki divanda
Bir ses birden bir olay oluyor
Kulağımın dibinde
Bir dal cama vuruyor
Tezer''
Tezer Özlü'nün diğer öykülerinden oluşan ''Kalanlar'' adlı kitabı vefatından sonra 1995'te yayınlandı. Arkasından herkes bir şeyler söyledi. Kimilerine göre zaten intihara meyilli bir yapıya sahipti, kimilerine göre ise Türk Edebiyatında sadece nostaljik bir yeri vardı.
''Hepsinden öte Tezer Özlü, yaşarken anlattı içindekileri. Kimi zaman her şeyden vazgeçmeyi düşünse de hep bir şeylere özlemi vardır. Kimi zaman sınırsız yaşamaya, kimi zaman doyumsuz sohbete, dostlara ya da aşklara. Bazen de gitmeye. Sadece gitmeye.''
Tezer Özlü, bir tür varoluş sancısıyla birlikte hayata hep yaşam ve ölüm arasında kalan gri bir çizgiden bakmıştır. Tezer Özlü okumak, zamanla Tezer Özlü olmak demektir aslında. Onda yarım kalan her şey yaşantılarımızda nüks ederek bizimle devam eder. Başlayıp da sonunu getiremediği cümlelere nokta koymak yerine bir virgül daha atar hikayesini kendi hikayelerimizle buluştururuz ya da Boulevard'da laflarken bir sandalye de biz çekeriz. Tezer Özlü okuyanlar bilir..