Türkiye ve SSCB'nin karmaşık ilişkisi: 1930-1938 yıllarına bir mercek

1930-1938 yılları arasında izlenen dış politika çerçevesinde Türkiye’nin SSCB ile olan ilişkileri.


1930-1938 yılları arasında izlenen dış politika çerçevesinde Türkiye’nin SSCB ile olan ilişkileri ülkenin ekonomik ve siyasi gücünü nasıl etkilemiştir? 


Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü uluslararası siyaset ve ekonomideki yeri, devletin geçmişten günümüze izlediği dış politikaların bir sonucudur. Özellikle kuruluşu ardından 1930-1938 yılları arasında kurduğu yakınlıklar, T.C.’nin ekonomik gelişimini büyük ölçüde etkilemenin yanısıra; günümüzde sahip olduğu dış ilişkilerinin de temelini oluşturmuştur. 1930-1938 dönemi Türkiye dış politikası incelendiğinde, SSCB ile gelişen ilişkiler göze çarpmaktadır. Dünya ekonomisi içinde güçlenmeyi amaçlayan Türkiye, bu doğrultuda SSCB ile hem siyasi hem de ticari açıdan ortaklıklarda bulunmuştur.

SSCB ile T.C. ilişkileri Kurtuluş Savaşı yıllarına uzanmaktadır. 1918 ve 1922 yılları arasında Rus İç Savaşı yaşanmaktayken TBMM Hükümeti ise Kurtuluş Savaşı’nın hazırlık sürecindedir. Milli mücadelenin ihtiyaç duyduğu dış kaynağın Batı'dan alınamaması, TBMM Hükûmeti'ni Birliği’nin kurucu cumhuriyetlerinden en büyüğü olan ile yakınlaşmaya itmiştir. İngiltere’nin doğudaki hakimiyetinin artmasını istemeyen ve dolayısıyla Türkiye'nin zaferi kendi güvenlik ve geleceğini çok yakından ilgilendiren RSFSC, milli mücadeleyi desteklemiş ve TBMM Hükûmeti ile ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. İç savaş ardından yeni kurulan Sovyetler Birliği, TBMM'nin 23 Nisan 1920'deki resmi ilanından sonra hükümeti ilk tanıyan devlet olmuş ve Türkiye'ye para ve silah yardımında bulunmuştur. SSCB’nin kurucusu Lenin milli mücadeleyi destekleyen düşüncelerini şu şekilde paylaşmıştır:

“Mustafa Kemal sosyalist değildir. Fakat, görülüyor ki iyi bir örgütçü, yüksek anlayışlı bir önder. Ulusal burjuva ihtilalini yönetiyor. İlerici, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist devrimimizin önemini anlamış olup, Sovyet Rusya’ya olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum. Türk halkına yardım etmemiz gerekiyor.”

Kurtuluş Savaşı yıllarında geliştirilen iyi ilişkiler, Sovyetler Birliği ile Türkiye’nin stratejik yakınlaşmasının temelini oluşturmuştur. Bir başka deyişle, Sovyetler’in savaş sırasındaki desteği ve savaşın ardından T.C.’nin 1920 - 1930 yılları arasındaki on yıllık kuruluş sürecinde devam ettirilen iyi ilişkiler, 1930 - 1938 aralığında Türkiye’yi dış politikada SSCB ile yakınlaşmaya itmiştir.

Bu yakınlaşmanın bir başka sebebi ise ülkenin ekonomik durumu ve SSCB’nin Türkiye’ye benzer biçimde devletçi bir ekonomik model izlemesidir. 1930’ların başında Türkiye’nin durumu incelendiğinde ekonomik açıdan yardıma ihtiyacı olduğu görülmektedir. 1929’da patlak veren ekonomik krizi takiben 1930 yılında Türk ekonomisi yaklaşık %24 oranında daralmıştır. Sovyetler’in krize önlem olarak yürürlüğe koyduğu ilk beş yıllık planının başarıya ulaşması, krizin sonuçlarından kendini soyutlayamayan ve çözüm arayışı içinde olan CHP hükümetini SSCB gibi devletçi bir politika izlemeye itmiştir. Devletin ekonomide aktif rol aldığı, dış ticarette korumacılık ve ithal ikâme yaklaşımının benimsendiği bu dönem devletçilik yılları olarak bilinmektedir. Devletçilik iç ekonomik gelişmenin yanısıra ülkenin izlediği dış politikayı da şekillendirmiş, devletçi bir politika izleyen Sovyetlerle olan ilişkilerin güçlendirilmesinde etkili bir faktör olmuştur. 


SSCB ve T.C. arası Ekonomik İlişkiler 

Ticari Anlaşmalar

1930 - 1938 döneminde SSCB ile Türkiye arasındaki ticaret giderek artış göstermiştir. Mart 1931’de 1921’de imzalanan ticari anlaşma 10.yılını doldururken yeni bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmayla, Türk tüccarların Sovyet tüccarlarıyla mukavele imzalamalarını kendi planlı ekonomisine ters gören Sovyetler ile Türkiye arasında ticaretin yeni biçimleri saptanmış ve deniz seferlerinin geliştirilmesine ilişkin meseleler çözüme kavuşturulmuştur. Bu anlaşma ile Türkiye, dünyada ekonomik bunalımının yaşandığı dönemde SSCB’ye daha çok mal satma imkanı bulmuştur.

1932 yılına gelindiğinde ise Sovyet hükümeti Türkiye ile ticaretin arttırılmasını öngören ek bir anlaşma daha imzalamıştır ve Türkiye'den, Türkiye'ye sattığı mallara karşı aynı değerde mal satın alma yükümlüğünü kabul etmiştir. Cumhuriyet gazetesi SSCB'nin Türkiye'den 2 milyon lira tutarında narenciye, deri ve zeytin tanesi alacağını, bunun karşılığında Türkiye'nin de SSCB'den aynı değerde çeşitli mallar alacağını yazmıştır. Bu dönemde SSCB Türkiye’nin geleneksel dışsatım ürünlerinin en büyük tüketicisidir. Örneğin 1938 yılında Türkiye'den ihraç edilen canlı hayvanların yüzde 43'ünü, tiftiğin yüzde 31'ini almıştır.


Ziyaretler & Ekonomik Yardım 

Gerçekleşen ticari anlaşmalarla oluşturulan güven ortamı üzerine, ülkeler arası ziyaretler süreci başlamıştır. 1932'de Başbakan İsmet İnönü başkanlığındaki heyet Moskova’ya geziler düzenlemiştir. 30'u aşkın kişiden oluşan heyete; tanınmış politika ve toplum adamları, iktisatçı ve gazeteciler katılmıştır. Heyetin bileşimi, SSCB'ye yapılan bu ziyaretin politik ve ekonomik açıdan önemini kanıtlar niteliktedir.

Sovyet Rusya yetkilileri Türk heyetini oldukça iyi bir şekilde karşılamıştır. Örneğin Türk heyetinin dolaştıkları sokaklar Türkçe “Hoş Geldiniz” levhaları ve Türk bayrakları ile donatılmıştır. Kremlin’de Stalin dahil üst düzey yetkililerle ana odağı ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi olan görüşmeler yapılmıştır Bu görüşmelerin yanısıra Stalin, İnönü ile bizzat ilgilenip ona demir-çelik ve kumaş fabrikalarını gezdirmiştir. Heyetin bir parçası olan yazar Alâattin Cemil, SSCB gezisini şu şekilde anlatmıştır: "Stalin otomobil fabrikasını gezdik. Avrupa'nın en büyük fabrikalarından bir olan Stalin fabrikası 16.000 amele çalıştırıyor.”  İnönü ve heyet, Sovyetlerin kısa sürede gerçekleştirdikleri bu ekonomik kalkınmayı Türkiye için bir örnek olarak görmüşlerdir.

1933 yılında 26 Ekim'den, 9 Kasıma'a kadar büyük bir Sovyet heyeti de Türkiye'yi ziyaret etmiştir. Türk hükümeti ile Ankaralıların, Sovyet heyetini büyük bir coşku ile karşıladıklarını anlatan Falih Rıfkı Atay, bu ağırlamayı şöyle betimlemiştir: "Cumhuriyet Bayramına iki gün varken, dün sabahtan gecenin geç saatlerine kadar Ankara'yı bir şenlik havası sardı."

Seyahatlerin sonunda TASS Ajansı, Sovyetler Birliği'nin Türkiye Cumhuriyeti’ne 20 yıllık vadeyle 16 milyon liralık kredi açtığını, bunun karşılığında da Türkiye'den ithalat yapacağını açıklamıştır. Bu dönem Sovyetler yaklaşık 16 milyon TL kredi verirken, Batı’dan 2.5 milyon TL kredi alınabilmesi, Sovyetlerin Türkiye’nin dış finansmandaki önemini kanıtlamaktadır.

Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı

Türkiye alınan kredi ile Sovyet Rusya’yı örnek alarak devletçi ekonomik model altında sanayi yatırımları yapmayı planlamıştır. Bu yatırımlarda kendi ülkelerindeki başarılarından dolayı Sovyet uzmanlardan yararlanılmasına karar verilmiş, Sovyet Rusya’dan bir dizi uzman Türkiye’ye gelmiş, Türk meslektaşları ile beraber çalışmışlardır. Bu çalışmaların sonucunda 1933-1937 yılları arası uygulanması planlanan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı (BBYSP) hazırlanmış ve Türkiye’yi SSCB ardından planlı ekonomik model uygulayan ikinci ülke yapmıştır. Plan kapsamında, dokuma, madencilik, kâğıt-karton, kimya-seramik olmak üzere farklı alanlarda 23 fabrika kurulması hedeflenmiştir. BBYSP süreci makine sanayi ürünlerinin ticaretini de etkilemiştir. 1920’lerde Türkiye’nin Sovyetlerden aldığı makine ürünlerinin oranı %2 iken bu oran 1937’de sanayi yatırımları sebebiyle %40’a çıkmıştır. Bu sanayi yatırımlarının bir örneği olan, Sovyet desteğinin doğrudan sonucu niteliğindeki Sümerbank’ın Kayseri tekstil fabrikası; üretim ve istihdam kapasitesi itibariyle ülkenin ekonomisine ciddi katkı sağlamıştır. 

T.C. dış ticaret verileri 

 Tabloda görüleceği üzere Sovyetlerden yapılan ithalat miktarının artış gösterdiği 1933-1937 yılları arasında dış ticaret hacmi de 103 milyondan 200 milyona çıkmıştır. Aynı zamanda 1929'da %9.6 olan sanayi sektörünün GSMH içindeki payı 1939'da %18'e yükselmiştir. Sanayi kesiminin yıllık büyüme hızı %6.87’ye, ekonominin büyüme hızı ise %6’ya çıkmıştır. Günümüzde pek çok araştırma, BBYSP’yi Türkiye’nin o dönemdeki dış ticaret ve sanayi verileri dolayısıyla başarılı bulmuştur. Bu durum, SSCB ile yakın ilişkiler in ekonomik yardımlar itibarıyla ülkenin ekonomi ve sanayi açısından kalkınmasına büyük ölçüde katkıda bulunduğunu gösterir. 


SSCB ve T.C. Arası Siyasi İlişkiler 

Dostluk Anlaşmasının Uzatılması 

İnönü'nün ve Sovyet heyetinin karşılıklı ziyaretlerinden sonra ilişkiler yürürlükteki anlaşmalara uygun olarak gelişmeye devam etmiştir. 7 Kasım 1935 tarihinde, 1925'te Paris’te imzalanan Sovyet-Türk Dostluk Anlaşması'nın 10 yıl daha uzatılmasına ilişkin bir protokol imzalanmıştır. Bu durum gerginleşen uluslararası siyaset alanında emperyalist güçlere karşı kendini bir açıdan güvenceye almasını sağlayarak siyasi gücünü arttırmıştır.


Milletler Cemiyetine Üyelik 

1930’larda Sovyetler Birliği, Milletler Cemiyeti’ne (MC) sıcak bakmamaktaydı. Uluslararası siyasette aktif ve barışçıl bir diplomasi izlemek isteyen CHP hükümetinin MC’ne giriş isteği yakın müttefiki olan Sovyetlerle ilişkisini etkileyecek bir durumdu. Dolayısıyla, Moskova’ya olan ziyaretleri sırasında İnönü Türkiye’nin olası MC üyeliğinin bahsini açmış ve bu konuda Sovyetleri ikna etmiştir. Sonradan Sovyetler’in de Milletler Cemiyeti’ne katılmasında Türkiye büyük rol oynamıştır. 

Cemiyet içinde yapılan Avrupa Komisyonu toplantısına SSCB’nin katılmasına Fransa tepki göstermiş; ancak Türkiye, topraklarının %45’i Avrupa’da bulunan SSCB’nin katılımında ısrar etmiştir. Örneğin dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, konuşmalarında defalarca SSCB’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olma hakkını savunmuştur.

Görsellerde görülebileceği üzere 17 Eylül’de Türk gazeteleri, Sovyetler’in MC’ne girişini sevinçle duyurmuştur. Cemiyetteki yasal yerlerini almak için verdikleri mücadelede yardımlaşan SSCB ile Türkiye'nin MC’ne üye olmaları, uluslararası saygınlığı yükseltme yolunda önemli bir adım olmuştur. Bu durum SSCB ile geliştirilen güçlü ilişkilerin TC’nin siyasi gücüne olan katkısını doğrular niteliktedir. 


Siyasi İlişkilerin Bozulma Süreci

Boğazlar Meselesi 

Özellikle 1936 yılına kadar Sovyet - Türk ilişkileri durmaksızın gelişmiş ancak boğazlar meselesi, emperyalist devletlerin Sovyet - Türk dostluğunu baltalamaya yönelik hareketleri sebebiyle iki ülke arasında bir pürüze neden olmuştur.

1930 başlarında SSCB, Baltık filosunun bir kısmını Boğazlar yoluyla Karadeniz'e aktarmıştır ve bu olay Batı dünyasında Sovyet karşıtı bir politika oluşmasına neden olmuştur. Emperyalistler, Sovyet savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi olayından yararlanarak Türkiye'ye güvensizlik duygusu aşılamayı hedeflemişlerdir. Örneğin İngiliz "Daily Telegraph" gazetesi, Sovyet savaş gemilerinin Karadeniz’e aktarılmasının İngiltere'yi çok endişelendirdiğini, Türkiye'yi de "düşündürdüğünü" kanıtlamaya çalışmıştır. Buna karşılık 5 Mayıs 1930 tarihli "Cumhuriyet" gazetesinde Abidin Daver, bu kışkırtmaların Türkiye'yi endişelendirmediğini "Sovyet Rusya ile senelerden beri dost geçinen bir devlet olduğumuz için bütün Rus gemilerinin Karadeniz'de toplanacağı haberi bizi endişeye düşürmediği gibi mütehayyir de etmiyor." sözleriyle belirtmiştir.

Taraflar arası ilk görüş ayrılıkları Boğazlar rejimini düzenleyen Montrö Konferansı’nda Türkiye’nin Lozan’da imzalanan Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesine yönelik talepleri ile başlamıştır. Sovyet heyeti Karadeniz ülkelerinin savaş gemilerinin Boğazlardan geçebilme haklarını savunmuştur. 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan anlaşma gereğince Boğazlar Komisyonu dağıtılmış, savaş gemilerinin geçişini denetleme yetkisi Türkiye'ye verilmiştir. Sovyetlerin Boğazları Karadeniz devletleri ile beraber yönetme teklifini kabul etmeyen Türkiye’nin, milli egemenlik gereği bu bölgeyi tek başına kontrol etmeyi talep etmiş olması taraflar arası ilişkileri yaralamış, Sovyet yönetimi Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin sonucundan memnun kalmamıştır.

1937’de Akdeniz’deki ticaret gemileri çeşitli savaş gemileri tarafından batırılmaya başlanmış, bu durum ülkeler arası gerginliklere sebep olmuştur. İngiltere ve Fransa’nın bu durumu çözmek amacıyla Eylül 1937’de düzenlediği Nyon Güvenlik Konferansı’nda Akdeniz’in güvenlik bölgelerine ayrılarak karakollar kurulması teklif edilmiştir. Teklif edilen bu uygulamada Sovyetlerin Ege Denizi’nin kuzeyini savunması öngörülmüştür. Bu durum Sovyetlerle İtalya arasında olası bir gerginlik durumunda Türkiye’nin arada kalacağı anlamına geldiği için Sovyetlere verilmek istenen bu rol Türk yetkilileri tedirgin etmiştir. Bölgeyi kullanacak olan Balkan devletlerinin de bu konuda rahatsızlıklarını dile getirmesi üzerine söz konusu bölgenin Sovyetler değil; İngiltere, Fransa ve küçük Balkan devletleri tarafından savunulması kararlaştırılmıştır. Bu konferansta Türkiye’nin İngilizlerle birlikte hareket etmesi Sovyetlerle ilişkilerinin zayıfladığını göstermektedir. 

Dostluk Anlaşmasına Bağlı Kalınmaması

2. Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulduğu 1937-1938 yıllarında hem Türkiye, hem SSCB, ülkelerinin güvenliğini sağlamak için Batı ile temasa geçmiştir. Ancak Sovyetler Birliği, iki ülke arasında 1929 yılında kararlaştırılan, birbirlerine haber vermeden siyasi antlaşmalar yapmayacaklarını belirten karara bağlı kalmamıştır. İngiltere, Fransa ve Almanya ile müzakereler yürütüldüğü bu dönem Türkiye yürüttüğü müzakereler hakkında Sovyetlere bilgi vermiş, ancak Sovyetler kendi görüşmeleri hakkında Türkiye’yi bilgilendirmemiştir. Türk yetkililerin bu görüşmeleri İngiltere’den öğrenmeleri gerginlik yaratmıştır. Bu durum ve Türkiye’nin savaş politikası 1930-1938 arası iyi giden Sovyet ilişkilerinin bozulmasına ve iki tarafın uluslararası siyasette uzaklaşmasına sebep olmuştur.


Sonuç

1920’lerden itibaren gelişen ilişkilerine güvenen ve dış ticaret hacminde daralmanın ortaya çıktığı 1930-1938 yılları arasında dış yardım için SSCB’ye yakınlaşan Türkiye, Sovyetler ile güçlü ilişkilerinden büyük oranda yarar sağlamıştır. Sovyet dostluğu sayesinde BBYSP uygulamaya konulmuş, alınan krediler Türkiye’ye uzun vadeli yarar sağlamıştır.

1930’ların sonuna doğru Rusların boğazlar konusunda Türkiye’yi desteklemeyen tutumu ve İkinci Dünya Savaşı’na giden süreçte Türkiye’ye yönelik talepleri, iki ülke arasındaki işbirliği ortamını ortadan kaldırmıştır. 2. Dünya Savaşı süresince ilişkilerinin iyice bozulması, Türkiye’nin batıya yanaşmasına ve ABD yanlısı bir politika izlemesine yol açmıştır; dolayısıyla 1930’larda yaşananlar Türkiye’nin günümüzdeki siyasi ilişkilerinde dahi etkili olmuştur.

Özetle, gelişen ilişkiler Türkiye’nin ekonomik kalkınmasında büyük rol oynamak ve batıyla çıkmaza sürüklenen her konuda Türkiye’ye Sovyetlerle dostluk kartını kullanarak durumdan sıyrılma şansını vermenin yanısıra, olası bir Sovyet tehditine karşı daima uyanık olma gerekliliğini de beraberinde getirmiştir.

Son yıllara odaklanılmayıp duruma büyük çerçeveden bakıldığında, incelenen dönemde SSCB ile Türkiye’nin, birbirlerinin iç işlerine karışmadan uluslararası ortamda karşılıklı yardımda bulunduklarını gözlemlemek mümkündür. Bu bağlamda 1930-1938 yılları arasında Türk-Sovyet ilişkileri iki ülke açısından da olumlu değerlendirilebilir. 

Yazardan not:

Bu araştırmada kullandığım yöntemlerden biri, İstanbul Üniversitesi’nin arşivinden 1930 - 1938 arasında yayımlanan Türk gazetelerini incelemekti. Moskova’ya olan ziyaretler ve MC’ne giriş gibi olaylar hakkında çok fazla bilgi içeren Ulus, Akşam, Hakimiyeti Milliye gibi gazeteler internette rastlanamayacak detaylara sahipti. Örneğin, İnönü’nün Moskova seyahati ve heyette kimin yer aldığı gibi bilgileri Ulus, Akşam, Hakimiyeti Milliye gibi farklı gazetelerden öğrendim. Farklı bakış açıları sunan bazı noktaları olsa da olayın aynı ayrıntılarını doğrulamaları sebebiyle bu kaynakları çalışmamda kullanmayı doğru buldum.

Bu belgeler dönemin Türk dış politikasını anlamak ve ülkeye olan etkilerini gözlemlemek açısından yardımcı olabilir, ancak Türk perspektifinden yazılmış olmaları objektiflik açısından sorun yaratabilir. Dönemin gazeteci ve siyasetçileri yazılarının çoğuna kendi görüşlerini de katmışlardır, dolayısıyla ireylerin siyasi görüşlerinin olayların doğruluğuna etki edebildiğini göz önünde bulundurmalıdır. Özetle, Türk basınından yararlanırken gazetelerin politik eğilimlerini, gazetecilerin hükümete, hükümetin ise her gazeteye karşı tutumunu, basın yasalarını ve sansürü göz önünde bulundurmak gereklidir.

Dönemin tarafsız yansıtıldığına emin olmak çalışmada zorlandığım bir noktaydı. Tarafsız bilginin sağlanması amacıyla aynı olay için birden fazla gazeteye başvurulmalı, aynı zamanda SSCB - Türk ilişkileri kapsamında yaşanan olayların doğruluğunu kontrol etmek için yalnızca Türk gazeteleriyle yetinilmeyip Sovyet gazeteleri ile karşılaştırma yapılmalıdır. Araştırmamda Türk gazetelerin yanısıra Rus gazetelerden yararlanan Sovyet bir diplomatın çalışmasını kullanmam bunu sağlamıştır. 



KAYNAKÇA

Resmi kaynaklar:

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), İstatistik Göstergeler 1923-2012, Ankara, 2013.

Kitaplar:

  • Kolesnikov, Aleksandr. Atatürk Dönemi Türk-Rus İlişkileri. Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2010.
  • Aras, Tevfik Rüştü. Atatürk’ün Dış Politikası. Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003.
  • Dimitır Vandov, Atatürk Dönemi Türk-Sovyet İlişkileri, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014.
  • Perinçek Mehmet. Atatürk’ün Sovyet Görüşmeleri. Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005.
  • Bilge, S. Güç Komşuluk Türkiye-Sovyetler Birliği İlişkileri 1920-1964. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara.
  • Gürün, K.Türk-Sovyet İlişkileri 1920-1953. Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2010.
  • İnönü, İ. Hatıralar. Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009.

Makaleler

  • İlkin, Selim. Birinci Sanayi Planı Döneminde A.B.D.’li Uzmanlara Hazırlatılan Türkiye’nin İktisadi Bakımdan Umumi Bir Tetkiki Adlı Rapor. Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi Semineri, Yapı Kredi Yayınları, 1981.
  • İlkin, Selim, Birinci Sanayi Planının Hazırlanışında Sovyet Uzmanlarının Rolü. ODTÜ Gelişim Dergisi, 1979-1980 Özel Sayısı.
  • Ertan, T.F. İsmet İnönü’nün Rusya Gezisi, Atatürk’ten Soğuk Savaş Dönemine Türk-Rus İlişkileri I: Çalıştay Bildirileri. Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2011.
  • Ferruh, ÖZDER. “Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı Ekseninde Atatürk Dönemi Türk-Sovyet Ekonomik ve Ticari Ilişkileri.” Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, vol. 0, no. 60, 2017, pp. 143–70. Crossref, https://doi.org/10.1501/tite_0000000464.

Sürekli yayın/gazeteler

  • • Ulus
  • Cumhuriyet
  • Akşam
  • Hakimiyeti Milliye