Türkiye ve Suriye İlişkileri

Türkiye - Suriye ilişkilerinin tarihsel kökenleri ve günümüze kadar gelen süreç.

Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Osmanlı, Ortadoğu topraklarını kaybetti. Suriye de kaybedilen topraklar arasında yer almaktaydı. Suriye'de hükümdarlığını tesis eden devlet Fransa, bölgede doğrudan yönetim kurmuştu. Suriye ve Türkiye arasındaki temel sorunlar, Fransız yönetiminin Suriye'den çekilmesinin ardından başlamıştır.

İki devlet arasındaki ilk sorun, Hatay meselesidir. Hatay, bağımsız bir devlet oluşunun ardından kısa bir süre sonra Türkiye’ye bağlanma kararı almıştır. Bu durum Suriye tarafından kabul edilmemektedir. Hatay’ın bağımsız oluşunu ve Türkiye’ye bağlanışını, mandater yönetimin kararı olduğunu ifade etmektedir.

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından oluşan iki kutuplu dünya düzeni, yani Soğuk Savaş süresi boyunca birçok devlet, hayatta kalabilmek için iki kutuptan birisine yanaşmak zorunda kalmıştır. Bu kutup Türkiye için ABD liderliğindeki Batı bloğu olmuştur. Türkiye, doğrudan Batı sistemlerine entegre olmaya ve batılı güvenlik oluşumlarının içerisinde yer almaya başlamıştır. Suriye ise doğrudan Doğu Bloğu sistemleri içerisinde yer almasa da, Sovyetler Birliği ile kurmuş olduğu sıkı müttefiklik ilişkisi sayesinde bir Doğu Bloğu ülkesi gibi muamele görmüş ve adeta Sovyetlerin Ortadoğu'daki komutanlığı haline gelmiştir.

Soğuk Savaş süresince blok devletleri arasında yaşanan gerginliklerin en üst düzeyde olduğu 1960'lı yıllarda, Türkiye ve Suriye arasında Fırat ve Dicle sularının paylaşımı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Dönemin konjonktürünün de etkisiyle, bu sorun gitgide daha derin bir hal aldı. Sorunun özü, Türkiye’nin kurmak istediği barajlara Suriye’nin karşı çıkıyor oluşudur. Taraflar arasında sorunun çözümü amacıyla birçok çabada bulunulmuş olsa da, başarılı olunamamıştır.

Sovyetlerin Ortadoğu'daki etkisini Suriye üzerinden arttırmak istemesi, ABD’nin ise Ortadoğu'daki etkisini İsrail, Yeşil Kuşak Projesi ve Türkiye gibi ortak bölge devletleri aracılığıyla arttırmak istemesi, Türkiye’yi birçok Arap devleti ile karşı karşıya getirdiği gibi, Suriye ile de karşı karşıya getirmiştir. Özellikle gelişmiş Sovyet silahlarını envanterinde barındıran Suriye, bir süre sonra Sovyetlerin silah deposu konumunu almıştır. Güneyinde orantısız bir şekilde silahlanan bir ülkenin bulunuyor oluşu, Türkiye’nin güvenlik endişelerini de arttırmıştır. Bu süreç içerisinde Türkiye’nin Batı bloğu ile ilişkilerinin çok iyi olduğu söylenemez. ABD ile inişli çıkışlı bir ilişki seyredilirken, Kıbrıs gibi meseleler, ABD ve Türkiye ilişkilerinde kırılmalara neden olmuştur.

Türkiye ve Suriye arasındaki bir diğer temel problem ise terördür. ASALA ile başlayan ve PKK ile devam eden bu süreçte, Suriye’nin bariz bir şekilde Türkiye aleyhtarı olan bu iki örgütü destekliyor oluşu, Türkiye ve Suriye ilişkilerindeki gerginliğin temel kaynağıdır. 1998 Adana Mutabakatı’nın ardından Türkiye’nin 1999 tarihinde terör lideri Abdullah Öcalan’ı teslim alması ile beraber, Suriye ve Türkiye arasındaki temel sorunlardan birisi olan terör sorununun ikili ilişkilerdeki birincil önemi ortadan kalkmıştır.

2000 yılı sonrası Türkiye ve Suriye ilişkilerinde çok büyük gelişmeler yaşanmıştır. İki taraflı insan ve ticaret akışının yanında ortak bakanlık kurulu toplantıları gibi gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye ve Suriye ilişkileri hiç olmadığı kadar iyi bir seviyeye ulaşmıştır. Fakat 2011 yılına gelindiğinde çok ani bir değişiklik ile birlikte Türkiye ve Suriye arasında bir kırılma gerçekleşmiş ve ilişkiler bozulmuştur. 2011 yılı, Arap Baharı ve beraberinde gelen halk hareketleri sebebiyle önemlidir. Arap Baharı, otoriter rejimler altında yaşayan Arap ülkelerinde halkın hak ve özgürlük taleplerinin sivil protestolara dönüşmesi şeklinde cereyan eden bir husustur. Suriye de bu halk hareketlerinden nasibini almış bir Arap ülkesidir. Suriye'deki bu halk hareketi çok hızlı bir şekilde ortaya çıkmış ve büyümüştür. Bu dönemde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, ülke genelinde istikrarı sağlamak amacıyla çok sert tedbirler almış, fakat ülke genelinde istikrarı sağlayamamış ve halk çok kısa bir süre içinde hiziplere ayrılmıştır. Özgürlük ve halk talepleri sebebiyle ortaya çıkan barışçıl protestolar iç savaşa evrilmiştir.

Türkiye’nin bu süreç içerisinde çok iyi ilişkiler içinde olduğu Beşar Esad hükümeti ile ilişkileri bozulmuştur. Bu noktada devreye Türkiye’nin güneydeki bir istikrarsızlığın kendisinde sebep olabileceği etkiler mi yoksa farklı çıkarların mı işin içine girmiş olduğu bilinmez; fakat Türkiye ve Suriye ilişkilerinin çok iyi olduğu bir dönem içinde birden bozulduğu kesindir. Bu noktada sorgulanması gereken, gerçekten Suriye’de Arap Baharı hareketleri sonucunda Esad’ın sert müdahalelerinin mi iç savaşa sebep olduğu yoksa iç savaşa giden süreçte başka ülkelerin kendi çıkarları nedeniyle yapmış oldukları müdahalelerin mi bir sonucu olduğudur.

2001 terör olayları ile birlikte ABD yönünü küresel terör ile mücadele etmek şeklinde güncelledi. Aynı zamanda bunu yaparak Soğuk Savaş sonrası NATO’ya gerçekten ihtiyaç var mı? sorusuna da cevap vermiş oldu. ABD, yaşamış olduğu bu konsept değişikliği aracılığıyla hem Irak hem de Afganistan’a müdahalelerde bulundu. Bizim bakış açımızdan oluşan izlenime göre ABD, bu iki müdahalede de istediğini alamadı. Fakat neticede ABD’nin bu iki müdahalede kendince istediklerini elde edip etmediğini bilemiyoruz. Belki de istediğini elde edemedi ve bu sebeple elde etmek istediklerini Suriye üzerinden sağlamak istedi ve Suriye’ye daha kolay müdahalede bulunmak amacıyla istikrarsızlaştırma kararı aldı. Bu bakış açısı, Türkiye’nin de Suriye ile ilişkilerinin çok iyi bir seviyede olduğu dönemde neden birden bozulduğunu destekler nitelikte olabilir. Ya da ABD, Afganistan ve Irak müdahalelerinde elde etmek istediklerinin bir tamamlayıcısı olarak Suriye’yi denklem içerisine dahil etti. Bu süreçte muhalif grupları destekleyerek istediğini elde etmiş veya edememiş olabilir. Çünkü Afganistan ve Irak müdahalelerinin aksine Suriye iç savaşı çok karmaşık bir durum aldı. Türkiye, ABD, Suudi Arabistan ve bazı Batılı devletler muhalif grupları desteklerken, Rusya, İran ve Hizbullah Esad yanlısı bir tutum sergilediler.

Suriye'de terör örgütleri gibi birden fazla güç odağının ortaya çıkmış olması, iç savaşı ve Suriye’deki karışıklılığı daha da derinleştirdi. Bugün İsrail-Filistin çatışmaları sebebiyle Suriye ile ilişkileri bozuk olan bölge ülkelerinin odağı bu çatışmalara kaydı, bu sebeple Suriye ile ilişkilerini düzenleme yoluna gittiler.

Türkiye’nin yapması gereken, olabildiğince hızlı bir şekilde Suriye ile eski ilişkilerine geri kavuşmak olmalıdır. Bölge ve dünyanın konjonktürü göz önüne alındığında gerekli şartlar sağlanmaktadır. Türkiye ve Suriye ilişkilerindeki olumlu gelişmeler, Türkiye’nin terörle mücadelede Suriye’yi saflarına katmasını sağlamanın yanında, Türk ekonomisine yük olan Suriyeli mültecilerin de evlerine dönüşünü sağlayacaktır. İç savaş sebebiyle gündemden düşen su sorunu ve Hatay meselesi de iyi ilişkilerin yaratmış olduğu ortam aracılığıyla çözülebilir.