Türklerin Almanya Serüveni
Türkiye için dış göç diğer ülkelere nazaran biraz daha geç gelmiş bir durumdur. Türkler bu hakkı 1961 Anayasasıyla temel hak olarak almışlardır. Bu yasadan önce özellikle Almanya’da işçi açığı olduğunu duyan ve bulundukları yaşam koşullarını iyileştirmek isteyen Türk vatandaşları kendi bireysel çabalarıyla gitmeye çalışmışlardır. Nermin Abadan Unat 1950’li yılların ikinci yarısından itibaren Avrupa’ya yönelen Türk dış göçü hareketini beş aşamadan ele almıştır:
· 1950’li yıllar: Bireysel Girişimler ve Özel Aracılar • 1960’lı yıllar: İkili Anlaşmalara Dayanılarak Devlet Eliyle Düzenlenen “Artan İşgücü İhracı”
· 1970’li yıllar: Ekonomik Kriz, Yabancı İşçi Aliminin Durdurulması, “Turist” (illegal) Göçmenlere Yasal Bir Statü Kazandırılması, Ailelerin Birleşmesi, Çocuk Paralan
· 1980’li yıllar: Çocukların Eğitim Sorunları, Getto Yaşamı, Dernekleşme Hareketleri, Sığınma İsteklerinin Artması, Vize Zorunluluğu, Dönüşü Özendiren Yasalar
· 1990’lı yıllar: Yabancılar Yasası, Yabancıların Kimlik Kazanması, Artan Yabancı Düşmanlığı, Etnik İşletmelerin Yaygınlaşması, Etnik've Dinsel Derneklerin Yaygınlık Kazanması, Siyasal Hakların İstenmesi. (N.A.Unat, Bitmeyen Göç, S.38)
Bu gelişmeler bağlamında Stouffer’in 1940’da ilk kez ortaya attığı ‘kesişen fırsatlar kuramı’nı görmek mümkün. Bu kuram çerçevesinde Türklerin Almanya’ya olan göçünü ve günümüze kadar olan gelişimini ele alacak olursak Stouffer üç önemli noktaya değinir; göç edilecek mesafe, göç edilecek yerdeki imkanlar ve bu imkanların miktarıdır. Stouffer’e göre bu üç önemli noktası arasında diğerlerinin önüne geçen göç edilecek mesafenin önemi.Türk işçileri Almanya’ya göç ederken kullandıkları ulaşım biçimi tren idi yani bu o zaman ki şartlar için avantaj sağlayan bir durumdu. Toplu taşımanın tek vasıta olması ve az ülke sınırından geçmesi Almanya ‘ya olan ilginin artmasında bir etken özelliğini taşımaktadır. Bu durumda göç edecek kişiler için göze alacakları zorluklar, göç mesafesine bağlı olarak biraz daha hafifletici ve göz alınabilir bir durum haline gelebilmektir.
Çünkü her aşılacak sınır, bir kontrol sistemi ve mekanizmasını da beraberinde getirmektedir. Bu durum da, uluslararası göçü oldukça zorlaştıran bir etken ve uluslararası göç için bir sınırlama anlamına gelmektedir.(S.Çağlayan 2006)
Türklerin Almanya örneğinde karşımıza çıkabilecek diğer kuram ise ‘itme-çekme kuramı’ diyebiliriz. Bu kuramın temelini 1966’ta Everett Lee atmış daha sonra birçok kuramcı tarafından geliştirilmiştir. Lee öncelikle göçe ait itici ve çekici özellikleri saptamış ve bunun çerçevesinde dört temel faktör oluşturmuştur. Göç etmek isteyen insanların yaşadıkları yer, yaşam koşuları ilk etkendir; göç etmek isteyen insanın gitmek istediği yerle ilgili faktörler ikinci etkendir, işin içerisinde muhtemel karşılaşılabilir sorunlar ve engeller üçüncü etkendir ve son olarak göç etmek isteyen kişinin kendi hayatındaki bireysel faktörler bu kuramın yapı taşlarını oluşturur. Türklerin Almanya’ya olan göçlerinde ise belgesellerde de izlediğimiz kadarıyla bu dört etkeni açık bir şekilde görmek mümkün. Göç edecek kişi içinde bulunduğu hayat koşullarını iyileştirmek ve daha iyi bir hayat umuduyla bu yola çıkar ve ilk akla gelen yaşadığı yerin durumu ve sonrasında karşılaştırma yaparak gideceği yerin fırsatlarıdır. Bu göç edecek kişi için itici ve çekici durumlarını meydana getirir. Tabi ki kuramın yapısına göre bu itici ve çekici faktörler kişisel ve görece özelliklerini taşır. Kuramın temel çerçevesini oluşturan ve işlerliğini sağlayan önemli bir nokta da yaşanılan yer ile göç edilecek yerdeki olumlu ve olumsuz faktörlerin birbirlerinden ayrı olarak değerlendirilmesi gerekliliğidir.
Daha net bir ifadeyle, yaşanılan yerdeki itme çekme faktörleri kendi içerisinde bir bütün olarak; göç edilecek yerdeki itme çekme faktörleri de kendi içerisinde bir bütün olarak değerlendirilmelidir(S. Çağlayan,2006)
Bir diğer ilişkilendirebileceğimiz kuram ‘merkez-çevre kuramı’dır. Bu kurama göre çevre olarak adlandırılan ülkeler, merkez ülkeler için olmazsa olmazdır ve merkezleri kapitalist gelişimleri çevre ülkelere ihtiyaç vardır. Bu kuramda çok net bir şekilde Almanya-Türkiye göç ilişkileri örnek verilebilir. Almanya ve Türkiye’nin bugün bile bu kadar yakın iletişim kurmalarının sebebi bu göçlerdir. Çünkü Almanya bu dnli Türkiye’den göç aldıktan sonra Türkiye ile hem uluslararası siyasette hem de kendi iç siyasetinde sükunet sağlayacak ilişkiler kurmak zorunda kaldı ve onların bu uyumu göstermelerine her zaman ihtiyaç duydu.
Sonuç
Almanya’da bugün Türkler Alman nüfusunun %4’nü kapsamakta ve 3.nesil Türk-Almanlar etkinliğini göstermektedirler. Türk kültürü Almanya’nın her yerinde varlığını hissettirmekte ve Türkler Almanya’da kendi kültürlerini yaşatabilmektedirler. Türklerin Gitmeyeceğini kabullenen Almanlar İslam konferansları düzenlemiş, Alman dili ve kültürlerini öğrenmeleri için adımlar atmı ve entegrasyon çalışmlarına hız kazandırmıştır. Yine de itici adımlar atmış ve ülkedeki Türk-Müslüman popülasyonunu güçlendirmemek için de politikalar izlemiştir.
KAYNAKÇA
Abadan-Unat, N. (2006). Bitmeyen Göç – Konuk İşçilikten Ulus Ötesi Yurttaşlığa. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi.
Çağlayan,S. (2006), Göç Kuramları, Göç ve Göçmen İlişkileri, Muğla Üniversitesi: Ssyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (İLKE), s.17.
Ela Özcan, E.D. Çağdaş Göç Teorileri Üzerine Bir Değerlendirme, Gazi Üniversitesi: İİBF, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü.
Gez, H. 1961-1973 Yılları Arasında Türkiye’dn Almanya’ya Emek Göçünün Sosyo-Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi, Marmara Üniversitesi: Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı,
YILDIRIMOĞLU, Hakan. “Uluslararası Emek Göçü” Kamu-İş Dergisi; Cilt: 8, Sayı :1 Yıl: 2005 ss.129–153. http://www.kamu-is.org.tr/pdf/817.pdf Erişim Tarihi:(20 Aralık 2020).