Üç Soru Tek Gerçek: Mihael’in Üç Tebessümü

“…Üç gerçeği öğren: İnsanın içinde ne vardır? İnsana verileni ve verilmeyeni öğren. İnsan ne ile yaşar, öğren.

Dünya, varlıkla dolu olduğu kadar derin bir boşlukla da kuşatılmıştır. Her şeyin bir anlamı olmalı; her ruh, bir keşif arzusuyla yanıp tutuşmalı. Tolstoy’un "İnsan Ne ile Yaşar" adlı hikayesi, insanın içindeki en temel özün ne olduğunu sormakla başlar. Ve bu soruya verilen cevap, belki de insana dair bilinen en eski gerçeği ortaya koyar.

Tolstoy, sevginin gücünü anlatırken, insanın özündeki boşlukla yüzleşmesine de olanak tanır. “İnsanın içinde ne vardır?” sorusunun cevabı, bir nehir gibi saf ve berraktır: Sevgi. Ancak bu sevgi, yalnızca varoluşun bir parçası olmakla kalmaz, aynı zamanda insanı insan yapan en büyük kudrettir. Bütün soruların cevabı ona dayanır. Sevgi, insanın hayatını şekillendirir, yolunu aydınlatır ve karanlıkta kaybolmuş bir ruhu tekrar bulur.

“İnsanın yüreğine sevginin egemen olduğunu öğrendim. Tanrı’nın vaat etmiş olduğu şeyleri bana açık etmesiyle rahatlıyordum; ilk kez işte bunun için gülümsedim.” diyen Mihael ilk cevabını alır.

Ve sonra, bir soru daha gelir: “İnsana verilmemiş olan nedir?” İnsan, Tanrı’dan sevgi gibi kudretli bir hediye alırken, bir başka gerçeği de taşır: ona geleceği bilme yeteneği verilmemiştir. Gelecek, insana kapanmış bir kapıdır; bir gölge gibi, sadece umutla takip edilir. İnsan, ne olacağını bilmez. İnsanın geleceğe dair bilgisizliği, onu daha derin bir varoluş yolculuğuna iter. Sevgi, ona bir kılavuz olur. O, nehrin akışında kaybolmuşken, sevgi bir pusula gibi ona yön gösterir. Bu bilinmezlik, insanı daha derin, daha güçlü bir bağa yönlendirir. İnsan, sevgiyle gününü yaşar; çünkü yalnızca o, geleceği belirsiz, fakat dolu dolu bir hayatın kapılarını aralar ve belki de bu yüzden, bu belirsizlik içinde sevgi her şeyin ötesine geçer. Sevgi, bilinmeyenin ötesine bir ışık gibi sızar. Geleceği bilmeden, bugününü anlamlandıran tek şey budur. İnsan verilen şeydir, sevgi.

“İnsana sevginin egemen olduğunu biliyordum. Artık ona neyin verilmediğini de anlamıştım: Kendi gereksinimlerinin bilgisi... İkinci kez gülümsedim.” Diyen Mihael ikinci cevabını da alır.

Nihayetinde, en önemli soruya gelinir: “İnsan ne ile yaşar?” Cevap, bir yankı gibi, yüzyıllar boyu yankılandıkça derinleşir: Sevgi ile yaşar. Ne olursa olsun, her şeyin temelinde sevgi vardır. İnsan, kendini tanımak ister, başkalarını anlamak ister, hayata bir anlam katmak ister. Ama tüm bu arzuların ardında, bir tek istek vardır: Sevgi. Sevgi, insanın yaşamasının tek gerekçesidir. O, hem bir ışık, hem de bir ateştir; bir okyanus gibi insanı sarar, ona biçim verir, sonsuzlukla buluşturur. İnsanın, bir nehrin sularında kaybolurken bile sevgiyle varlık bulması, onun en derin gerçeğidir.

“Tanrı’nın varlığını sezdim. İnsanları yaşatan şeyi, öğrenmem gereken son şeyi de öğrendim. Tanrı, beni bağışlayıp son dersi de esinlemişti; üçüncü kez gülümsedim.” Diyen Mihael son cevabını da bularak son gülümsemesini bahşeder ve görevini tamamlar.

İnsanın varoluşunun sırrı, bir kenara itilmiş, unutulmuş bir duyguda saklıdır ve belki de insan, sevgiyi en derin ve en sade haliyle kabul ettiğinde, dünyanın gerçek anlamını keşfeder. Çünkü insanın neyle yaşadığını bilmesi, aslında onun neyle var olduğunun farkına varması demektir. Bu farkındalık, insanın özündeki en derin gerçeği, en saf haliyle ortaya çıkarır.

Mihael, “Biliyorum ki Tanrı, kullarının ayrı ayrı değil, beraberce yaşamalarını istiyor; bu yüzden her birine kendi gereksinimlerini değil, hepsi için gerekenleri esinliyor. Biliyorum ki, insanlar sadece kendilerini düşünerek var kalıyor gibi görünseler de aslında onlara hayat veren tek şey ‘sevgi’ dir. Seven Tanrı’ya; Tanrı, sevene yaklaşır. Sevgiyi var eden sadece O’dur çünkü…” diyerek üç sorunun da tek bir cevabı olduğunu anlar ve Tanrı’nın buyruğunu yerine getirmenin verdiği memnuniyetle göğe yani evine döner.

Sonuç olarak bakıldığında, sevgi basit bir duygu değildir, bir varoluş biçimidir. İnsan, sevgi ile var olur; sevgiyle nefes alır, sevgiyle yaşar. Bir çiçeğin açması gibi, sevgi de kalpte filizlenir ancak ne kadar derinleşirse, insan o kadar anlamlı bir biçimde büyür. Her şeyin başlangıcı ve sonu sevgiyle sarmalanmıştır. Belki de insan, yaşam yolculuğunda en çok bu gerçeği unutur. Ama o, her zaman vardır, derinlerde, sessizce bekler. Her ne kadar dünya gözlerimizi kör etse de, sevgiyle açılan bir kapı her zaman vardır. O kapı, insanın içindeki en derin anlamı keşfetmesine, hayatın aslında ne olduğunu anlamasına vesile olur.