Uluslararası İlişkiler Teorileri

Uluslararası ilişkilerin temelinde yatan teorileri sizin için bu yazımızda derledik.

Uluslararası ilişkilerde sadece gerçeklere bakmak, onların analiz edilmesi için yeterli değildir çünkü farklı anlamlara sahip olabilirler. Bu yüzden çeşitli perspektiflere sahip teoriler, insanlara teorik referans çerçevesi sunarak bilişsel bakış açısı sağlar. Eğer zaman içerisindeki gelişimlerine değinecek olursak, her biri çeşitli olaylarla farklı dönemlerde egemenliğini sürdürür.

Realizm

Realizm, genel olarak uluslararası ilişkilerin baskın teorisidir. Çatışma ve savaşla ilgilenirken çatışmanın realizm için kaçınılmaz olduğunu savunur. Devletler kendi sorunlarını huzur ve iş birliği içerisinde çözemiyorlarsa güç kullanımı kimin neye sahip olacağını belirler.

Klasik Realizm

Klasik realistler, devletlerin yasalarının insan doğasına ait olduğunu savunurlar. Onlar insan doğasını daha çok kendi iyiliğini ön plana koyan bir bakış açısıyla görür ve bu nedenle eğer insanlar böyle davranabiliyorsa devletlerin de aynı tavra sahip olabileceğini savunurlar. Ulusal sahnede devletler, çıkarını güç ile entegre eder. Anarşik sistemde varlığını sürdürebilmek için güçlerini maksimum etmeye odaklanmalıdırlar.

Yapısal (Neo) Realizm

Klasikçilere nazaran yapısal realistler, devletlere bakmanın yeterli olmadığını ayrıca oradaki düzene ve işleyişe de bakmanın önemli olduğunu ileri sürer. Güç sadece artılırması gereken bir unsur değil, hayatta kalmak için bir kanaldır. Yapısalcıların teorileri tarihten öte daha çok ekonomik temele sahiptir.

Liberalizm

Liberalizm özgürlüğü, iş birliğini, barışı ve gelişimi doğasında barındırır. Bu yüzden çatışmadan ziyade iş birliği içerisinde sorunlarını çözebileceklerine inanırlar. Liberalistler de aynı şekilde insanın özünde kendi çıkarını gözetlediğini ve devam eden bir yarış içerisinde olduklarını yok saymazlar fakat gün sonunda, hepsinin benzer çıkara sahip olduğunu söylerler. Ülke içerisinde gösterdikleri tavrı aynı şekilde ulusal sahnede de gösterebilirler.

Klasik realizmde devlet, yapısalcı realizmde ise sistem önemli olan unsurdu fakat liberalistler, devletin tipinin de büyük payının olduğunu ileri sürmüşlerdir. Örneğin daha demokratik ülkelerde özel şirketler ve sivil toplum kuruluşları karar alma mekanizmasında role rahipken, tek kişi tarafından yönetimin olduğu yerlerde buna daha az rastlanır. 

Sosyolojik Liberalizm

Uluslararası ilişkilerde devletlerin birbirleriyle olan etkileşimlerinin önemli olduğu biliniyor fakat farklı toplumların ve sivil toplum kuruluşların iletişimleri de bir derecede önemlidir. Liberaller, iletişimin çatışma riskini azaltırken iş birliğini artırdığını savunurlar. Ayrıca insanlar arasındaki ilişkilerin devletlerden daha fazla iş birliği sağladığını savunurlar.

Karşılıklı Bağımlı Liberalizm

Burada devletlerin birbirlerine ekonomik alanda karşılıklı bağımlılık içerisinde olduğu savunulur. Örneğin tüccarlar sınırları askerlere oranla daha kolay geçer. Bu düşünce akımı ticaret, teşvik etme ve huzuru temel alır.

İnşacılık (Konstrüktivizm)

İnşacılık ya da yapısalcılık olarak da adlandırılan bu teori, kimliğin önemli olduğunu iddia eder çünkü sosyal durumun maddiyattan daha ön planda olduğunu savunur. İnsan zihnindeki fikirler kimlikleri oluşturur ve bu aktörleri tanımlamada yardımcı bir unsurdur.

Marksizm

Bilindiği üzere modern marksistlerin öncesindeki klasik marksistler için sınıf çatışması tarihteki olayları tanımlamada ana kaynaktı. Emperyalizm onlar için, kapitalistlerin yeni arayışlar içinde olmasını ifade ediyordu.

Modern marksistler, ekonomik çatışmanın ötesinde bir bakış açısı kazanmıştır. Kuramcı Antonio Gramsci, rızaya bağlı bir hegemonyadan bahsetmiştir. Burada devlet; eğitim, medya ve hukuk gibi alanları kullanarak rızaya bağlı bir biçimde toplum üzerinde hakimiyet kurar. 



Kaynakça

Heywood, A. (2011). Global Politics. Palgrave Foundations.