Umuda Yolculuk İsimli Fİlme Göç Perspektifinden Bakış

Yayınlandığı yılda, Yabancı Dilde En İyi Film Akademi Ödülünü kazanan filmin analizi sizlerle.

Yönetmen koltuğunda Xavier Koller’ın oturduğu, başrollerini Nur Sürer ve Necmettin Çobanoğlu’nun paylaştığı, 1990 yılında çekilmiş Umuda Yolculuk adlı film Kahramanmaraş’ta yaşayan köylü ve Alevi bir ailenin sadece bir kartpostalın üzerinde gördükleri İsviçre’ye yasa dışı yollarla göç etmelerini anlatmaktadır. Feride Çiçekoğlu’nun senaristliğini yaptığı film yayınlandığı yıl Yabancı Dilde En İyi Film Akademi Ödülü’nü kazanmıştır. Göçmen psikolojisini ön planda tutarak, yasa dışı yollarla yapılan bir göç olayının nasıl gerçekleştiğini, realist bir bakış açısıyla anlatan bu film göç teorilerine de atıf yaparak bunu gerçekleştirmektedir. Peki filmde Göçmen psikolojisi anlatımı nasıl yapılmıştır? Göçmenlerin yolda karşılaştıkları olaylar realist bakış açısıyla ne kadar uyuşmakta ve son olarak hangi göç teorilerine nasıl atıflar yapılmaktadır?

Filmin göçmen psikolojisi anlatısını incelediğimizde, ilk olarak karşımıza “umut” kavramının çıktığı görülmektedir. Köylerinde tarım ve hayvancılık ile uğraşarak geçimini sağlayan ailemizin, aradıkları refah yaşam seviyesini, bu yaşam koşullarında sağlayamadıkları açık bir şekilde filmde izleciye aktarılmaktadır. Tarımda kullanılan aletlerin hepsinin ilkel araçlar olması ve kol gücüyle çalışması, ailede ebeveynlerin ve çocukların ayrı ayrı odaları hatta yatakları bile olmaması, hepsinin bir odanın çatısı altında yere serilen yorgan ve döşekler üzerinde uyuması filmde gösterilerek bu durum gözler önüne serilmektedir. Bunun yanında akrabaları tarafından İsviçre’den aileye gelen kartpostalla beraber alınan İsviçre’ye göç kararı, ailenin kendi yurtlarındaki yaşam koşulları altında refaha ulaşacakları umudunun çoktan ölmüş olduğunu ve rahat yaşayabilmek için farklı bir çıkış kapısı aradıklarını seyirciye anlatmaktadır. Ailenin ve ailenin yanında göç eden diğer grupların İsviçre yolunda başına gelen her şeye rağmen  pes etmemeleri ise yeni bir hayata başlama umudunun ne kadar güçlü bir duygu olduğunu açık bir şekilde izah etmektedir. Bu bağlamda baktığımızda film aslında bize umutsuzluktan kurtulma umudunun gücünü ve insanlara yaptırabileceklerini anlatmaktadır. Bu umut o kadar güçlü ki, insanlar bu umudun peşine düşerek doğup büyüdükleri, her şeyini avuçlarının içi gibi bildikleri köylerinin topraklarını işlemek yerine, hakkında hiçbir şey bilmedikleri İsviçre’ye fabrika işçisi olarak gitmeyi göze almakatadır. Ayrıca filmin adı da filmde “umut” kavramının ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.

Film benimsediği gerçekçi anlatım tarzı ile “göçmen kaçakçılığı” (migrant smuggling) yöntemiyle göç etmeye çalışan bir ailenin başına gelebilecek muhtemel olayların hepsini gayet inandırıcı bir şekilde seyirciye sunmaktadır. Ailenin İsviçre’ye gidebilmek için anlaştıkları aracıların sürekli aileyle yaptıkları anlaşmaya bağlı kalmayarak son dakika istedikleri paraya zam yapmaları ve aileyi bunu ödemeye mecbur bırakmaları, aracı olan insanların görünenin aksine insanların duygularını sömürerek onlardan yararlanan fırsatçılar olduğunu göstermektedir. Ayrıca göçmen grubunun İtalya’dan İsviçre’ye geçişi sırasında İsviçre’li rehberin hava koşullarının kötü olduğunu ve bundan dolayı göçmen grubunun dağı aşamayacağını söyleyip göçmen grubunun dağı bir gün sonra aşması tavsiyesini vermesine rağmen; Türk aracıların, bir sonraki gün başka bir göçmen grubunu taşımaları gerektiği için rehberi dinlemeyerek insanları ölüme terk etme pahasına, göçmenleri dağı aşmak zorunda bırakmaları, yabancı bir ülkede aynı etnik kökene sahip insanların birbirine yardımcı olacağı, birbirlerine zarar vermeyeceği gibi romantik sayılabilecek bir anlayışı bozarak gerçek dünyada asıl meselenin kimlikle değil karakterle alakalı olduğunu dramatik bir şekilde gözler önüne sermektedir. Bununla beraber ailenin o ana kadar hiç görmedikleri ve yolda tanıştıkları İsviçre’li kamyon şoförünün aileyle arkadaş olması, onlarla yol boyu güzel vakit geçirmesi de filmin hayata ve göçe baktığı realist çerçeveyi desteklemektedir.

Film üç temel göç kuramına atıf yapmaktadır. Filmin atıf yaptığı bu  göç teorilerini inceleyecek olursak, karşımıza ilk çıkan göç kuramının itme-çekme teorisi olduğunu görebiliriz. Ailenin köy koşullarında istedikleri refah seviyesinde yaşayamamaları ve geçimlerini sağlayabilmek adına çalıştıkları koşulların ağırlığı aileyi göçe iten sebepler olarak görülürken, İsviçre’nin gelişmiş bir ülke olması ve oraya giden ailelerin (aileye gelen bilgiye göre) kalburüstü hayat standartlarına sahip olması ise İsviçre’ye göç için çekici faktör olarak görülmektedir. Filmde karşımıza çıkan bir diğer göç teorisi ise neo-klasik yaklaşımdır. Ailenin göç hareketinin kaynak bölgesi, Kahramanmaraş’ta tarımda ilkel teknikler kullanan, makineleşme ve sanayinin hiç uğramadığı, yani iş hayatında emeğin ön planda olduğu bir köy olması ve hedef ülkenin sanayisi gelişmiş, sermaye ve istihdam imkanlarının hedef bölgeye göre daha bol olduğu İsviçre olması, filmin neo-klasik yaklaşıma atıf yaptığını kanıtlamaktadır. Umuda yolculuk filminin atıf yaptığı son göç kuramı ise Petersen’in beş göç tipinden biri olan serbest (free) göç kuramıdır. Filmde gerek başroldeki ailenin gerek de ailenin yolda karşılaştıkları diğer göçmenlerin, İsviçre yolculuğuna kendi istekleriyle çıkmaları, üzerlerinde devlet ya da başka bir organ tarafından silahlı veya silahsız hiçbir tehdit ve zorlamanın bulunmaması, filmin Petersen’e ait olan serbest göç kuramından yararlandığını açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Süre olarak kısa sayılabilecek, uluslarası camiada ses getiren ve zaman zaman gözyaşlarıla izlenebilecek Umuda Yolculuk isimli bu film, köylü bir ailenin kendilerine yeni bir hayat kurma hayaliyle başlattıkları göç hareketini tüm reel unsurlarıyla dramatik bir dille seyirciye aktarmaktadır. Bunu yaparken göçmenlerin motivasyon kaynağının ne olduğunu ön plana alan bir anlatım şekli benimseyen film, göç esnasında yaşanan tüm olayları realist bir perspektiften sunarak seyirciye adeta “illegal yollarla göç ettiğinizde başınıza böyle olumsuz durumlar gelebilir.” şeklinde mesaj vermektedir. Tüm bunların yanında temel göç kuramlarına da atıfta bulunan film, günümüzde halk tarafından çok bilinmese de izlenmesi ve yakın çevreye tavsiye edilmesi gereken bir yapıt özelliğini taşımaktadır.