Ünlü Distopya Romanlarının İletişim Tarihi Bağlamında İncelemsi

Bu kitapların ana temasının nasıl şekillendiğine dair düşüncelerimi iletişim tarihi bağlamında inceledim

Cesur Yeni Dünya, 1984, Fahrenheit 451 birbirine yakın yıllarda kaleme alınmış, aşağı yukarı aynı distopyayı tasvir eden üç ayrı kitap. Peki ne olmuş da insanlar, kitapların terk edileceğini, öğrenmenin ve gelişimin duracağını, tüm insanlığın bir otoritenin kölesi haline geleceğini düşünüp dehşete kapılmış ve bu romanları yazmışlar?

Girizgahı yaptığıma göre sırada konuyu açıklığa kavuşturmak var fakat başlamadan önce şunu söylemeliyim: Ben bu kitapları(daha doğrusu, öngörülen distopyayı), dönemlerinin siyasi olayları bağlamında değil de üçünün de ana ortak noktası olan elektrik elektronik medya kültürüne geçiş aşaması bağlamında inceleyeceğim.

Şimdi, en temelden başlayalım. iletişim dünyasında, en eskiden bu güne gelene dek üç temel devrim yaşanmıştır:

-Chirografik Devrim (yazının bulunması)

-Gutenberg Devrimi (matbaanın icadı)

-Elektrik ve Elektronik Devrimi (telgraf, radyo ve televizyonun icadı)

Bu devrimler kapsamında da, dört temel kültür gözlemlenir:

-Sözlü/Oral Kültür

-Yazılı/Chirografik Kültür (yazının yeni icat edildiği ve henüz matbaanın olmadığı dönem)

-Tipografi Kültürü (basılı kitaplara geçiş yapılan dönem)

-Elektrik Elektronik Medya Kültürü

Bu yazıda, tipografi ve elektronik medya(yazının geri kalanında kısaca böyle ifade edeceğim) kültüründen, birinden diğerine geçiş aşamasından bahsedeceğim.

Tipografi kültürü, retorik ve odaklanma konusunda son derece başarılı bir toplum profili çiziyordu. Bunun sebebi de şu, kitle iletişim araçlari veya sosyal platformların yerine kitaplar vardı. Kısacası bu insanlar televizyonda kanaldan kanala geçer ya da sosyal medyada ekran kaydırırmışçasına kitap okumaktaydılar. Haliyle inanılmaz odak sürelerine sahiptiler -halk, dönemin siyasetçilerinin saatler süren(ortalama on dört saatten bahsediyorum) münazaralarina büyük bir zevkle katılım gösteriyor, dikat dağınıklığına mahal vermeden dinleyip anlayabiliyordu. Söylevin bu kadar kıymetli olduğu bir toplumda elbette anlamlılık her şeyin başında geliyordu. İnsanların değer verdiği şey, yapılanın ya da söylenin ne kadar iyi göründüğü değil, anlamıydı. nasıl söylendiği değil ne söylendiği önemliydi.

Elektronik medya kültürüyle her şey kökünden değişti. Aslında büyük değişim telgraftan ziyade televizyon ile başladı. 'Gösteri Dünyası' kavramı, az önce bahsettiğim tüm değerleri tepetaklak etmişti. Artık anlam değil de ihtişamlı ve etkileyici görünmek, doğru sunumu yapmak önemliydi. İnsanlar için düşünmelerini ve odaklanmalarını gerektirmeyen sanal bir dünya yaratılıyordu ve bu bağımlılık yapıcıydı. Televizyon, kullan at içerikler üretiyor, duygulara hitap ediyor, sonsuz bir eğlence veriyor ve insanlari manipüle ediyordu -medya, doğası gereği manipülatiftir(üstü kapalı) fakat 2. Dünya Savaşı, Vietnam Savaşı vb. dönemlerde yaygınlaşan propaganda içerikli programlarla açık açık manipülasyon yapıldığı ve oldukça başarılı olduğu da görülmüştür. Medyanın gücü inanılmazdı ve bunun farkında olan kesim görece daha azdı. Sanıyorum ki, kıyamet senaryolarının ortaya çıkışı bu noktadan itibaren anlam kazanmaya başladı.

Şimdi efendim, kitaplara gelelim. Fahrenheit 451 ve 1984. Öncelikle bu ikisini bir ele alacağım cünkü takdir edersiniz ki ikisi de baskıcı ve kısıtlayan bir otoritenin portresini çiziyor. Kitaplar toplatılır ve yasaklanır veyahut yakılır. Gizlice edinmeniz çok zordur -ki bunu yapsanız bile yanınıza bırakılmayacaktır çünkü okumak büyük bir suç. Buradaki düşünce, insanların bilgiye ulaşmak istemesi fakat engellenecekleri yönündedir.

Cesur Yeni Dünya ise, bilgiye ulaşma imkanına sahip olduğu halde ulaşmaya çalışmayan, bunu umursamayacak olan bir toplumdan bahseder. İnsanlar, eğlenceye ve hazza düşkün olacakları için bilgi değerini kendiliğinden kaybedecek. Onları yönlerdirmek için bir şeyleri ellerinden alıp kısıtlamaya gitmeye gerek kalmayacak; bunun yerine, onları istedikleri her türlü zevke boğarak gönüllü olarak 'anlamlı olandan' vazgeçirebilirler. Bu insanlar, bir oda dolusu kitaba sahip olsalar bile okumayacaklar; sadece ne kadar büyük bir kütüphaneye sahip olduklarıyla övünecekler.

Cesur Yeni Dünya bu noktada diğerleriyle ayrışsa da ana fikir ve temelinde yatan korku aynı: elektronik medya kültürü insanları anlamayan ve sorgulamayan kitlelere dönüştürecek.