Üst İnsan
İnsan var olduğu sürece sanat da sürekli olacaktır çünkü insanın yaratabilme gücü yaşamının sonuyla sınırlıdır.
Sanat tarihöncesi çağdan bu yana insanla birlikte sürekli bir devinim halindedir. Alet yapımını bir amaç doğrultusunda keşfeden insan onu geliştirip süslemiş, faydalı bir halden göze hitap eden bir parçaya dönüştürmüştür. Nasıl ki insan bir maddeye biçim vermiş, aynı zamanda kendi düşüncelerini de gözden geçirip farklı fikirlere dönüştürmüştür. Kendi kendini gerçekleştirme yolunda insan, sanatın değiştirilebilirliğinden örnek almış ve fikirlerini besleyerek onları olgunlaştırmıştır. Doğanın hakimiyetini ele alan insan toplum fertlerinin fikirlerinde kendini bulma, fikirlerde yücelme gayesini gütmüştür. Ortaya çıkardığı eserlerde ya da akımlarda hep sanatı ileriye taşıma, daha iyiye ulaşma, üst insan olma düşüncesini bilincinde beslemiştir.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidinin en üst basamağı olan kendini gerçekleştirme basamağına çıkış insanın saygınlık kazanması ve bilgiyle yücelmesi sonucu estetik kaygı gütmesinden sonradır. Bu da demektir ki insan kavrayışının etkisiyle sanata yönelir ve sanatı ne kadar geliştirirse, sanatta ne derece kendini bulursa o kadar kendinden tatmin olur ve kendi kendine yeter. Bu bilinçli üst insan sadece kendiyle ilgilenmekle de kalmaz, toplumun sorunlarına en iyi çözümü getirmek ve refah için çalışmalarda bulunmak ister. Maslow bu teorisinde kişilik oluşumunun evrelerinde estetiğe de yer verir ki bu basamak insanın yaratıcılığını ortaya koyduğu ve sanatı yücelttiği evredir. İnsan bilmek istedikçe etrafındaki gelişmelere kulak verir, daha önce fark etmediği olaylara gözlerini açar. İçerisinde yaşadığı toplumda kendini arar. Ernst Fischer Sanatın Gerekliliği eserinde insanın kendini aşmak istediğini, tüm insan olmak istediğini söyler, bu teori Maslow’u doğrular niteliktedir. Kendini gerçekleştirme yolundaki insan; diğer insanların düşüncelerinde kendi fikirlerini arar, başkalarının yaşantısında kendi yaşantısının parçalarını görmek ister. Bu yüzdendir ki sanat akımları çok ses getirir niteliğe sahiptir çünkü insanlar kendi düşüncelerinin izlerini başkalarında görünce haklı olduğuna kanaat getirir. Toplumsal olaylara ayaklanmak istenildiğinde, örneğin burjuva sınıfına karşı çıkılmak istenildiğinde sanat akımlarının doğumuyla birlikte fikirler ateşlenmiş ve kısa sürede alıcısını bulmuştur. Sanatçılar düşüncelerini aktarırken estetik bir yapıyı kullanırlar bu sayede de yaratıcı güce sahip insanoğlu bu estetik gücün büyüsüne kapılmakta zorluk çekmezler. Sanat için sanat ya da toplum için sanat farklı özelliklere sahip olsa da fikirleri aktarmada estetik kaygı güttüklerinden ötürü destekleyicileri her zaman olmuştur. Romantizm akımı nasıl ki burjuva sınıfının her şeyi satın alınabilir kılmasına ve üst tabaka insanının biricik olmasına eserlerinde halkan her kesimin kişiselliğine vurgu yaparak karşı çıktıysa; Natüralizm akımı da soyaçekim özelliklerine atıfta bulunarak burjuva sınıfını eleştirir. Sanatın yelpazesinin çok açık olmasından ötürü insanoğlu kendi birikimini kullanarak sanatı dönüştürme yeteneğiyle yoğurur ve fikirlerini sanat aracılığıyla yayar. Bunu yaparken de örnek verildiği gibi sanatın farklı işlevlerini kullanmaktan çekinmez. İnsan toplumda kendine yer ayırdığı, o yeri sanatla sürdürdüğü sürece kendini geliştirir ve topluma yararlı olur.
Sanatçı olarak doğan insan nesneleri oyup onları bir maddeye dönüştürebildiği gibi fikirleri de değiştirme ve geliştirme yeteneğine sahiptir. Fayda amacı güderek oluşturduğu her maddeyi geliştirip onu biricik sanat eseri haline de getirebilir. Sanat eseriyle var olduğunu kanıtlar ve toplumda düşünceleriyle yaşadığını hissettirir. Kendini tatmin ettiği sürece topluma faydalı bir birey haline gelir. Bu dönüşümde sanatın gerekliliği önemli derece hissedilir. Eserler oluşturabilme yeteneğinin farkında olan insan estetik kaygı güder. Fikirlerini aktarmada bu kaygıyla hareket eder ve kendine göre bir akımı oluşturarak veya benimseyerek fikirlerini savunur. İnsan var olduğu sürece sanat da sürekli olacaktır çünkü insanın yaratabilme gücü yaşamının sonuyla sınırlıdır.