Varoluşçuluk: Karnımızdaki Sancı

Bu yazımızda kimileri için hayatı karmaşık hale getirirken kimileri için de ışık olan varoluşçuluk hareketinden bahsedeceğiz.

Doğduğumuz andan itibaren tahminen çoğu zamanımızı yer edinme ve kendimizi etiketleme çabasıyla geçiririz. Çocukken etrafımızda gördüğümüz en ufak ekmek kırıntısı dahi ilgi çekici bir unsurdur. Ebeveynlerimizin davranışlarını, başka çocukların tutumlarını ya da diğer yetişkinlerin hareketlerini kendimize rol olarak alırız. Bir ihtimal o zaman farkında olmadan her şeyi bir oyun perspektifiyle süzeriz ta ki gittikçe büyüyüp işler sarpa sarana kadar çünkü çevremiz artık taklit olmanın ötesinde bir anlamlandırma oyununa dönüşür. Peki bunun sebebi amacımızın varoluştan önce belirlenmemesi olabilir mi?

Varoluşçuluğa Giriş

Aslında varoluşçuluk ya da egzistansiyalizm olarak anılan hareketin basit bir tanımını yaparak başlamak gerekiyor fakat varoluşçuluk, bu kadar dar ve kesin çerçevede konumlandırılıp duvara asılacak bir düşünce değildir. Yıllar içinde de farklı bakış açılarıyla yorumlanması bunu destekler.

Yazının ilerleyen kısımlarında da bahsedeceğimiz ünlü düşünür Jean-Paul Sartre “varoluşumuz özden önce gelir” diyerek bir noktaya parmak bastı. Bir kısım insan özümüzün önceden varolduğuna inanır ki bu grup genelde dini inanca sahip olan taraftır çünkü ezelden beri inandıkları Tanrı, onların dünyadaki amacıydı. Birbirinden farklı parçaların arasında, varoluşçuluğu net biçimde tanımlayamaz mıyız sorusu Heinemann tarafından yapılamayacağı konusunda yanıt da buldu.

Varoluşçuluk kendi içinde iki çeşide ayrılır: Dinci (Hıristiyan) Varoluşçular ve Dinci Olmayan (Tanrıtanımaz) Varoluşçular. Bu düşünce akımı Kierkegaard’dan sonra ikiye ayrılır çünkü Friedrich Nietsche ile birlikte Tanrı geri planda kalır.

Yazının diğer tarafına geçmeden önce “varoluş özden önce gelir” sözünü biraz açalım. Basit bir kalemtraş üzerinden açıklayacak olursak kalemtraş var edilmeden önce amacı belli olan bir unsurdu. Onu üretecek kişi bunu daha gerçekleştirmeden maddenin özünü, kalemlerin ucunu açmak olarak belirledi ve ondan sonra ortaya ürünü çıkardı. Yani kalemtraşın özü varoluşundan önce biliniyordu. Egzistansiyalizmciler ise insanın varolduğunu ve ondan sonra kendi özünü seneler içerisinde ilmek ilmek işlediğini söyledi. Etrafımızla olan iletişimimiz, verdiğimiz kararlar ya da tercih etmediğimiz seçenekler bizi yavaş yavaş oluşturuyordu.

Hıristiyan Varoluşçuluk

Akla gelen ilk düşünce; Tanrı’nın varlığını koruduğu bir zihinde yalnızlık, kaybolmuşluk ve bunaltı nasıl kendine yer bulmuş olabilir fakat unuttuğumuz bir şey var ki hayatın ağırlığının her şeye rağmen omuzlarımızda olduğudur.

Søren Kierkegaard (1813-1855)

Kierkegaard 1813’de Kopenhag’da yaşlı babasının son çocuğu olarak dünyaya geldi. Daha çocukluk yıllarından Hıristiyanlıkla tanıştı. 1860’da Kopenhag Üniversitesi’nin teoloji bölümünde eğitim almaya başlasa da bu süreçte ilgisi çoğunlukla felsefe ve edebiyata yönelikti. 1838’de oldukça varlıklı olan babası Michael Pedersen Kierkegaard vefat edince, abisiyle kendisine büyük miktarda servet kaldı. Bunun ardından okuduğu bölümü bırakıp kendini tamamen yazmaya verdi. 

Kierkegaard, nesnelin ötesinde öznelliğin peşinde bir düşünce biçimindeydi çünkü o felsefesini bireyin yani gerçek insanların doğrultusunda ifade etti. Bir insan madde ya da bilimin unsuru gibi kesin tanımlarla açıklanamazdı, o kendine biçtiği değer ve etikleriyle varolurdu. Bireyleri bütünsel olarak ele almak onun için mantıklı değildi çünkü herkesin farklı seçimleri ve yaşantıları vardı. Seçim yapabilmek ve yaptığı seçimler için çabalayan insan onun gözünde bireydi. 1843’de yayımlanan Ya/Ya Da isimli eserinde iki farklı karakter üzerinden hayatın değişkenliğine pencere açtı. Ayrıca bu kitabını kendi adıyla değil Victor Eremita takma adıyla yayımlandı.

“Asıl mesele , benim için hakiki olan bir hakikat bulmaktır; ömrümü adayacağım ve uğrunda ölmeyi göze alacağım hakikatı bulmak.” -Ya/Ya Da

Kierkegaard için varoluşçuluğun üç evresi vardı. Estetik evre; bireyin haz, arzu ve keyif peşinde olduğu kısımdır. İnsan doğası gereği bir isteğine kavuşunca hedefi diğeri olurken kendini bir döngünün içinde bulur. Bütün bunları bireyin üzerinden anlattı ve Ya/Ya Da kitabının bir kısmında da yer verdi. Ahlaki evre(etik varoluş); bu taraf için Sokrates üzerinden örnek verdi. Sokrates, toplumda ölçülü bir düzeni ve insan zihnindeki bilgiyi ortaya çıkarmanın önemini savundu. Toplumdaki diğer insanlara karşı sorumluluk duyup sadece kendi için varolmadan toplumun bir parçası olmaya çalıştı. İman evresi; kişinin dine olan sonsuz teslimiyetiyle birlikte özgürlüğüne kavuşmasıydı. Böyle bir iman aşkıyla kişi kendisini fark edebilirdi. 

Tanrıtanımaz Varoluşçuluk

Varoluşçuluğun bu kısmından da insanın varlığı özünden önce gelir fakat artık Tanrı’nın yokluğu bireyleri daha özgür kılar. Jean-Paul Sartre tanrıtanımaz varoluşçuluğun en bilinen düşünürlerinden olsa da birçok filizof Friedrich Nietzsche’den etkilenmiştir. 

Jean-Paul Sartre (1905-1980)

Sartre’ye göre insan seçimlerinde özgürdür ve hayattaki tercihleri onun özünü oluşturur ama aldığı kararların sorumluluğunun bulantısından kaçamaz.

“Bulantı bırakmadı beni, kolay kolay bırakacağını da sanmıyorum. Ama bir dert gözüyle bakmıyorum ona artık. Benim için bir hastalık, bir hırçınlık nöbeti olmaktan çıktı: Bulantı benim çünkü.” -Bulantı

Tanrı’nın olmayışıyla birlikte insan kendi özünü yaratma görevini en başından üstlendi. Yaşamındaki kararları, beraberinde sorumluluğunu getirirken bu durum sadece kendine karşı değildi çünkü toplumda birlikte olan insanın birbirinin eylemlerinden etkilenmeme ihtimali yoktu. Birey bir nevi herkesten sorumluydu. İnsan kendi için varlıktır ve dünyada seçimleriyle varolur. Ayrıca Sartre, sık sık bahsettiği özgürlük unsurunun insanın doğduğu anda ona verilmediğini kendini gerçekleştirmesiyle onu elde ettiğini savundu. 

Kaynakça:

Çelebi, V. (2014, Aralık). Jean Paul Sartre’ın Varoluşçuluk Düşüncesi. Beytulhikme An International Journal of Philosophy.

Sarıoğlu, G. (2008). Tarih Felsefesi Alanında Bir İnceleme: Varoluş Felsefesi ve Tarih Anlayışı. Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.

Sartre, J. P. (2022). Varoluşçuluk. İstanbul: Say Yayınları.

Yıldırım, T. (2002). Kierkegaard'ın Din Felsefesi. MEB.

https://www.youtube.com/watch?v=sktiV9OBHC0

https://www.youtube.com/watch?v=KcIzuk20_a4