Veganlık: Bitkisel Temelli Beslenme
Veganlık sadece hayvan haklarına indirgenemeyecek kadar kompleks bir konu olup birçok farklı konuda faaliyet göstermeyi amaçlar.
Veganlık ya da veganizm; herhangi bir hayvansal ürünü tüketmeyi reddetme ve diyetten çıkartma anlamına gelen bir beslenme akımıdır. Veganlığın vejetaryenlikten farkı ise; veganların vejetaryenlerin aksine bal, süt, yumurta gibi besinleri de tüketmeyi de reddetmesidir. Veganlar sadece beslenme ürünlerinde değil giyim ya da yaşam alanında da hayvan kaynaklı maddelerin kullanımını reddeder. Vegan kelimesi ilk kez 1944 yılında The Vegan Society’nin kurucularından Donald Watson tarafından ortaya atılmış olup ülkemizde ilk kez 1990 yılında Milliyet gazetesindeki bir haberde yer almıştır.
Veganlığın kurucu organizasyonlarından olan The Vegan Society veganlığı şöyle tanımlar:
“[Veganlık] hayvanların gıda, giyim ya da başka amaçlarla maruz kaldıkları sömürü ve zulmün her türlüsünden -uygulanabilir olan en mümkün mertebede- kaçınan ve buna ek olarak insanların, hayvanların ve çevrenin yararına, hayvan kullanımı içermeyen alternatiflerin geliştirilmesini ve kullanımını destekleyen felsefe ve yaşam biçimidir. Beslenme söz konusu olduğunda, hayvanlardan tamamen veya kısmi olarak elde edilen ürünlerin reddedilmesini ifade eder.
Veganlık, bilinenin aksine birçok amaçla ve farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Etik veganlık; hayvanların ürünleri için suistimal edilmesine ve fabrikalaştırılmış şartlar altında hayvansal ürünlerin üretiminin yapılmasına karşı çıkarak hayvan haklarını koruma gayesini temeline alır. Çevreci veganlık ise iklim krizini önlemek amacıyla su kullanımı ve karbon ayak izini bitkisel temelli yaşamla azaltmayı amaçlar. Çünkü hayvanlardan ürün elde etmek amacıyla yapılan tarım ve sanayi gibi ekonomik faktörler karbondioksit ve metan gazı salınımını kayda değecek şekilde arttırmaktadır. Ayrıca hayvan temelli besinler üretmek su kullanımını da arttırmakta olup bitkisel temelli beslenmek özellikle küresel ısınmayla birlikte neredeyse kaçınılmaz olarak görünen su kıtlığını önlemede büyük bir adım olacaktır. Bu konuda da bilinenin ve önyargının aksine veganların sadece “aktivist ve hayvan hakları savunucusu” olmadıkları ön plana çıkmaktadır. Veganlık sadece hayvan haklarına indirgenemeyecek kadar kompleks bir konu olup birçok farklı konuda faaliyet göstermeyi amaçlar.
Bireyler sağlık sebeplerinden dolayı da vegan olmayı tercih edebilirler. Et ya da hayvansal diğer ürünlere hassasiyeti ya da alerjisi olan hastalar vegan bir diyet tercih etmektedir. Araştırmalarda vegan yaşam tarzının; kalp rahatsızlıkları, kolesterol, kanser ya da damar hastalıkları riskini kayda değer miktarda azalttığı görülmüştür. B12 vitamininin sadece et ürünlerinde bulunması ve insan için esansiyel bir vitamin olması sebebiyle vegan diyetin “sağlıksız” olduğu iddiaları ortaya atılsa da diyette B12 tabletleri alınarak bu sorun rahatlıkla çözülebilir. Mantarların ve bazı deniz bitkilerinin içerisinde de B12 bulunmasına rağmen bu miktarın metabolizma için yeterli olup olmayacağı araştırmaya açık bir konu. Ancak ekstra B12 takviyesi alındığı sürece veganlığın sağlığa çok yararlı olduğu da bir gerçek.
Veganlık teriminin ülkemizde çok büyük bir önyargı ve yanlış bilgi yığınıyla karşılaştığı aşikar. Bu anlamda çevremize daha duyarlı ve farkındalık dolu bir yaşam adına oluşmuş bu akımı; hemen kestirip atmamak, vegan olan bireylere karşı yapıştırılan etiketlere karşı çıkmak ve çevreyle uyum içerisinde sağlıklı bir yaşam sürebildiğimiz yarınlara ulaşabilmek için veganlığın öğrenilmesi ve öğretilmesi gerektiğini düşünüyorum.