Vicdanın Kökenleri ve Şekillenmesi

İnsanı insan yapan değer: Vicdan

Daha önceki yazılarımdan birinde iyiliğinin gerçekten sadece iyilik için mi yaptığımızı sorgulamıştım ve burada iyiliğinin sonunda alınan hazdan ve yapılmadığında hissettiğin o ağırlıktan bahsetmiştim. Peki, nedir o ağırlığı bize hissettiren?

Bir Fransız atasözü der ki ''Temiz bir vicdandan daha yumuşak bir yastık yoktur.'' Vicdan, sözlük anlamında: Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan duygu olarak tanımlanır. Biz vicdanı insanı diğer hayvanlardan ayıran, insanı insan yapan özelliklerden biri, içsel dürtü, ahlaki duygu ve düşünce olarak farklı farklı tanımlayabiliriz. Vicdan temelinde ilk olarak sana bir ahlaki dürtülerin kazandırılmasıyla başlar. Aile, etraf, çevre, okul sana durmadan yeni doktrinler verir. O doktrinler kafanda doğruyu ve yanlışı temellendirir. Bu doğru ve yanlışlar sana ''Ahlak'' dediğimiz kavramı oluşturur ve sen o ahlakın dışına çıktığında hissettiğin şeye de vicdan dersin. Yani düşüncelerinin sana hissettirdiği ağırlıktır vicdan. O yüzden de aynı dinin ve aynı coğrafyanın altında yaşayanların bile farklı farklı ahlak kavramları olabilir. Tabii ki insan canı ve insan hakları, savaş, zulüm gibi konular genel ve evrensel olduğundan bu noktada vicdanın coğrafyası ve çevresel etkileri olmamalıdır.


Evrensel ahlak yasasında da var olan vicdan, her ne kadar sosyal bir olgu olsa da anlamını genel olarak yaşanan koşullar ve inançlar temelinde şekillenen, maddi durumdan, dine, zihniyete, yaşanılan döneme, coğrafyaya göre anlam kazanan insanın bir toplumda var olan öğretiyi benimsemesi ve hissetmesiyle oluşur. Bu durumda en önemli etken de ''bu vicdanın şekillendiği koşullar'' olur. Nefret dolu bir ailede büyüyen bir çocuğun ailesine de öyle davranması onun için vicdani sorumluğun dışında kalır ya da çevresinde yaşlı insanlara saygı duyulmadığına şahit olan bir çocuğun da ileride böyle davranmasını beklemek yanlış olmaz. Çünkü zaten bireysel olarak bir öğretiyi nasihat etmekten daha etkilidir yaşayarak öğretilmesi. Öğretilen bu ahlaklar ve oluşan bu vicdanları sonradan şekillendirmek mümkün müdür peki?

Bu sorunun da cevabı bana göre evettir. Nasıl ahlak doğuştan gelen bir şey değilse ve sonradan kazanılıyorsa, daha sonra da bu oluşmuş ahlak yapısını sonradan şekillendirmek mümkündür. Belki ilki kadar kolay olmasa da zaman içinde yeniden şekillenebilir. İnsan da tıpkı Alem gibi devinim halinde olup ilerlemeye müsait ve açık olandır. Ve bir insanın değişmek için önce içten istemesi gerekir. Belki çevresini değiştirmeli, bakış açısını değiştirmeli, ufkunu açmalı ya da en önemlisi inandıklarının tersine empati yapmalıdır. İnandıklarını sorgulamalıdır. Daha önce de bir yazımda belirttiğim gibi sorgulamadan inandığın hiçbir düşünce gerçekten sana ait değildir.