Video Yardımcı Hakem (VAR) Teknolojisi, Görecelilik, Postmodernizm ve Adil Maç Yönetimi Üzerine

Video Yardımcı Hakem Teknolojisi, görecelilik, postmodernizm ve adil maç yönetimi üzerine bir yazı.

Geçtiğimiz günlerde Trendyol Süper Lig'in 16. haftasında ligin tek namağlup takımı ve lideri Galatasaray ile 15.sırada bulunan Trabzonspor karşı karşıya geldi. Maçın son saniyelerinde kaydettiği gol ile Galatasaray, rakibini 4-3'lük skorla mağlup etmeyi başardı. Maçı başından sonuna kadar izledim ve birçok spor yorumcusunun dile getirdiği gibi ben de maçı oldukça heyecanlı buldum. Toplamda atılan 7 golün yanı sıra maçta birçok gol pozisyonu oldu. Ancak maça damgasını vuran, oynanan futboldan ziyade tartışmalı hakem kararları oldu. Hatalı olduğu düşünülen kartlar/penaltılar, fauller ve ofsayt pozisyonları, taraftarlar ve spor yorumcuları arasında hararetli tartışmaların yaşanmasına yol açtı. Şüphesiz ki maçın ardından en çok tartışılan hakem kararı, Trabzonspor'un 3. golüydü. Çünkü golün hemen öncesinde Trabzonsporlu futbolcunun açtığı ortada topun oyun sahasının dışına (dolayısıyla aut kararı) çıkıp çıkmadığı konusunda çok farklı görüşler sosyal medyada ve ulusal kanalda tartışıldı. Bu pozisyon özelinde verilen karar sonrası ülke genelinde yapılan tartışmalarla beraber bir Galatasaray taraftarı olarak hakemin kararı ve tartışmaların boyutu hakkında hissettiklerim beni bu yazıyı yazmaya teşvik etti. Şimdiden söylemeliyim ki bu yazıda hakem kararının doğruluğu/yanlışlığı hakkında veya maçla ilgili bir yorumda bulunmayacağım. Yalnızca "insan faktörünü" azaltmak için teknolojide kaydedilen tüm ilerlemelere rağmen insan algısının öznel doğasını hesaba katmak suretiyle "nesnelliğin" ve "nesnel olmanın" imkânından bahsedeceğim. Yazının sonunda da daha "adil" bir futbol yönetimi için neler yapmamız gerektiğinden bahsedeceğim.




İlk defa 2018'de Rusya'da düzenlenen FIFA Dünya Kupası'nda kullanılan Video Yardımcı Hakem (VAR) teknolojisi, hakemlerin maç skoruna etki edebilecek bir pozisyonda kararsız kalmaları durumunda, saha kenarında yer alan ekrandan pozisyonun tekrarını izleyip karar vermeleri için başvurdukları bir sistemdir (BBC, 2018). Deneme uygulamalarının ardından ülkemiz ulusal futbol liginde ilk defa 2018-2019 sezonunda kullanılmaya başlanan sistem, içerisinde Fenerbahçe ve Başakşehir gibi futbol kulüplerinin yöneticileri tarafından "olumlu" olarak değerlendirildi (BBC, 2018). O dönemden hatırladığım kadarıyla birçok futbol takipçisi ve yorumcusu da gelişmenin futbol adına olumlu olacağını düşünmüştü. Nitekim 2018 Dünya Kupası'nda oynanan 64 boyunca yapılan 20 değerlendirmede önemli bir rol oynadığı ifade edilen VAR sisteminin böylelikle %99.3'lük bir doğruluk oranına sahip olduğu belirtiliyor (Kamau, 2024). Dolayısıyla VAR teknolojisinin insan hatasını minimize ederek birçoğumuzda adil bir futbol izleyeceğimize dair bir beklenti oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Tüm bu beklentilere rağmen VAR sisteminin kullanımı ülkemiz özelinde pek çok tartışmaya yol açtı. Üstelik sadece sistem değil, aynı zamanda bu sistemden sorumlu olan hakemler ve onların kararları da tartışma konusu oldu. Artık maalesef futbol taraftarından kulüp yöneticisine kadar çoğu kişi oynanan oyunun daha adil yönetildiği inancını paylaşmıyor. Kısacası insan hatasını/faktörünü en az seviyeye indirmeyi hedefleyen bu teknoloji ülkemizde pek başarılı olmadı. Ancak ben bazen sistemi kullanan kişinin "insan" olmasından hareketle başarısız olanın VAR teknolojisinden çok "insan" olduğunu düşünüyorum.

Peki neden bu hatalar yapılıyor? Neden son teknolojik imkânlara rağmen tartışmalar bitmiyor ve hakem kararlarının (ve de hakemlerin) adil olduğuna inanılmıyor? Elbette taraftar ve yorumcuların destekledikleri futbol takımlarıyla kurduğu özdeşime bağlı olarak yapılan yorumlar yanlı olabilmektedir. Ancak hakemlerden her zaman ve koşulda tarafsız olmaları beklenir. Buna rağmen tartışmalar asla son bulmuyor. Hâlbuki taraftarlar da hakemler de insandır. Aynı pozisyona farklı yorumlar yapılmasının nedeni ne olabilir? Bu soruyu cevaplayabilmek için, 1794 yılında İngiltere Kraliyet astronumu Nicholas Maskelyne ve asistanı David Kinnebrook'un, yıldızların ve gezegenlerin geçişlerini gözlemledikleri sırada, iki gözlemcinin arasında saniyenin yarısı kadarlık bir farktan kaynaklanan anlaşmazlığa bakmamız lazım.

1794'te yılın büyük bir bölümünde astronom ve asistanı birbirleriyle irtibat halinde yıldızları ve gezegenleri gözlemlediler. Ancak asistan Kinnebrook, Ağustos ayının sonlarından itibaren hocasının gözlemlerinden saniyenin yarısı kadar daha geç veriler kaydetmeye başlar. Bu gecikmeler devam eder ve sonraki senelerde hata saniyenin 10'da 8'ine kadar yükselir (Howse, 1989, s.169, akt. Schultz ve Schultz, 2007, s.101). Nihayetinde asistan işinden kovulur. Ancak yıllar sonra, Alman astronom F.W. Bessel bu olayı araştırır ve bu gözlem hatasının bireysel farklılıklardan kaynaklanabileceğini iddia eder (Schultz ve Schultz, 2007, s.102). Bessel, söz konusu farkların her astronom arasında olabileceğini düşünüyordu. Nitekim bu hipotezini doğrulayan testler gerçekleştirdi ve en tecrübeli astronomlar arasında bile bu tür hataların gerçekleştiğini gösterdi. Schultz ve Schultz (2007, s.102), Bessel'in bu çalışmasının insan algısı için (ve dolayısıyla psikoloji bilimi için) önemli bulgular sağladığından söz eder. Çünkü nasıl ki astronomide gözlemci insanın rolü hesaba katılıyorsa, o zaman gözlemci insanı konu alan diğer bilimler için de bu geçerli olmalıydı. Bu bulguya paralel düşünceler, daha önceden nesnenin kendisi ve aynı nesnenin algılanışı konusunda John Locke ve George Berkeley gibi filozoflar tarafından dile getirilmişti. Örneğin Locke, "duyum" ve "yansıma" kavramlarından bahseder. Locke'a göre bazı fikirler, çevrede bulunan fiziksel nesnelerden, yani duyu izlenimlerine yol açan duyu girdilerinden kaynaklanır (Schultz ve Schultz, 2007, s.84). Ancak bir de zihnin duyular hakkında düşünüp muhakeme yapmasıyla meydana gelen "tasarımlar" vardır. Tasarımların kaynağı yansımalardır ve bunlar da duyusal deneyimlere bağlıdır. Önce girdiler yoluyla duyumlar oluşur, ardından da yansımalar.




Locke bunun ötesinde biricil ve ikincil nitelikler ayrımına gider. Birincil nitelikler, insanların algısından bağımsız halde var olur ve nesnenin kendi özelliğidir (Bir bitkinin boyu gibi). Ancak bir de ikincil nitelikler vardır ki, bunlar nesneyi tecrübe edenin algısına bağlıdır (bitkinin rengi gibi). Mesela bir kuş tüyü bazılarını gıdıklarken, bazılarında böyle bir etki yaratmayabilir (Schultz ve Schultz, 2007, s.87). Öte yandan George Berkeley ise önemli olanın yalnızda ikinci nitelikler olduğunu savunuyordu (Schultz ve Schultz, 2007, s.87) Bir diğer ifadeyle Berkeley için algı tek gerçekliktir. O'na göre fiziksel nesnelerin içeriği bilinemezdi. Nesneleri nasıl algılıyorsak onları o şekilde bilebiliriz.

Eğer algılar kişiye özgüyse (göreceli ise) ve algı da tek gerçeklikse, o halde gerçekliğin de kişilere özgü, yani göreceli olduğu sonucuna varabiliriz. Bu sebeple Galatasaray ve Trabzonspor arasında oynanan maçta, devamında golün geldiği pozisyonun başında topun sahayı terk edip etmediği konusunda büyük tartışmalar yaşanmıştır. Hatta aynı pozisyona farklı açılardan bakıldığında bile topun çizgiyi geçip geçmediğine ilişkin farklı yorumlar yapılmıştır. Ancak gördüğüm kadarıyla, incelenen açı değişse bile birçok taraftarın yorumu pek değişmemiştir.




Peki, bu durumda ne yapabiliriz? İnsan algısı göreceli diye hakemler "doğru" bir karar verme imkânına sahip değiller mi? Ama bu yazının başında VAR teknolojisi sayesinde hakem kararlarında doğruluk oranlarının %99.3'e kadar yükseldiğinden bahsetmiştim. Açıkçası %99.3'ün kapsamındaki doğrulara kimler, neye göre "doğru" demiştir? Veya kalan %0.7'lik yanlışlık oranına kimler, neye göre yanlış demiştir merak ediyorum. Ancak yine de VAR sisteminin bir teknoloji olması ve bu teknoloji sayesinde "insan faktöründen" kaynaklanan hataların minimize edildiği bulgusu önümüzde duruyor. Nitekim pozitivist epistemolojiye göre, bilimde kaydedilen ilerlemeler sayesinde insan algısına dayanan olgulardan ve öznellikten uzaklaşılmaktadır (Şimşek, 2018, s.85). Bir anlamda pozitivizmde bireyin kendi algısı gözlem sürecinden dışlanır ve dünyanın olduğu gibi görülmesi amaçlanır. Zaten pozitivizm için "görmek, inanmaktır" denir (Hacking, 1983, s.63, akt. Johnson, 2006). Bir habere göre Galatasaray ile Trabzonspor arasındaki maçta tartışmalı pozisyonun "çizgi teknolojisi" ile kontrol edildiği durumda kesin bir sonuca varılacağı ifade edilmektedir (Oda TV, 2024). Çünkü açısal ve perspektif etkileri nedeniyle topun çizgiyi geçip geçmediğini belirlemek oldukça zor. Demek ki bu pozisyonda "çizgi teknolojisi" kullanılsaydı daha sağlıklı bir karar verilebilecekti.


Ancak yine de daha sağlıklı bir karar verilebileceği konusunda pek emin değilim. Çünkü yazının başında da bahsettiğim üzere zaten VAR sistemi daha en başta insanlarda (ve de kulüp başkanlarında) daha "adil" bir futbol oyununa yönelik bir beklenti oluşturmuştur. Ama maalesef bu "beklenti" boşa çıkmış ve televizyonlarda ve sosyal medyada rakip takım taraftarları arasında hararetli tartışmaların yaşanmasına yol açmıştır. Demek ki "adalet", "nesnellik", "gerçek" gibi söylemlerin de yalan olduğu ortaya çıkmıştır. Nasıl ki modernite, bir dönem "eşitlik", "özgürlük", "akıl", "aydınlanma" vb. gibi büyük laflar etmesine rağmen, insanların "köleleştirildiği", milyonların çılgın liderler tarafından "akılsızca", savaşa sürüldüğü, ırklar, sınıflar ve cinsel kimlikler arasında "eşitsizliğin" arttığı bir dünyaya sebep olmuşsa, VAR teknolojisi de benzer bir "hayal kırıklığına" ve "şüpheye" sebep olmuştur.

İşte bu durum futbol özelindeki bir "post-modern" durumu ortaya çıkarıyor. Post modernizmin herkesin üzerinde uzlaştığı, kesin bir tanımının olmadığı belirtiliyor (Şaylan, 2002, s.28, akt. Özdemir, 2004). Halis'e (2011) göre post-modernlik, modernitenin mutlaklığı yerine "göreceliği" koyar. Böylesi bir ortamda, yani gerçeğin de göreceli olduğu bir yerde, herkesin kendi "gerçeği" öne çıkıyor, bu durum da bir kaosa yol açıyor. Yine Baydar (2023, s.165) da post modern çağda yükselişe geçen "görecelilik" ile beraber "hakikat" diye bir şeyin kalmadığını ve böylelikle "değerlerin" güçlerini kaybettiğini belirtiyor. Ben bu tespite katılıyorum. Çünkü "adalet", "tarafsızlık", "doğruluk" gibi değerler, gerçekten de eski güçlerine sahip değil.

Şimdi tekrardan "ne yapabiliriz" sorusunu soracağım. "Adil futbol", "doğru karar" ve "tarafsızlık" konularında hayallerin suya düşüp beklentilerin karşılanmadığı (ve şüphenin arttığı) doğrudur. Buna ek olarak, insan algısının gerek bireysel gerekse de kültürel anlam sistemlerinden kaynaklı "göreceli" olduğu ve insan faktörünün (ve hatasının) her zaman var olduğu da doğrudur. Ancak ben yine de "çizgi teknolojisinin" neden bu maçta kullanılmadığını merak ediyorum. Yoksa ulusal futbol ligimizde bu teknolojiyi kullanabileceğimiz olanaklara sahip değil miyiz? Keşke bu teknoloji bizim futbol ligimizde de kullanılsaydı. Ama daha önce değindiğim gibi, nasıl ki VAR teknolojisi tartışmalara son vermediyse, muhtemelen "çizgi teknolojisi" de son vermeyecek. Çünkü yine "göreceli" algı ve düşünceler devreye girecek ve tartışmalar daha da alevlenecek. Bu nedenle, en azından futbol özelinde, aşınan ve eski gücünde olmayan değerlerimiz (doğruluk, tarafsızlık, ilkeli olma, dürüstlük vb.) üzerine tekrardan düşünmemiz ve üzerinde uzlaşabileceğimiz "ortak" değerler ve normlar belirlememiz gerekiyor. Yoksa bu durum büyük bir belirsizliğe ve kaosa yol açabilir. Çünkü her değerin takdir gördüğü bir ortamda hiçbir değerin norm olamaz ve bu da yeni türden bir anomiye sebep olabilir (Baydar, 2023, s.191).

Maçların daha adil yönetildiği bir futbol izleyebilmemiz dileğiyle…


Kaynakça


Baydar, S. C. (2023). Enformasyon/Ağ Toplumunda anomi ve yabancılaşmanın yeni formları [Yayımlanmamış doktora tezi]. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi.


BBC (2018, 2 Ağustos). Video Yardımcı Hakem (VAR) Sistemi nedir: Uygulama Türkiye'de de başlıyor. https://www.bbc.com/turkce/spor-45038263


Halis, M. (2011). Pre-modernden postmoderne örgütsel evrim. Reforma 3(51): 14-25.


Johnson, J. (2006). Consequences of positivism. A pragmatist assessment. Comparative Political Studies 39(2), 224-252. DOI:10.1177/0010414005282982


Kamau, M. (2024, 4 Aralık). How VAR Technology Has Changed FIFA World Cup Decisions. Cleats. https://vocal.media/cleats/how-var-technology-has-changed-fifa-world-cup-decisions-kt1uy02eh


Oda TV (2024, 17 Aralık). Yapay zekaya sorduk: Türkiye'nin konuştuğu pozisyonda top çizgiyi geçti mi.  https://www.odatv.com/spor/galatasaray-trabzonspor-macindaki-pozisyonda-top-cizgiyi-gecti-mi-120076862


Özdemir, Y. (2004). Postmodernizm ve tarih öğretimi. Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, 9: 311-322.


Schultz, D. P ve Schultz, S. E. (2007). Modern Psikoloji Tarihi. (1. Basım). (Y. Aslay, Çev.). Kaknüs Yayınları (Orijinal eserin basım tarihi 2004).


Şimşek, A. (2018). Araştırma Modelleri. A. Şimşek (Ed.) Sosyal bilimlerde araştırma yöntemleri (s. 81-107) içinde. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Yayınları


Resimli kaynaklar

https://pixabay.com/tr/photos/bayrak-yan-hakem-hakem-futbol-ma%C3%A7%C4%B1-1900524/


https://pixabay.com/tr/photos/m31-uzay-astronomi-astronomik-3613931/


https://tr.pinterest.com/pin/735283076676962713/


https://www.odatv.com/spor/galatasaray-trabzonspor-macindaki-pozisyonda-top-cizgiyi-gecti-mi-120076862