Will Kymlicka ve Çokkültürlülük Kavramı

"Çokkültürcülük etnik ve ırk çeşitliliği bağlamında geniş bir “insan hakları devriminin” parçası olarak görülebilir." (Will Kymlicka)

Wil Kymlicka Kimdir?

Will Kymlicka 1962 yılı Kanadalı bir siyaset filozoftur. Hayvan etiği üzerine yaptığı çalışmalar ile ilk kez adını duyurmuştur. Hala Kingston'daki Queen's Üniversitesinde, siyaset ve felsefe bölümlerinde profesörlük yapmaktadır.

Çokkültürlülük Kavramı

Will Kymlicka çok kültürlülük için en önemli unsurun tabii olarak bir toplum içerisindeki kültürel farklılık olduğunu savunur.

O'na göre 1960’ların sonlarından beri, azınlık gruplarda artan huzursuzluk ve hareketliliğe (mobilizasyon) karşılık olarak, pek çok Batılı demokrasi etnik çeşitliliği tanıma ve azınlıkları barındırma konusunda yeni deneyimler edinmeye başlamıştır.

Bu sebeple çokkültürlülük kaynakların da modelleme yaparken ilk kaynağını bu düşünce üzerinde şekillendirmiştir. Kymlicka kültürel çeşitliliğin ilk kaynağı olarak birden fazla ulusun yan yana yaşaması olarak görür. Aslında bu birçok ulusluluktur ve her çokulusluluğun kendi içinde farklı dinamikleri vardır. Dönemin en rahat örnek verilebilecek ülkeleri Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Finlandiya, Belçika gibi ülkelerdir. Neredeyse bu ülkelerin hepsi farklı dinamikler sonucunda çokuluslu devlet yapısına dönüşüm yaşamıştır kendi tarihleri içerisinde. Mesela ABD örneğinde, Kızılderililer, Meksika kökenliler, Hawaii yerlileri gibi çok sayıda ulusal azınlıklar istila ya da sömürge ile Amerikanlaştırılmaya çalışılmıştır.

Kültürel çeşitliliğin bir diğer kaynağı ise, göçtür. Bugün küreselleşme ile son sürat yol alan göç Kymlicka’ya göre özellikle göçün ilk yoğunluk kazandığı dönemde Avurstralya, Kanada ve ABD için son derece önemli bir unsur olduğunu savunur. Her ne kadar bu üç devlet için başlar da göç edenlerin kendi kültürel miraslarını korumak istemesi olumsuz karşılanmış olsa da 1970’li yıllarla birlikte bu düşünce ve duyguların yerini hoşgörülü ve çoğulcu yaklaşımları barındıran politikalar izlenmiştir. Fakat burada Kymlicka önemli bir ayrıma dikkat çeker; o’na göre göçmenler ve ulusal azınlıklar birbirinden çok ayrı iki gruptur. Nedeni ise göçmenler esasında bir ulus değillerdir ve buna bağlı olarak yurtları da yoktur, bu sebepten dolayı egemen olan kültürlerin kamusal alanlarında varolabilmek için egemen dilleri kullanırlar ve yurttaşlık için de resmi dilleri öğrenmeleri bir koşuldur. Mesela Kanada vatandaşı olabilmek için Fransızca ya da İngilizce dillerinden birini öğrenmek gereklidir.

Bunların hem dışında hem de aslında tam olarak içinde olan bir başka kaynak ise kendi ulusal toplumları ya da etnik grupları içerisinde ötekileştirilmiş eşcinseller, sakatlar, yoksullar, kadınlardan oluşan gruplar. Burada karşımıza çıkan en önemli nokta ise Kymlicka’nın altını çizerek yaptığı ulusal azınlıklar ile etnik gruplar arasındaki ayrımdır. Ulusal azınlıklar, bulundukları devletin onayıyla kendi özyönetimlerini gerçekleştirebilmektedirler. Fakat etnik gruplar yer değiştirirken ait oldukları ulusal cemaatlerini terk ederek başka bir topluma girmeyi kabul ederek göç ederler. Kymlicka’ya göre azınlıklar özellikle kamusal alanda ve kamu kurumlarında ötekileştirilme gibi tehlikelerle yaşarlar ve bunun karşısında en fazla dört seçenekleri vardır. İlki kabul görecekleri bir devlete göç etmek, ikinci çoğunluğa entegre olmak, üçüncüsü özyönetim hakkına sahip olmak, dördüncüsü ise ötekileştirilmeyi kabul etmek. Fakat bunlar devletlerin kolaylıkla yerine getirebileceği durumlar değildir genellikle. Bunu için Kymlicka, grupların sahip olduğu hak biçimlerini başlıklar halinde şu şekilde sıralar; ilki özyönetim hakkı. Grupların kendi kültürleri ve sosyal normları çerçevesinde devlet çatısı altında kendilerini yönetmeleri. Fakat bu durum muğlak devletler için risk teşkil eder ve muğlaktır sonuçları. İkincisi, çoketniklilik hakkıdır. Bu hak aslında bir çeşit asimilasyon politikalarına karşı gelişen bir biçimdir. Sonuncusu ise özel temsil haklarıdır. Bu haklar ulusal toplumlar ya da etnik gruplar içerisinde ötekileştirilen grupları özellikle ilgilendirir. Politik sistem içerisinde haklarını görünür kılma ve temsil etmeye dayanır.