Yağmur Damlaları
Evrenin ona, tüm bu olup biten hakkında fikrini sorması çok hoş ama, ya hiçbir fikri yoksa?
Yine olumsuz geçen bir iş görüşmesinden çıkmıştı, durağa yürüyordu. Dünyadan hızlı davranan kara bulutlar çoktan akşamı getirmişti. Kafasını kaldırıp gri bulutlara baktı. En sevdiği hava buydu, ürkütücü olan şeyler her zaman ilgisini çekerdi. Az sonra şimşek çakacak, gök gürleyecek ve Tanrı kendi diliyle konuşmaya başlayacaktı. Korkunç olsa da hayrete düşürse de gerçekliğe olan açlığı onu hiç bilmediği yollara bile sokardı, gözü karaydı aslında, cesurdu. Genellikle insanların kendini yalnız hissettiği bu havada, hakikatin kucağında olduğunu düşünürdü. Doğanın bu tavrını severdi, adil ve cömertti, güzelliklerini saklamadığı gibi korkunç yanlarını da göz önüne sererdi.
Havadaki kasveti ciğerlerine çekerek biraz daha yürüdü. Kafasındaki dırdırcı kadınla insan beyni hakkında konuşmaya başladılar. Bu organın ödül mü yoksa ceza mı olduğu konusunda kararsızdı. Ama bir şeyden emindi, kendi beyni ona tamamıyla düşmandı. Defalarca tecrübe etmişti bunu, aklına gelen kötü düşünceleri, zor bela kovuyor ‘oh be’ deyip arkasını döndüğü anda karşısında buluyordu. Neden böyle olmak zorundaydı sanki; hoş anılar, güzel tecrübeler evin uslu çocuğu gibi kenarda sessizce otururken, ruhunu sıkıştıran bütün o durumlar neden bu kadar fırlamaydı.
Tüm o karmaşıklığıyla hayatı, gözünün önünden aktı, hep söylendiği gibi. Adını koyamadığı bir sorunu vardı, kendisiyle, hayatıyla. Belki de bu hayatla ne yapması gerektiğini bilmediğinden gergindi hep. Gölgelere sığınırdı. Bu yaşına kadar şiddetle savunduğu bir şey olmamıştı. Her şeyin değişken olduğuna o kadar inanmıştı ki, bu yüzden kendini bile tanımlayamıyordu. Kim olduğunu, ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bu yaşama hakkı büyük bir sorumluluktu, hele ki onu yalnızca bir kez yaşıyor olmak. Seçme hakkı olsaydı, hiç var olmamış olmayı seçerdi. Evrenin ona, tüm bu olup biten hakkında fikrini sorması çok hoş ama, ya hiçbir fikri yoksa?
Bir şeyle meşgul olmadığı her an kafasında böyle düşünceler dolanıp durur. Düşünceler yoğunlaştıkça ateşi yükselirdi. Şimdi yine aynısı oluyordu, havanın serinliğine karşı kazağının yakasını genişletti, derin bir nefes aldı. Dünya yuvarlak bir toptu da o tek ayağıyla üzerinde dengede durmaya çalışıyordu sanki.
Şiddetli bir gök gürültüsüyle düşüncelerinden uyandı. İşte, Tanrı onunla konuşmuştu, sus artık demişti. Gözlerini kapatıp, kafasını gökyüzüne kaldırdı. Yağmur damlaları çatlamakta olan kafasını serinletmek için hızla inmeye başladı. Kirpiklerinden süzülen sular gözyaşına karıştığında, onu hissettiği için doğaya teşekkür etti.