Yalnız Beyin
Yalnızlık esnasında beynimizde olanları hiç merak etmiş miydiniz?
İnsanlar kendilerini üstün varlık olarakta görseler esasında hepimiz sadece birer sosyal hayvandan ibaretiz. Hepimizin sosyal ve bilişsel bir ağı var ve bu ağ sayesinde diğer sosyal canlılarla bağ kuruyoruz. Fakat bu bağı kuramadığımızda ne olur? Sosyal izolasyona maruz kalmış oluyoruz. Bu sosyal izolasyondan kaynaklanan akut stres yani halk arasında 'yalnızlık' yaşarız.
Yalnızlık esasında düşündüğümüzden ve bildiğimizden çok daha derin bir mesele. Yalnızlık sadece sosyal izolasyon, herkesten uzak tek başına vakit geçirmek değil; yalnızlık vücudumuzu, duygu durumumuzu ve beynimizi temelden etkileyen karmaşık bir durum. Bugün bu yazıyı 'Affective Neuroscience of Loneliness' adlı makaleden ilham ve bilgi alarak yazıyorum. Bu makalede de anlatıldığı gibi yalnızlık beynimizin işleyişini etkileyerek sağlığımız ve duygu durumumuz üzerinde derin izler bırakıyor.
Beynimiz, insanlarla sosyal ve bilişsel bir ağ kurabilmek üzerine tasarlanmış bir organ, sahip olduğumuz sosyal bağlar hayatta kalma mekanizmamızın bir parçası haline gelmiş durumda. Yalnızlık hissiyatı devreye girdiğinde ise bu mekanizma bir hata algılayarak alarm moduna geçiyor. Neden mi hata algılıyor? Çünkü yalnızlık amigdala, ön singulat korteks gibi beynin duygusal işleyişiyle ilgilenen bölgelerde değişikliklere sebebiyet veriyor ve bizi sosyal tehditlere karşı daha korumasız hale getiriyor. İnsanları daha farklı algılamaya başlayabiliyoruz, çok eleştirel ve mesafeli gibi. Bu durumda ne oluyor? Kısır döngü. Yalnızlık hissiyatı insanlardan uzaklaşmamızı sağlıyor, bağ kurmamız zorlaşıyor ve bağ kuramadıkça yalnızlık hissiyatı artıyor.
Yalnızlığın etkilediği tek bölge bunlar değil tabiki, beynin en kritik bölgelerinden biri olan prefrontal kortekside etkiliyor. Bu bölge duysal regülasyon ve mantıklı düşünme gibi hayati işlevlerden sorumlu. Peki yalnız kaldığımızda bu bölgede neler oluyor? Yalnızlık hissi bölgeye giriş yaptığında beynimiz geçmişte ne kadar kötü anı varsa onları ortaya çıkarıp gözden geçiriyor ve başka bir şey düşünmemize izin bile vermeden orada takılı kalıyor. Böyle oldukça aklımızda bir takım düşünceler ortaya çıkar; 'yeterince iyi değilim', 'beni neden kimse anlamıyor', 'çok başarısızım' gibi olumsuz düşünceler bizi yiyip bitirmeye başlıyor. Bu düşünceler yanlış ya da doğru fark etmeksizin devam ederken yalnızlık hissini körüklüyor ve yalnızlık beynimizi daha çok böyle düşünmeye itiyor.
Bu süreç yalnızlık sadece psikolojik değil fizyolojik olarakta bize zarar veriyor. Stres hormonlarında artış sağlayarak vücudumuzda iltihap ve yaralara neden oluyor. Bu durum bağışıklık sistemimizi zayıflattığından yaşlanmayı hızlandırarak erken yaşlanmaya bile sebep olabiliyor. Aynı zamanda beynimizin hafıza ve öğrenme merkezi hipokampüste zarar görüyor, bu yüzden yeni şeyler öğrenmekte ve bildiğimiz şeyleri hatırlamakta güçlük çekmeye başlıyoruz. Yani yalnızlık gerçektende hem mental olarak hemde bedenen yıpratıyor bizi.
Hep olumsuzluklardan söz ettim birde olumlu haber vereyim, beynimiz tıpkı bir kas gibi iyileşme ve değişme kapasitesine sahip. Tabiki yüzde yüz iyileşip değişemez fakat belirli bir ölçüde bunu yapabilir. Bu yazımda kaynak olarak kullandığım makalede hayvan deneyleri yaparak sosyal izolasyonun (yalnızlığın) beyindeki olumsuz etkilerinin anlamlı sosyal bağlar yeniden kurulduğunda tersine çevrilebildiği kanıtlanmış mesela. Yani yalnızlık kalıcı bir durum, kabullenmeniz gereken bir kader değil. Bağlantınız kopmuş, izole halinde bile olsanız doğru adımlarla beyninizi yeniden bağlantı moduna geçirip yeni ağlar kurabilirsiniz.
Peki bunu nasıl başarabiliriz? Elbetteki yalnızlığın etkisi altından çıkmak kolay olmayacak. Burada kendize olan davranışlarınızı değiştirerek başlayabilirsiniz. Kendinize nazik olun ve iyi davranın çünkü siz değersiz değilsiniz. Beyniniz olumsuz düşüncelere sizi boğacakken ona değerli olduğunuzu, her şeyin en iyisini hakketiğinizi ve elinizden geleni yaptığınızı hatırlatın.
Olumsuz düşüncelerle savaşmayın; bu sizi sadece yıpratır onları kabullenin fakat sizi tanımlamasına asla izin vermeyin unutmayın ki bunlar sadece geçici düşüncelerden ibaret. Yaşamızdaki ufak farklar bile bu düşünceleri yavaş yavaş yok edecek, aceleci olmayın. Sosyal ağlardan söz etmiştik, yeniden bağlantı kurmamız gerektiğinden. Birileriyle yavaş yavaş daha derin ve anlamlı ilişkiler kurmaya odaklanın. Bu noktada sayıca çok kişiyle değil, size iyi gelecek doğru kişilerle ilişki kurmak önemli.
Psikolojide son dönemde popüler olan mindfulness tekniğinide hayatınızın bir parçası haline getirmek çok işe yarayabilir, mindfulness egzersizleri sayesinde beyniniz stresle daha sağlıklı bir şekilde başa çıkabilir. Bu yöntemi araştırıp size uygun egzersizi bularak onu yapmanızı mental sağlığınız için tavsiye ederim.
Sonuca varma vakti, sonuç olarak yalnızlık zaman zaman hepimize uğrayan sevimsiz bir misafir, onun bir misafir olduğunu en kısa zamanda gideceğini unutmayın. Bu misafirden kendimizi yıpratmadan kurtulup sonrasında beynimiz, ruhumuz ile çevremizle yeniden bağ kurmak mümkün. Unutmayın ki hayat sizin yolculuğunuz ve her saniyesinde iyileşmek için kendinize bir şans daha vermelisiniz.